Cemiyet hayatının önde gelen isimlerinden davetlerin aranılan gözde ismi Feryal Gülman olaylı boşanma sürecinin ardından ilk kez HT Kulüp’e konuştu. Katıldığı davetlerde giyim tarzıyla ve şıklığıyla her zaman dikkatleri üstünde toplayan Feryal Gülman boşanma sürecindeki zorlu günlerinden özel hayatına dair her şeyi HT Kulüp Yazı İşleri Müdürü Reşit Özet’e anlattı…

Röportaj: Reşit ÖZET

Fotoğraflar: Ferit TUĞLUK


Feryal Hanım biraz eskiye gidelim ilk iş hayatına atıldığınız süreci anlatır mısınız?

F.G: Eskiye gidelim. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin son sınıfındayken Alarko Holding’de staj yaptım. Üniversiteyi bitirdikten sonrada Alarko’da çalışmaya başladım. Mimarlık hayalimdi. Daha sonra rahmetli Turgut Özal beni Ankara’daki TOKİ’ye daire başkanı olarak aldı. Çok keyifli ve zor bir deneyimdi. Ankara’ya gitme sebebimde aslında siyasete çocukluğumdan beri merakım vardı. İlerde siyasete atılmak gibi isteklerim vardı. Fakat sonra eski eşimle karşılaştım. Ve ben istifa edip İstanbul’a geri geldim.

‘MADDİ VE MANEVİ ÇOK ŞİDDET GÖRDÜM’

Çok zor bir boşanma süreci geçirdiniz. Bu sizin hayatınızı nasıl etkiledi?

F.G: Çok uzun bir boşanma süreci geçirdik. Bu süreçte ben maddi ve manevi çok şiddet gördüm. Aslında ben tamamen sadakatsizlik yüzünden boşanma davası sürecine girmişken ben sürecin mağduru durumuna düştüm. Fakat şuna inanıyorum. Allah’ta bana yardımcı oldu. Ben her şeyi ondan isteyen ve bekleyen bir insanım. Oğlum o süreçte inanılmaz bir destekti bana. Babasına hiç kötü olmamaya çalıştı. Babasına yaptığı küçücük bir yanlış bile olmadı. Hem benim yanımda oldu hem de babasına karşı saygısızlık yapmadı. Oğlumla gurur duyuyorum. Bu boşanma sürecinde en yıpranacak kişi belki oydu ama bakıyorum sağlıklı geçirmesinde benimde biraz payım var. Sağlıklı bir birey yetiştirmek en çok annelerin görevidir. Bende babasız büyüdüm. 9 yaşında babamı kaybettim. Tabi ki varken babadan uzakta olmak çok zor bir şey. Ne yazık ki ülkemizde boşanmadan sonra anne hep anne kalıyor ama babalar daha farklı bir boyuta geçiyor. Ben çok yoruldum. Zaman zaman neden diye düşündüm. Tabi davalar, mahkemeler uzadıkça moraller bozuluyor. Bu süreçte benim şanssızlığım karşımdaki insanın daha agresif ve sert olmasıydı. Bu yüzden benim için yorucu bir süreç oldu. Ama ben huzurumu bozmamaya çalıştım. Aileme ve sevdiklerime bu yaşadığım süreci aksettirmemeye çalıştım.

Oğlunuz Aslan Kemal’i geçtiğimiz aylarda evlendirdiniz… Nasıl bir düğündü? Neler hissettiniz?

F.G: Aslan Kemal 3 yıl önce Mariam’la Fransa’da tanıştı. Sonrasında ben oğluma sordum. Hakikaten evlilik düşünüyorsan bence evlilik teklifi etmelisin dedim. Çok kısa bir süre sonra Aslan bana; ‘anne ben evlenmeye karar verdim.’ Dedi. Biz daha sonra bir isteme merasimi yaptık. Aile Azerbaycanlı ama Moskova’da yaşıyorlar. Gelinimin Azerbaycan pasaportu yok. Oğlum dedi ki; ‘ilk iş Türk pasaportu çıkarmak olacak. 'Çünkü ay yıldızlı Türk pasaportu olması lazım’. Dedi. Böyle şeyler beni çok duygulandırıyor. Gençlerin Türklüklerine bağlı olmaları beni mutlu ediyor. Bende öyle yetiştim. İstemeden sonra Moskova’ya gittik. Orada aile arasında bir nişan töreni oldu. Yazın başlarında da güzel bir düğün yaptık ve evlendiler.

‘ALDATMA NOKTASINA GELDİYSE ZATEN O EVLİLİK BİTMİŞTİR’

Son dönemlerde uzun süreli evliliklerin bitme sebebi genellikle aldatılma. Bunun sebebi sizce nedir?

F.G: Bu gerçekten hep mi böyleydi? Yoksa son zamanlarda mı böyle oldu. Gerçekten bende anlamıyorum. Bana sorarsan sosyal medyanın çok etkisi var. Sosyal medya keyifli ama çok zararlı yönleri de olduğunu düşünüyorum. Her şey daha fazla ulaşılır oldu. Mesela görüyorum sosyal medyada bir hanım video çekiyor. Benim beraber olduğum erkek evli acaba nasıl olur? Diyor bende bunu görüyorum. Şoka giriyorum. Eskiden böyle şeyleri duymak aklımızın ucundan geçmezdi. İnsanlar artık bunu normalleştirmeye başladı. Bu yüzden erkelerin ve kadınların önünde çok seçenek oluyor ve bir sadakat, ahlaki sorumluluklar ciddi şekilde travma geçiriyor. Geçlerin düğününe gidiyoruz. Görüyorum 1-2 sene sonra ayrılıyorlar. Bunların bir kısmı aldatma bir kısmı da artık bence sabırsızlık. İş aldatma noktasına geldiyse zaten o evlilik bana göre bitmiştir. Yapılan şey bir hataysa o hatayı bilerek yapıyor. Bir kadının gönlü kırıldığı zaman tekrar eskisi gibi olmuyor.

Feryal Gülman neleri affetmez?

F.G: Yalan ve aldatmak benim birinci kırmızı çizgim. Yalan konuşmam. Yalan konuşulmasından hoşlanmam. Tüm ilişkilerimde insanlara yüzde yüz krediyle başlarım. Bu tip negatif şeyler gördüğüm zaman o krediler düşer. Kullanılmış olmayı sevmiyorum. Ben çok iyi niyetli bir insanım. Çok umursamıyorum.



‘İYİ NİYETİM VE FEDAKARLIĞIMLA ÇOK SINANDIM’

Geçmişe dönüp baktığınızda hayatta en çok neyle sınandığınızı düşünüyorsunuz?

F.G: Ben galiba fazla sabırlı ve tolerans gösteren bir insan olduğum için bununla sınanıyorum. Sanıyorum ki ben insanlara karşı aşırı sabırlıyım. Benimde sınavım herhalde bu. Bazen bir şeylere hayır demeyi, sert çıkabilmeyi başarmam gerekiyor. İyi niyetim ve fedakarlığımla çok sınandım. Ve sınanmaya da devam ediyorum.

Evliliğe bakış açınız şuan nasıl?

F.G: Ben evliliğe sıcak bakıyorum. Hayattaki en büyük mutluluk ailededir. Arkadaşlıklar benim hayatımda çok büyük yer kaplıyor. Dostluklarıma çok özen gösteriyorum. Ama bana sorarsanız aile hayatı insanın en değerli yapısıdır. O yüzden evliliğe sıcak bakıyorum. Oğlum da sıcak baktı. O yüzden genç yaşta evlendi.

Sizin bir davete katılacağınız zaman ne giyeceğiniz hep merak ediyor, bu sizi nasıl etkiliyor?

F.G: Çocukluğumdan beri giyinmeyi severim. Moda diye bir şeyleri giyinmedim. Her insanın kendine bir yakışığı var. Moda kendine yakışandır. Tabi insanın kilosuna dikkat etmesi şıklık anlamında çok önemli. Çünkü zayıflık hakikaten kolaylık. Her şey üstünüze rahat oluyor.

Marka takıntınız var mı?

F.G: Ben beğendiğim şeyi alıyorum. Markasıyla çok ilgilenmiyorum. Ama mesela bedenleri kalıpları bana çok uyan markalar var. Önceliğim o mağazalardan alışveriş yapmaktır. Ama mesela vitrinde bir elbise gördüm ve bayıldım. Hiç o ne marka, pahalı mı? Ucuz mu? Kaliteli mi? Diye çok bakmam. Eskiden bir sezonda belki 50 şey alıyorken şuanda 3 veya 4 parça alıyorum. İyi dikimli ve güzel kumaşlı parçalar almaya dikkat ediyorum. İyi ve düzgün şeyler aldığınız zaman benim mesela bedenim hiç değişmediği için 25 sene önce giyindiğim etek-ceket takımını bugün alınmış gibi giyinebiliyorum. İşte bedenin değişmemesinin tek avantajı o. O da hep dikkat ederek oluyor. Ben aslında iştahlı ve yemeği çok seven birisiyim. Tatlıyı ve hamur işini anormal seviyorum. Kendimi tutmuyorum. Mesela mantı çok severim iki tabağı ben rahatlıkla yiyebilirim. Ama 3 gün dikkat ederim. Ve aldığım kaloriyi atmaya çalışırım.

Kendinizde beğenmediğimiz yönleriniz nelerdir?

F.G: Bunlar dönemsel oluyor ama mesela ben çok kitap okurdum eskiden. Gece, sabah, seyahatte, boş zamanımın yüzde 90’ı kitaptı. Kitap, film ve dizilere göre bizi hayal gücüyle beslenmemizi sağlayan, hayal etmemizi sağlayan faydalı bir nesne. Son zamanlarda kitaplardan uzaklaştım. Daha çok film seyrediyorum. Diziler vaktimi alıyor ama kitap kadar bana zevk vermiyor. Sosyal medya çok vaktimizi alıyor. X çok kullanıyorum. Kendim yazmıyorum ama okumayı çok seviyorum. Gündeme olan ilgim beni bu platforma yönlendiriyor.



Ülkemizde ve dünyada beğendiğiniz modacılar var mı?

F.G: Bir zamanlar en beğendiğim modacı Tom Ford’du. Hele Gucci için yaptığı koleksiyonların delisiydim. Özgür Masur, Ellie Saab, Zuhair Murad gece kıyafeti için beğendiğim isimler. Gündüz içinse Fransız ve İtalyan markaları tercih ediyorum. Seneden seneye tarz değişiyor o yüzden sabit bir modacının her koleksiyonunu beğeniyorum diyemem.

Gardırobunuzda olmazsa olmazlarınız neler?

F.G: Her zaman o sezonun çizgisini taşıyan bir siyah pantolon, beyaz gömlek, takım, elbiseler edinirim. Elbiseyi kendime çok yakıştırırım. Bazen bazı şeyleri takıntı haline getiriyorum. Bir parçayı çok seviyorsam her hafta onu bir yere giderken giyiniyorum. Eskiden böyle değildik. Ama artık bir şeyi çok seviyorsam sık sık giyiniyorum. Bu da genelde pantolon, ceket ve jeanler oluyor.

‘TÜRKİYE KADAR HİÇBİR YERİ NE SEVEBİLİRİM NE DE BEĞENEBİLİRİM’

Monako’nun sizin hayatınızda ayrı bir yeri var…

F.G: Evet. Herhalde 30 yıldır eski eşimle yazları hep orada geçirirdik. Monako çok merkezi bir yer. Oradan her yere arabayla ulaşabiliyorsun. Kısa mesafelerde araba yolculuğunu da sevdiğim için çok güzel yerlere gidebildik. Oğlum orada rahat ve huzurlu bir şekilde çocukluğunu geçirdi. Ama Türkiye kadar hiçbir yeri ne sevebilirim ne de beğenebilirim. Dünyanın en güzel üleşine sahip çok şanslı insanlarız. Doğa, tarih, iklimsel olarak bir mucizenin üstünde yaşıyoruz.

Bir çanta koleksiyonunuz var sanırım…

F.G: Ben bunu bir koleksiyon gibi yapmadım ama sevdiğim birkaç markadan alıyorum. Bunlara güzel bakınca ve klasik modeller olunca tabi ki koleksiyon gibi oluyor. Bir koleksiyon yapmak için almadım. Ama o markaların modası seneler içinde geçmedi. Uzun yıllarda kullandığım için öyle görünebilir ama ben koleksiyon diyemem. Hatırlarsanız Monik Benardete, Sadberk Hanım Müzesi’nde çanta koleksiyonunu sergilemişti. Şimdi Monik Hanımın çanta koleksiyonu hakikaten müzeye konulacak bir koleksiyondu. Onunla kendi koleksiyonuma baktığım zaman benimkisi yarışamaz bile. Modası geçmeyen ürünler alındığı zaman bunlar 20-30 sene kullanılabiliyor.

Geçtiğimiz yaz nasıldı sizin için?

F.G: Geçen yaz keyifli bir yazdı. Yaza Çeşme ve Antalya’da başladım. Sonra İtalya’da biraz kaldım. Ben çok üşüyen bir insanım. O yüzden kuzeyi çok görmemiştim. Kuzey ülkelere gittim bu yaz. Çokta mutlu oldum. Çünkü ağustos ayında hava 21-22 derece. Hayatım boyunca en sevdiğim şey gezmediğim, görmediğim yerleri görüp seyahat etmek.



İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR