Geçen sabah evden çıktım, asansöre bindim; 7. kattan 6. kata inerken geçen 3-5 saniyelik sürede neredeyse kalbim duracaktı! Maskemi takmamıştım… Bir yandan çaresizce asansörü yukarı çevirmeye çalışıyorum bir yandan nefesimi tutuyorum(!) Kan ter içinde zemine geldim. Tekrar 8. kata çıkmak ‘çok tutan bir korku filmi’nin devamını çekmek gibiydi!


Neredeyse 14 aydır insanlarla maskesiz olarak yüz yüze gelmedim. Batman ve Spiderman gibi dışarı çıkarken önce maskemi takıyorum.


Bırakın açık havayı, parkı, sahili son birkaç aydır gazetede odada tek başıma otururken bile maskemi çıkarmıyorum. Maskesiz gezmenin nasıl bir şey olduğunu unuttum sanırım.


Pandeminin başından beri bilim insanlarının Covid-19’dan korunmak için maskenin önemine yaptığı vurguları iyice içselleştirdim. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkan hastalığın açık havada bulaşma riskinin çok düşük olduğu bu yüzden de mesafeli bir şekilde maskesiz dolaşılabileceği gerçeği bir kulağımdan giriyor diğerinden çıkıyor. Tıpkı asansördeki o birkaç dakika gibi maskesiz olduğum an Covid-19 virüsünün ağzımdan burnumda vücuduma gireceğini düşünüp hayal dünyamda kendi mezarıma çiçek bırakıyorum.


Son iki yazısında maske konusuna değinen sevgili Oray Eğin’in bahsettiği havuz kenarında tek başına güneşlenirken bile maskesini çıkarmayan ‘yarım akıllı’yı çok iyi anlıyorum!


Psikolog Leon Festinger’in “Kanaat getirmiş insan, değiştirilmesi zor insandır” sözündeki kanaat getirmiş insan benim işte…


Yale Üniversitesi’nden yapılan bir araştırmada eğitimli insanların herkesten daha sarsılmaz kanaatlere sahip olduğu sonucunun ortaya çıkmasına şaşırmıyorum. Amerikalı gazeteci Ezra Klein’ın “Akıllı insanlar zekalarını doğru cevabı değil istedikleri cevabı alabilmek için kullanırlar” tespitini ne kadar doğru olduğuna, The Guardian’da okuduğum bir haberle iyice ikna oldum. Habere göre, utanmasa gece yatarken bile maske takacak benim gibi ‘yarım akıllıları’ deha gibi gösterecek, pandemi bitse bile maske takmaktan vazgeçmeyeceğini söyleyen ‘akıllılar’ varmış aramızda.

PANDEMİ ÖNCESİ HAYATINA DÖNMEKTEN KORKANLAR

İki doz aşısını da yaptırmış olan Francesca adlı 46 yaşındaki profesör maskenin bir tür ‘görünmezlik pelerini’ olduğunu ve pandemi bitse de takmaya devam etmeyi düşündüğünü söylüyor: “Belki de etrafımdakilerin bana sürekli en iyi halimle görünmem gerektiğini düşündürdükleri için maske takıp anonim olmak beni çok rahatlattı. Maske adeta etrafımda ‘beni görmeyin’ diyen bir güç alanı oluşturdu.”


Yüzümüzü bir maskenin ardına, kendimizi ise evlerimize gizlediğimiz tuhaf bir dönem bu… Aylardır evden çalışan, temel ihtiyaçlarını almak dışında hiç dışarı çıkmayan (çıktığında da çift maske ve güneş gözlüğü takan) bir arkadaşım geçenlerde, “Tam bir mağara adamı gibi oldum evin duvarlarına bir şeyler çizmeye başlayacağım yakında” diyordu.


Geçen yıl Kasım ayında koronavirüse yakalanan ancak vücudundaki antikorların kendisini korumak için yeterli olmayacağını düşünüp aşı için her kapıyı çalıp sonunda Şubat 2021’de ikinci doz Biontech aşısını da yaptıran Andera King Collier, rahatlayacağına hastalığa yakalanmaktan daha da çok korkmaya başlamış. Collier, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) aşılananların evlerde maskesiz buluşabileceğini, pandemi öncesi hayatlarına dönebileceğini duyurmasına karşın hala hayal ettiği özgürlük duygusuna kavuşamamış. Henüz ne bir restorana gidebilmiş ne arkadaşlarıyla buluşabilmiş. Pandemi öncesi seyahat çıkmayı çok seven Andrea King Collier tekrar uçağa binmeyi hayal bile edemediğini söylüyor.


Tıpkı pandemi bitse de maske takmaya devam edeceğini söyleyenler gibi koronavirüs hayatımızdan tamamen çıktığında bile eski yaşamlarına dönemeyeceklerini, evlerinin kendilerine sunduğu ‘güvenli’ alanı terk etmeyi düşünmediklerini söyleyen insanların sayısı da bir hayli fazlaymış. Bir yıldan fazla bir süredir insanlardan uzak, izole bir yaşam sürmeyi içselleştiren bu insanların yaşadıkları bu korkunun bir adı bile varmış: ‘Mağara Sendromu’…

‘HİKİKOMORİ’ HASTALIĞI YAYGINLAŞIYOR MU?

Northwestern Üniversitesi’nden psikiyatri ve davranış bilimleri profesörü Jacqueline Gollan, aylardır ‘içeriye’ hapsolmuş bazı insanlar için yeniden ışığa çıkmanın sanıldığından zor olduğunu söylüyor. Ne olursa olsun yeni normale alışmanın zaman alacağını belirten Gollan, “Pandemiye bağlı değişikliklerin hastalık ve ölüm riskinin yanı sıra hayatın birçok alanında çok farklı yansımaları oldu. İnsanlar aşılanmış olsa bile pandemi sürecinde çok derinden hissettiği korkunun üstesinden gelmekte zorlanabilir” diyor.


Amerikan Psikoloji Derneği’nin yakın zamanda yaptığı bir araştırmaya katılan yetişkinlerin yüzde 49’u pandemi sonrası insanlarla yüz yüze toplantılarda, partilerde bir araya gelmekten rahatsız olacaklarını söylemiş. Covid aşısı olanlarda ise ‘sosyalleşmekten’ korkanların oranı yüzde 48!


British Colombia Üniversitesi’nden bilim insanlarının yayınladığı bir makale Covid-19 korkusunu yaşayan insanların yüzde 10’nun pandemi sonrası ‘post travmatik stres bozukluğu’, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklarla karşı karşıya kalacağını ortaya koymuş.


Oregon Üniversitesi’nden psikiyatr Alan Teo, gerçek risk oranıyla insanların algıladıkları risk oranı arasında büyük fark olduğunu söylüyor: “İnsanlar farklı nedenlerle Covid öncesi yaşamlarına dönmekte isteksizler. Bazıları hala hastalıktan ve ölümden korkarken, bazıları ise bu izole hayattan ve yalnızlıktan elde ettikleri olumlu faydaları kaybetmek istemiyor.”


Teknolojideki gelişmelerin de insanları sosyal hayattan tamamen kopuk bir yaşam daha kolay alıştırdığı bunun sonucunda da ‘Hikikomori’ denilen ‘sosyal çekilme hastalığının’ yaygınlaşmasına neden olduğu belirtiliyor.

“BAŞIMA GELEN EN GÜZEL SENDROM BU”

Evin bir köşesinde yüzümde maskeyle oturmuş Allah’ın belası pendeminin bitmesini beklerken bir yandan ‘makse takmanın’ kendilerini özgürleştirdiğini söyleyen ‘akıllıların’ anlattıklarını okuyor bir yandan da Covid-19’un hayatındaki insanların sayısını minimuma indirmesine katkısından dolayı çok mutlu olan arkadaşımla WhatsApp’tan yazışıyorum.


Ona ‘mağara sendromun’dan bahsettiğimde gözlerinden yaşlar gelerek gülen surat emojisiyle birlikte, “Başıma gelen en güzel sendrom bu…” diye cevap yazıyor.


“Herkesin arkadaş canlısı ve sevimli olduğumu bilmesi için onlara gülümsemek zorunda olduğum baskısını hissetmek istemiyorum” diyen Los Angeles’ta yaşayan 44 yaşındaki senarist Aimee’nin, aşı olsa bile sosyal hayatında maske takmanın kendisine bir tür ‘duygusal özgürlük’ verdiğini söylediğini yazıyorum… Başının üzerinde halka olan gülen surat emojisi yolluyor: “Amiee benim ruh eşim!”


Rutger Bregman ‘Gerçekçiler İçin Ütopya’ (Domingo Yayınları) kitabında “Entelektüel insanlar mevcut inançlarını destekleyen argümanlar, bilirkişiler ve çalışmalar bulmakta deneyimlidir, tek bir tık’la yeni bir kanıta ulaşmamızı sağlayan internet de, kendi fikirlerimizin tüketicisi olmamızı kolaylaştırır” diyor.


Evden çıkmayıp olabildiğince az insanla görüşmek için Covid-19’la işbirliği yapan arkadaşım ‘hayatın bir alışkanlık değil, bir yenilenme’ haline gelmesini pandemiye borçlu olduğunu yazıp bol bol gülücük emojisiyle Nietzsche’nin bir sözünü yolladı: “Hayatı yeniden keşfediyorum, tabii kendimi de.”


Virüsten kaçıyoruz diye kendilerimizi maskelerin ardına, evlerimize hapsettiğimiz şu günlerden içinde yaşarken her Allah’ın günü, türlü türlü kulplar takıp şikayet ettiğimiz, şimdiyse bir an önce kavuşmak için dakikaları, saatleri, günleri saydığımız ‘eski normalimize’ nasıl döneceğiz bilmiyorum. Tek bildiğim hiçbir şey düşünmeden evden çıkıp, yüzümde maske olmadan bindiğim asansörle 8 kat inip dışarıda akan hayata karışmayı özlediğim. Hepsi bu kadar…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR