Saygı her şeyin ilacıdır ve herkesin hayatında olması gerekir. Gerek annene, babana, aile fertlerine... Gerek arkadaşlarına, eşine, dostuna... Gerek sevgiline, kocana, karına... Gerek devlet büyüklerine... Gerek devlet büyüklerinin vatandaşlarına, halkına... Saygı olmadan olmaz.

Saygıyı koruyacaksın ardından her şey gelir.

Bazıları, Aslı Şen ve Metin Şen'in gürültüsüz, olaysın, aldatma olmadan boşanmasını ağzına sakız yapmış... Ve yine didik didik didikliyor.

Şöyle ki;

-Kesin aldatma vardır...

-Kesin bir şey olmuştur...

-Kesin kokusu çıkar yakında...

Yahu 23 yıl dile kolay. İki evlat dünyaya getirmişler. Ki zaten o iki evlat için ömür boyu görüşecekler. Kaçınılmaz bir durum bu zaten. Asla küsmeyecek, kopmayacaklar.

Bir de neden kavga, gürültü. Belli ki, anlaşarak, konuşarak, yüz yüze birlikte bu kararı almışlar. Bundan güzel ne olabilir. Bizim insanımız böyle güzel boşanmaları asla sevmiyor. İlla ki bir şey arayacak, bulacak, didikleyecek. Ama yok işte güzel güzel boşanmışlar.

En son Fazıl Say ve Ece Dağıstanlı'nın boşandıktan sonra medeni şekilde mahkeme salonundan çıkmasına, "Olur mu arkadaş böyle de olmaz. Az biraz kavga şart" diye isyan etmişlerdir.

Etrafınızda böyle düşünen insanlar varsa onlara "Acilen doktora gidin, tedavi olun" nasihatinde bulunun. Keza çıldırmışlar. Akılları yerinde değil.


Kavga, gürültü, hır, gür seven insan olur mu arkadaş.

Ben anlamıyorum, kafam basmıyor buna. Memleketin durumu ortada. Son on yılda her olayda bir tartışma, bir kavga. Tartışma programlarında sesler yükseliyor. Siyasilerin sesleri yükseliyor.

Çocuklar bile kendi aralarında tartışırken efeleniyor. Yahu Etiler'de bir çorbacı, bakın bir çorbacı da silahlar çekiliyor. Artık gelinen noktayı siz düşünün. Var mı bunun ötesi. Çorbacı yahu çorbacı. Delirdiniz mi siz?

Şiddet bu kadar sevilmez.

Kendinizi iyileştirmeye ilk önce, medeni şekilde boşanan insanları alkışlamakla başlayın. Sonra da kavga edilen ortamdan hızla uzaklaşmaya.

Hatta tartışma anında biraz olsun susmaya...

Sakin bir kafa ile düşünmeye.. Yani bir şey yapın. Böyle olmaz. Şiddet bu kadar sevilmez yeter.

Ne olursan ol gel

Mevlana'nın türbesine gitmediyseniz, ilk iş gidin derim. Ben defalarca gittim. Çünkü o türbede bir hoşgörü var. Bir anlayış var. Dil, din, ırk ayrımı olmadan bir huzur var. İnsanların ibadetini yaparken saygı var. Gidin ve bir köşeye çekilip hem duanızı edin, hem de bir etrafı izleyin. Gerçekten her bir köşede farklı şekillerde dua eden insanları göreceksiniz.Şimdi bunu neden yazdım. Konya'da Selin Ciğerci'ye yapılan protestoyu kınıyorum da ondan. Selin Ciğerci değil kime yapılsa kınarım. Çünkü hoşgörü şehrinde böyle çirkin görüntülerin olması gerçekten korkunç da ondan. Hoşgörü ne demek; "Kendine aykırı da gelse de her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiğince hoş görme durumu" demektir. Ve Konya gibi dünyanın dört bir yanından turist ağırlayan bir şehirde bu görüntülerin olması bizim ve ülkemiz için gerçekten hiç hoş olmayan bir durumdur. İnşallah bu son olur ve bir daha yaşanmaz. Gerçekten görüntüleri görünce aşırı üzüldüm. Çünkü o güzelim şehre asla yakışmıyor bu böyle bir durum. Olan bitene Kayıtsız kalmak. Üzülmemek. "Ammaaan" deyip geçmek. "Boş veeeer" diye uzatmak. "Aaa öyle mi olmuş yahu" deyip esnemek. Bir saniye bile kafayı takmamak. "Bana ne ya, onlar düşünüyor mu, ben ne düşüneceğim" demek falan istiyorum. Çünkü gerek ülkemiz, gerek insanlarımız, gerekse geleceğimiz için olan-bitene aşırı kafa takan, üzülen, içine çekilen insan topluluğundanım ben. Boş veremiyorum. Takıyorum, üzülüyorum, kendi içime çekiliyorum falan. Yani gamsız olmanın eğitimi, dersi falan var mı bildiğiniz gidip alayım istiyorum.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR