SABAH 5’te daha yeni eve gelmişim, gözüm uykudan başka hiçbir şey görmezken bir anda aşağı kattan çırpılan yumurtanın sesleri geliyor. Neymiş efendim spor düşkünü arkadaşım 10 yumurtalı omletini yapıyormuş. Kapımı kapatıp uyumaya çalışıyorum ama bu sefer öğlene doğru tavada pişirilen somon kokusuyla zıplıyorum yerimden. Zaten sıcak, zaten zor dayanılıyor bir de bu et kokusunu solumak kabir azabı gibi. Arkadaş hatırına çiğ tavuk yenir hesabı evimin küçük bir balık restoranı gibi kokmasına bir şey demiyorum ama aynı zamanda bu sıcakta bu kadar çok yumurta ve kilolarca et tüketilmesinden de endişe duyuyorum. Amaç ne derseniz, büklüm büklüm baklavalar! Hayır canım, üzerine şerbet dökülüp yenilen tatlılardan bahsetmiyorum, teknolojik olarak ABS diye bilinen karın kaslarından bahsediyorum. Hani şu benim ömür boyu sahip olmayı düşünmediğim, rahatıma düşkün olduğum için o ağır antrenmanları, beslenme tekniklerini kaldıramayacağımı bildiğimden, sahip olmaya asla yeltenmediğim o vücutlar. Yapması zor, koruması zor. Hatta o kadar zor ki, vücuduna bu denli sarmış her arkadaşıma psikolog önerilerinde bulunuyorum. Vücudumu korumalıyım ayağına hayattan zevk almayıp kendilerine eziyet çektiriyorlar. Kimse bana o “yağsız” vücutların sağlık deposu olduğunu söylemesin. Zaten burada önemli olan konu sağlık değil, görüntü!

METROSEKSÜELLIK OUT

Hani bir ara metroseksüellik patlama yapmış, özellikle Türk erkekleri arasındaki tek tip giyim tarzı rafa kalkmıştı. Bu konuda öncü olarak Tarkan’ın saç modellerini ve Hıncal Uluç’un renk skalası şeker pembe-turkuvaz ve camgöbeği yeşiline dayanan gömlek üstü bağlanıp omuzlara yerleştirilen trikolarını sayabiliriz. O dönemde kendine çekidüzen vermeyi öğrenen erkekler spornoseksüelizm ile kendilerine tapma noktasına geçtiler bence. Fitness delisi, spora gitmeyince sinirlenen, tüm öğünde yediğini içtiğini hesaplayıp gerekirse bir gün boyunca sadece detoks çayı içebilen arkadaşlarınız varsa çevrenizde, onlara daha anlayışlı, daha ilgili bir hale gelseniz fena olmaz. Kendi vücudunu proje gibi görüp şimdi omuzlarımı sivrileştirmeliyim, yok efendim biraz da bacaklarımı konikleştireyim diye bakan insanlara, kendilerine sarmamalarını, bedenlerinden duydukları kaygıyı bu kadar belli etmemelerini, biraz nefes alıp gökyüzünü izlemelerini tavsiye ediyorum.



Uzaylılar Bodrum’da

HABERTÜRK’ÜN internet sitesinde okuduğum Bodrum’da UFO göründüğüne dair haberleri ev halkıyla paylaşınca ortamın heyecanı arttı. Bodrum ile Çeşme arası nedir ki, buraya da gelsinler diye heyecanlanıverdik. Çekilen fotoğrafı Sirius Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi’ne göndermişler ve fotoğraflanan karede montaj olmadığı konusu netleşmiş. Bir yandan Sirius’un hemen her fotoğrafı onaylaması heyecanımı kırıyor. Bu kadar çok kanıt ortaya çıkıyorsa nerede bu adamlar, neden karşımıza çıkmıyorlar, diye düşünmekten geri duramıyor insan. Ben valla uzaylı terimine inananların tarafındayım. Hatta bu evrende yalnız olduğumuzu düşünüyorsanız sabit fikirliliğinize hayran oldum bile diyebilirim. Konu o değil de Bodrum’a kadar gelen uzaylılar biraz daha batıya inip bizimle de temasa geçemez mi? Alo Sirius, olmaz mı?

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR