İrem Derici'nin sunduğu yarışma programının bir bölümüne denk geldim geçen gün. Tam denk geldiğim kısımda İrem, "Şu an bizi izleyen herkes, kulaklarını kapatsın. Bizi izleyen 80 milyon Türkiye" dedi.




-Komik desen değil.




-Şaşkınlık desen hiç değil.




-Gerçek desen o da değil.




E peki o zaman ne?




Bu sadece ve sadece televizyonda program yapanların tutulduğu bir hastalık. Tüm Türkiye kendilerini izliyor sanmak. Ben de televizyonda program yapınca şahit oldum. Hatta çok kez "Saçmalamayın bunlara gerek yok. Sosyal medyada yazılara takılmayın" desem de inandıramadım. Bu hastalığın ilacı, doktoru, tedavisi yok. Allah yardımcıları olsun.




Kilo demek işsizlik demek




Ezgi Mola, "Beni şişman olarak seven hayranlarım zayıflamamı istemiyor. Fakat ne zaman zayıfladım, başrol oynamaya başladım. Yoksa kimse 76 kiloyken ‘Bu kız çok tatlı' deyip bana başrol vermedi" diyor. Etrafta örnek çok. Mesela az önce yazdığım İrem Derici. Kız bir deri bir kemik kaldı, konserden konsere koşuyor. Hoş şimdi de "Kemikleri sayılıyor" diye haber yapılıyor. Takipçileri "Biraz kilo al" diyor ama olsun, bak ekranda program yapıyor. Seda Akgül deseniz öyle. O da zayıfladı ekranlara döndü. Kiloluyken evde oturuyor, börek yemeğe devam ediyordu sıkıntıdan. Kimse kusura bakmasın. Bu işin sırrı bu. Ezgi gayet doğru ve net söylemiş. Ekran zayıf, güzel ve alımlı sever. Hele bizim ülkemizde. Genç olacaksın, zayıf olacaksın, güzel ve seksi olacaksın. Aynı şey erkekler için de geçerli. Kendini bırakmayacaksın. Bakımlı, zayıf, yakışıklı, sportmen olacaksın. Bu sadece ekranda değil normal hayatta da birçok kapıyı açıyor. Kilo başarısızlık olarak kabul ediliyor maalesef. Tecrübe artık ikinci planda.




Hiçbiri bırakmak istemiyor




Mesela Ajda Pekkan, mesela Ayşegül Aldinç, mesela Nebahat Çehre. Onlar hiç kendini bırakmak istemiyor mu sanıyorsunuz? Şöyle "Amannnn" deyip her şeyi boşvermemek için kendilerini ne kadar zor tuttuklarını biliyor musunuz? Ama seçtikleri iş görsellik istiyor. Kendilerine bakmak, her daim bakımlı ve güzel olmak zorundalar. Hazır konu açılmışken bu konudaki sohbetlerimizden cümleleriyle noktalayayım.




Ajda Pekkan: Esin'ciğim ben Ajda Pekkan'a hizmet ediyorum. O yüzden her gün o spor, o bakımlar yapılacak. Tabii ki kendimi bir an olsun bırakmak istiyorum ama olmaz, bırakamam ki.




Ayşegül Aldinç: Esin kebap, lahmacun acayip severim. Ama oturup her gün yemiyorum tabii.




Nebahat Çehre: Ben de kaçamak yapıyorum. Tatilde neler yiyorum bir bilsen. Ama iki gün yemek yediysem bir hafta diyete giriyorum. O kilo yapışmadan hemen gidiyor.




Gangam'ı geçerdi




Hakan Altun geçen akşam Çeşme Cece sahnesinde ‘Ankara'nın Bağları' şarkısını söylerken "Tanıtımı iyi yapılsaydı ‘Gangnam Style'ı geçerdi" dedi. Öncelikle çok doğru tespit. ‘Ankara'nın Bağları'nda oynamayan, göbek atmayan bir Allah'ın kuluna rast gelmedim. Ancak Altun'un tek yanlışı şu: ‘Gangnam Style' unutuldu gitti, esâmisi okunmuyor. Ama ‘Ankara'nın Bağları' bin yıl geçse de unutulmaz. Havası geçmez, ne zaman, nerede çalsa herkesi ayağa kaldırır ve göbek attırır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR