Geride bıraktığımız haftanın en güzel yanı, sezon sonu temsilini yakaladığım Yılmaz Erdoğan gösterisi ‘Münaşaka' oldu. Erdoğan günümüz metropolündeki çalışma ve yaşam şartlarına dayanabilmek, akıl sağlığını koruyabilmek için yaptıklarını anlattı bizlere. Daha önce benim de özenerek yazdığım İstanbul'dan kurutulup sayfiye yerinde yaşama hikâyesini anlattı mesela. Bir gün TEM'deki olağan bir trafik sıkışmasında tepesi atıp otomobilden inip eve kadar yürümüş. Her adımında da "İstanbul'dan ayrılmam gerek" diye kendine hatırlatmış. Sonrasında haklı olarak İstanbul'u terk etmiş. Yeteri kadar parası olup hâlâ İstanbul keşmekeşini çeken hiçbir starı anlamadığım için Erdoğan'ın bu tavrı örnek olacak bir star hareketi gibi geldi hatta. Müthiş bir hikâye anlatıcısı olan Erdoğan'ın anlattıkları arasında en çok Russel Crowe'lu olanlara güldüm. Crowe'un hiç anlaşılmayan İngilizce aksanının Doğu aksanıyla anlatılması bizi ciddi anlamda yerlere yatırdı. İkinci bölümün favorisi benim de kişisel hayatıma dokunan Erdoğan'ın vejetaryenliğe geçiş hikâyesiydi. Çocukluğumdan beri bir türlü anlamlandıramadığım bayramdan bir ay önce eve kuzu alınması hikâyesine girdi. Hani evin küçük oğlu kuzuyla arkadaşlık eder, sonra bayram sabahı gelince de küçük çocuğun önünde o kuzu kesilerek travmaya sebep olunur ya! O hikâye Erdoğan'ın zihninde de kalmış olacak ki uzun süre önce et yemeyi bırakmış. Et yemeyi bırakanların azınlık hikâyelerini anlatırken çok eğlendi millet ama ben acınacak halime güldüm resmen. Yılmaz Erdoğan da baskılar nedeniyle uzun süre etsiz kalamamış ve kendine ‘keyfetaryen' diye bir kelime yaratmış. Hani normal şartlarda et yemeyen ama özel bir durum olduğunda da kaçırmayıp etleri lüpleten anlamında. Sonuçta etten uzaklaşmak için atılan her adım değerli. Umarım o gece anlattıklarına kahkahalarla gülmenin dışında tepki verecek, etkilenen birileri de çıkar.




Tarkan'ın klibi de hazır!




BU köşede dedikoduya yer vermem biliyorsunuz ama konu Tarkan'ın albümü olunca neredeyse uçan kuşa haber salacağım. Dinlemek istiyorum artık anlıyor musunuz o albümü, çok uzun süredir bekliyoruz, yeter. Bu yüzden Tarkan'ın yeni albümü hakkında duyduklarımı heyecanlı heyecanlı paylaşmaya bayılıyorum. Çünkü Tarkan yeni neler yazmış, Ozan Çolakoğlu çıtayı nereye yükseltmiş merak ediyorum , ne yapabilirim. Son olarak bayramda çıkacağı söylenen albümün klibi, ben Yılmaz Erdoğan'a kah kah gülerken çekilmiş ve bitmiş. Oyuncular önce bir odaya alınmış ve bir saat boyunca yeni şarkı dinletilip ezberletilmiş. Aralarında küçük bir çocuğun da bulunduğu şanslı gençler, yeni Tarkan şarkısını ilk dinleyenler olarak tarihe geçti yani. Tabii ki çekim öncesinde şarkıdan, klipten kimseye bahsetmemeleriyle ilgili anlaşma imzalamışlar. Sözleşme şartları da bayağı ağır olduğu için ağızlarını açmıyorlar şimdilik. Klibin stilini de albüm kapağını da İlkyaz Özel hazırlamış. Meraktan ölüyoruz.




Restoranlarda Olan Biten




*Nopa'nın şefi Deniz Ahmet Köse hızla kilo vermeye devam ederken restoranın yeni mönüsü de çok hafif geldi gözüme. Madonna'nın sürekli tükettiği bir deniz yosununu da mönüye alan Deniz Şef, kinolalı salatalara da boyut atlatmış.




*Her sene tatlı değişikliklerle müdavimlerine güzel anlar yaşatan Eataly, bu sefer de terasını Ristorente Portofino isimi bir restorana dönüştürmüş. Adres İstanbul tarafından döşenen terasta mönüdeki taze balıklı İtalyan lezzetleri eşliğinde yemek mümkün. Taze balık bulmakta zorlanan şehir insanları için ideal bir seçim oluyor tabii ki.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR