Bayrama iki gün kala magazin dünyası da pek hareketlendi. Bavulları ile havaalanında yakalananlar, açıklamaları ile şaşırtanlar, feryat edenler derken hızlıca sizi bu hafta bayram şekerlerinden bahsedeyim istedim.
-Daha önce uzaylılar tarafından götürüldüğünü ve üzerinde deneyler yapıldığını söyleyen Kayahan'ın kızı Beste Açar, şimdi de "Çocukluğumdan beri ilgi duyduğum bir alandı. Eğitimlerde yer aldığım hocalar uzaylılarla iletişime geçerek bize aktarıyor. 12-13 yaşlarında uzaylılar tarafından götürülüp geri getirildim. Yattığım esnada camdan bir ışık gördüm ve ona doğru giderek uzay aracına bindim. Orada bana bazı temaslarda bulunuldu ve üzerimde deneyler yapıldı. Sonrasında da eve geri getirildim" diyor. Ve yeniden iddiasını yeniliyor Beste. Benim çocukluğumdan 1982 yapımı E.T filmi geliyor aklıma hep Beste Açar konuşurken. Sonra da "Besteciğim haklısın uzaylılar var. Gelip keşke bizi de alsalar" demek istiyorum ki diyorum zaten. Uzaylılar gelip bizi de alın...
-Özge Borak pek açıklama yapan bir oyuncu değil. Şimdi de bazı açıklamalar yapmış, pir yapmış. Evlilikleri ile ilgili açıklamalar yapıp adeta içini dökmüş. Özge Borak, "Ayıp olmasın diye evlendim, ayıp olmasın diye ilişkilerimden vazgeçmedim" demiş. İyi de arkadaş bu yapılan evlilik. İki insanın aynı çatı altında, aynı hayatı orantılı yaşaması. Bu da zorla yapılacak bir şey değil gibi geliyor bana. Ayıp olmasın diye evlilik mi yürür? O değil de, ayıp olmasın diye ilişki bile yürütülmez. İnsanın içi almaz. Yani şahsen benim almaz. Düşünün ayıp olmasın diye bir evlilik yürütmek dünyanın en büyük acısı olsa gerek. Neyse ki, çocuk yapmamış. Zaten kendisi de söylemiş. Düşünsenize ayıp olmasın diye çocuk dünyaya getirseydi vah ki ne vah. Daha sonra o çocuk bunu duysaydı hayatı boyunca affetmezdi bence.
-Dilan Çiçek Deniz ve Mert Yazcıoğlu Maldivler'e tatile gitmiş. Bu ikili taze aşık. Fakat bu Maldivler biraz sıkıntılı benden söylemesi. Oraya tatile giden ayrılıyor. Bakınız Kerem Bursin-Hande Erçel, Hadise-Mehmet Dinçerler. Maldivler tatili için "Aşk tatili" denir ama sıkı bir yalan benden söylemesi. İnsan oraya gittiğinde sürekli ilişkisini sorgular. O derece... Keşke şu ara herkesin gözünün üzerinde olduğu bu çift başka bir yere gitseydi tatile.. Sıkıntılı dönebilirler benden söylemesi.
-"Ne zaman evleniyorsun", "Neden evlenmedin", "Neden çocuk yapmadın", "Neden çocuk yapmıyorsun", "Neden kilo aldın", "Neden kilo veremiyorsun" gibi sorulardan nefret ediyorum. Ciddi ciddi bir sorun bu arkadaşlar. Yahu insanın hastalığı olabilir. Sorunları olabilir. İstemiyor olabilir. Nitekim Kenan Doğulu'ya yine bu soru soruldu; "Neden çocuk dünyaya getirmiyorsunuz?" diye. Sana ne kardeşim. Bana ne kardeşim. Kime ne kardeşim. Bu sorulardan vazgeçseniz artık. Bir zahmet. Lütfen.
-Sinan Akçıl, "4 tane imam nikahım var, hiçbiri benimle konuşmadığı için 'Boş ol" diyemedim" demiş. Şimdi bu lafın hiçbir yerinden tutamıyorum. Bu nedir Allah aşkına! Gerçekten rezillik başka bir söz bulamıyorum. Ve bunda da ne gülünecek bir yan görüyorum ne de "Yahu bu haberdir, acaba hangi kadın" anlamında kadını merak ediyorum. Tam 90'lar magazini.. İşi boş bomboş. Gündeme gelme çabası.
-Nuri Alço, Serenay Sarıkaya'nın 800 bin TL bölüm ücreti aldığını dile dolamış. Daha doğrusu oyuncuların bölüm ücretlerinden bahsedip, "Cüneyt abi kaç filmde oynadı bu kadar paralar kazanmadık biz" demiş. Tamam kendi açısından doğru söylüyor ancak eski eski değil ki!!! Bu tarz konuşmaları şuna benzetiyorum "Ah evladım biz zamanında neler çektik. Bak siz elinizde son model telefonla dolaşıyorsunuz. Bak bebeklerin elinde son model cihazlar var" vb... Artık geçsek mi şu tarz konuşmaları. Yeşilçam ile şimdiki dönemi kıyaslamak zaten abesle iştigal değil de, nedir Allah aşkına!!!
-Mithat Can ve Aleyna Boz'un ilişkisi dört seneyi devirmiş. Ve çift evlilik kararı almış ve hatta gün de belirlemiş. Gün ne zaman; "Haziran 2027" maşallah maşallah... E daha düşünün tabii. Evlilik bu kolay mı? Bu arada böyle radikal kararlar alanlara bayılıyorum. Çünkü ben şu ara yarın için plan yapamıyorken, birilerinin taaaaa yıllar sonrasına plan yapmasına hayranım. Şimdi tabii böyle konuşuyoruz da gözümüzü açıp kapatacağız ve çat diye 2027 gelecek biliyorsunuz değil mi? Zaman o derece hızlı geçiyor çünkü... Ne diyelim hayırlısı olsun madem.
-"Kızılcık Şerbeti"nin Nilay'ı Feyza Civelek aldığı kıyafetlerin etiketlerini değiştirip 'small' beden etiket dikiyormuş. Ne diyeyim bir yaşıma daha geldim. İnsanların şu zayıflık takıntısı milleti nerelere getiriyor. Bir insanın psikolojisinin ne kadar bozulduğunun kanıtıdır bu. Ne çok milletin eliyle, yüzüyle, gözüyle, kaşıyla ilgilendiğimizin resmidir. Yazık... Ki bence Feyza Civelek bunlarla hiç uğraşmasın. Çıksın bence bu kafalardan. Gerçekten hiç gerek yok. Biz senin oyunculuğuna bakıyoruz, kilona değil.
-Merve Boluğur sinemaya dönüyormuş. Kısa ve net düşüncem şudur; bağlayın kemerlerinizi. Başka söyleyeceğim bir şey de yoktur!!!
Ah Belinda
Atıf Yılmaz'ın yönettiği, Müjde Ar'ın oynadığı 1986 yapımı "Aaaahhh Belinda!" değil bu başlıkta gördüğünüz Belinda. Ki zaten o film de değil günümüzdeki "Aaaah Belinda"... Bu "Aaahh Belinda" 40 sonra dijital için çekilen Deniz Yorulmazer'in yönettiği Neslihan Atagül'ün oynadığı Belinda... İnsan izleyince haliyle ilk "40 sene sonra yapa yapa bunu mu yaptınız. Keşke şu eski Türk filmlerine dokunmasanız" diyesi geliyor. Yani bu dijital tarzı Belinda... Ancak bahsetmek istediğim filmden ziyade Neslihan Atagül'ün oyunculuğu. Filmi sonuna kadar izledim. Sanki yepyeni bir konu ve filmmiş gibi izledim. Ve Neslihan Atagül'ün oyunculuğunu çok sevdim. Açıkçası ben ekrandaki dizilerde sevmediğim oyunculuğu bu filmde çok sevdim. Meğer Neslihan Atagül ne güzel oynuyormuş. Dizilerde o hep aynı bakış halleri, hep aynı konuşma tarzı, hep aynı ifade şekli olan Neslihan Atagül gitmiş oyunculuğunu konuşturan bir kadın vardı. Bu anlamda da sonuna kadar izledim. Bu anlamda da sevdim. İzole ve asosyal gençlere Güney Kore 9-24 yaş arasındaki asosyal gençlere aylık 490 dolar verecekmiş. Yani Türk parası ne oluyor; 9 bin küsur TL. İyi para. Peki bu parayı neden veriyormuş? Gençler kendini geliştirsin, dünyayı gezsin, kendine yatırım yapsın, merak ettikleri yerleri gidip dolaşsın, beynini geliştirsin, öğrensin diye. Yani ne kadar çok gezersen, ne kadar çok tanırsan, ne kadar çok keşfedersen, o kadar çok bilirsin. Fikrin olur, zekan gelişir. Yani bizdeki gibi ver 10 GB sonra gençler telefona gömülsün, oyun oynasın, dünyalarını küçücük ekranın içine hapsetsin durumu yok. Bu gezmek, görmek, tatmak, bilmek, öğrenmek çok ciddi önemli bir durum. Bizim dönemimiz ile şimdiki dönem arasındaki en büyük fark bu aslında. Bizler hep sokaktaydık. Gezip, keşfedip, öğrenip, bilirdik. Asosyal hiç olmadık. Olamadık. Öyle de bir vaktimiz olmadı. Güney Kore'nin bu adımı şahane... Gerçekten insanın kendini keşfetmesi, bilmesi, öğrenmesi ve ne istediğini tam olarak anlatması için şahane bir adım. Darısı bizim gençlerimizin başına gelsin inşallah.