Altıncı kitabının hazırlıklarını bitiren Aslıhan Sabancı ile uzun bir aradan sonra tekrar bir araya geldik. “Doğanın Terapötik Reçeteleri – Fitoterapi” isimli yeni kitabı için yoğun ve yorucu bir çalışma dönemi geçiren Aslıhan Sabancı ile nihayet Raffles Istanbul Hotel'de söyleşi yapma imkanı buldum. Kitap görsellerini çekmek üzere Endonezya'ya giden ve fotoğraf çekimleri sırasında epey zorlanan Sabancı ile dünden bugüne yazarlık serüvenini ve daha neler neler konuştuk...
Röportaj: Aybala YILDIZ
Fotoğraflar: Onur AYDIN
Yaşam yolculuğunuzda yazarlığı seçmenizdeki en önemli etken neydi?
“Glutensiz Gurme Lezzetler – Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin Altın Öneriler” adlı ilk kitabım, Akdeniz ve Türk mutfağına odaklanan dünyadaki ilk glutensiz yemek kitabı olma özelliğini taşıyor. Bu kitabı yazmaya karar verdiğim dönemde, glutensiz beslenme konusunda özellikle bu mutfaklara yönelik literatürde neredeyse hiçbir kaynağa rastlamamıştım. 2006 ile 2010 yılları arasında kendi gluten hassasiyetimi öğrendiğim süreçte yaptığım detaylı araştırmaları bir araya getirerek, benim gibi hassasiyeti olan bireyler için güvenilir ve bilimsel temellere dayanan bir kaynak oluşturma isteğiyle bu yolculuğa başladım.
Kitabımda yalnızca tariflere değil, aynı zamanda aklımdaki bazı temel sorulara da yanıt aradım: Çölyak hastalığı ile glüten hassasiyeti arasındaki farklar nelerdi? Güçlü bir bağışıklık sistemi, bu tür kronik rahatsızlıklarla başa çıkmakta nasıl bir rol oynuyordu? Sağlıklı menüler, bağışıklık sistemine nasıl katkı sağlıyordu? Bu sorular doğrultusunda, her tarifin altında antioksidan ve besin değerlerini gösteren özel tablolar oluşturdum. Ayrıca, bağışıklığı destekleyen doğal bileşenlerin ve besin
ögelerinin kaynaklarını anlatan bölümler de ekledim. Kısacası, hem literatüre katkıda bulunmak hem de benzer sağlık sorunları yaşayan bireylere yol gösterebilmek amacıyla çıktığım bu yolculukta bugüne kadar beş kitap kaleme aldım:
2010-Glutensiz Gurme Lezzetler – Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin Altın Öneriler
2015-Evinizde Sağlık ve Güzellik – Doğal Tarifler ve Öneriler
2017-Çocuklar İçin Gurme Lezzetler – Bebeklikten Yetişkinliğe Sağlıklı Bir Yaşam Tarzı
2021-Glutensiz Şekersiz Gurme Lezzetler – Tatlılar ve Tuzlular
2021-Doğanın Terapötik Reçeteleri
Şu anda altıncı kitabım Doğanın Terapötik Reçeteleri Fitoterapi üzerinde çalışıyorum. Her
kitabımda doğayla uyumlu, sürdürülebilir ve bütüncül bir sağlık yaklaşımını temel almaya
özen gösteriyorum.
Yakında çıkacak kitabınız için hummalı bir çalışma içerisinde olduğunuzu biliyorum. Süreç nasıl geçiyor? Kitabınızın içeriğinden bahseder misiniz?
Yakında çıkacak olan altıncı kitabım “Doğanın Terapötik Reçeteleri – Fitoterapi”, büyük bir heyecanla üzerinde çalıştığım bir proje. Bu kitapta sadece Türkiye’de değil, dünyanın farklı coğrafyalarında yetişen şifalı bitkileri yerinde gözlemleyerek, fotoğraflayarak ve geleneksel kullanım bilgilerini araştırarak bir araya getiriyorum. Amacım, bu bitkilerin hem biyoçeşitliliğe hem de kültürel mirasımıza nasıl katkıda bulunduğunu anlatmak ve okuyuculara hem bilimsel hem de yerel bilgilerle zenginleştirilmiş bir kaynak sunmak. Kitapta ayrıca yerel halkla yaptığım röportajlara da yer veriyorum. Her bitkinin hem doğayla hem de insanla kurduğu ilişkiyi bu görüşmelerle daha derinlemesine ortaya koymaya çalışıyorum. Elbette bu süreç her zaman kolay olmuyor; örneğin Endonezya’da bir guava ağacını fotoğraflarken sadece beş dakika içinde tanımadığım yaklaşık 30 böcek tarafından ısırıldım ve etkisinden kurtulmak için iğne olmak zorunda kaldım! Ama sonunda
çok güzel kareler yakaladım ve doğrusu tüm zorluklara ve emeklerime değdi.
Her bitki için 'Ayrı birer mucize' ifadesini kullanıyorsunuz. Hayatınıza dokunan bitkileri ve hangi alanlarda şifalandığınızı öğrenebilir miyim?
Evet, doğadaki her bitki başlı başına bir mucizedir. Bitkiler, milyonlarca yıllık evrim süreci boyunca geliştirdikleri aktif bileşenlerle bugün bize eşsiz bir şifa kaynağı sunuyorlar. Bu bileşenlerin oluşum süreci, yalnızca bitkinin genetik yapısına değil; aynı zamanda bulunduğu toprağın fosil yapısına, pH derecesine, mikro ve makro besin içeriğine, aldığı güneş ışığına, yağmur miktarına, çevresindeki diğer bitkilere, polinatörlere (tozlaştırıcı böcekler), rüzgâra, coğrafi konuma ve rakıma kadar birçok çevresel faktöre bağlıdır. Bitkiler bu bileşenleri, çevresel tehditlere karşı kendilerini korumak veya çevreleriyle etkileşim kurmak amacıyla üretirler. Örneğin bazı bitkiler, zararlı mikroorganizmalara karşı savunma mekanizması olarak bu maddeleri geliştirirken, bazıları ise polinatörleri kendilerine çekebilmek için özel kokular veya renk pigmentleri üretir. Bu süreçte güneş ışığı da çok belirleyici bir faktördür çünkü bitkinin metabolizmasını doğrudan etkileyerek biyolojik olarak aktif bileşiklerin sentezlenmesini destekler. Her bitkinin içerdiği aktif maddeler kendine özgüdür ve her birinin sağlığa ayrı faydaları bulunur. Elbette doğada bize şifa sunan bitkilerin yanı sıra, kesinlikle tüketilmemesi gereken türler de vardır. Ancak bu bitkilerin de doğadaki ekosistem içerisinde kendine özgü görevleri bulunur. Doğayı bütünüyle anlamak, sadece faydalı olanı değil, bütünüyle
var olanı bilmekten geçer. Özellikle yenilebilir ve mutfakta kullanılabilir bitkilerden zerdeçalı çok severim, hem bağışıklık sistemini güçlendiren hem de kan sulandırıcı etkisi olan çok değerli bir bitkidir. Genellikle yemeklerin içine küçük miktarlarda eklerim. Bunun yanında zencefil, sarımsak, pancar, rezene ve enginar, mutfağımda sıklıkla kullandığım ve şifasından yararlandığım diğer önemli bitkiler arasında yer alıyor. Antioksidan yönünden zengin olmalarının yanı sıra, sindirim sistemini desteklemeleri, iltihap önleyici etkileri ve bağışıklık sistemini güçlendirmeleriyle de çok kıymetliler. Ayrıca her bitkinin mevsiminde tüketilmesi gerektiğini özellikle vurgulamak isterim. Doğa, bize her dönemde ihtiyacımız olanı sunar. Mevsimsel döngülere uyum sağlamak, yalnızca beden sağlığımızı desteklemekle kalmaz, aynı zamanda doğayla olan uyumumuzu da derinleştirir ve sürdürülebilir bir yaşam anlayışını besler.
Ulusal ve uluslararası üniversitelere konuşmacı olarak davet ediliyorsunuz. Gençler, sizinle ilgili en çok hangi konuları merak ediyor? Ve onlara hangi konularda ilham veriyorsunuz?
Evet, hem Türkiye’de hem de yurtdışında çeşitli üniversitelerde konuşmacı olarak davetler alıyorum. Gençlerle, akademisyenlerle ve öğretim üyeleriyle bir araya gelmek benim için büyük bir mutluluk ve aynı zamanda ilham verici bir deneyim. Bu tür buluşmalar, bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik ederken, farklı bakış açılarını da zenginleştiriyor. Ayrıca, İngiltere’de University College London (UCL) bünyesinde Behavioral Economics and Game Theory for the Environment dersinin öğretim üyeliğini yürütüyorum. Bu alanda hem çevresel sürdürülebilirlik hem de insan davranışları üzerine disiplinlerarası bir perspektifle ders vermek benim için son derece anlamlı. Gençlerin öğrenmeye olan ilgisi, araştırma azmi ve sorgulayıcı yaklaşımları beni her zaman çok etkiliyor. Onlarla bir araya geldikçe geleceğe dair umutlarım artıyor. Sordukları sorular yalnızca akademik içerikle sınırlı kalmıyor; sağlıklı ve glutensiz beslenmeden çocukların beslenme alışkanlıklarına, yemek tariflerinden sürdürülebilirliğe, liderlik ve girişimcilikten kitap yazarlığına ve fotoğrafçılığa kadar çok çeşitli konulara uzanıyor. Bu çeşitlilik, gençlerin ne kadar geniş bir perspektife sahip olduklarını ve derinlemesine düşünme yeteneklerini ortaya koyuyor. Onlarla fikir alışverişinde bulunmak, hem öğretici hem de besleyici bir süreç.
Sağlıklı beslenmeye kafa yormuş bir yazar olarak, ülkemizdeki gıda güvenliği konusunda size düşüncelerinizi sormak isterim. Sebze-meyve alışverişlerinizde en çok neye dikkat edersiniz?
Gıda güvenliği, üzerinde hassasiyetle durmamız gereken son derece önemli bir konu. Verdiğim seminer ve konuşmalarda da özellikle bu konuya dikkat çekiyor; tüketicilerin ürün paketlerini dikkatlice okumaları gerektiğini vurguluyorum. Özellikle çocuklar söz konusu olduğunda, aldığımız her gıdanın içeriğine daha fazla özen göstermeliyiz. Ürün alırken etiketlerde yer alan bilgiler çok kıymetli. Örneğin bir gıdanın katkı maddesi içerip içermediği, tuz ve yağ oranı, hidrojene yağ kullanılıp kullanılmadığı ya da monosodyum glutamat (MSG) gibi katkıların varlığı mutlaka kontrol edilmelidir. Bu bilgiler, hem sağlıklı bir seçim yapmamıza hem de uzun vadede beden sağlığımızı
korumamıza katkı sağlar. Sebze ve meyve alışverişinde ise bir diğer kritik konu, güvenilir ve dürüst bir üreticiden alışveriş yapmaktır. Böyle üreticiler, hem sağlıklı hem de taze ürünleri doğrudan biz
tüketicilere ulaştırma konusunda büyük sorumluluk üstlenir. Ben de bu konuya yıllar içinde büyük bir merak geliştirdim. Hatta bir dönem, sebze ve meyvelerde radyasyon ve pestisit oranlarını ölçen bazı özel cihazlar edinmiştim. Bu cihazlarla yaptığım ölçümler sonucunda güvenilir üreticilerden alınan ürünlerde bu oranların sıfıra yakın olduğunu gözlemledim.
Bu gözlemlerden sonra, zaten titizlikle seçtiğim üreticilere güven duyduğum için bu ölçüm
cihazlarını kullanmaya da ihtiyaç duymadım. Sonuç olarak, en önemli güvenlik önlemi
bilinçli bir tüketici olmak ve güvenilir kaynaklardan alışveriş yapmaktır.
Hayat dengeden ibaret. Demir Sabancı ile yıllara dayalı bir evliliğiniz var. İlişkinizde nasıl bir denge söz konusu?
Evlilik başta olmak üzere, tüm ilişkilerde iletişim çok önemli bunun yanı sıra tabii ki sabır
ve saygı....
Sabancı Ailesi'nin bir ferdi olarak bayramları ve özel günleri nasıl geçirirsiniz? Ailece yıllardır uyduğunuz gelenekleriniz neler?
Ben, birbirine çok bağlı, geleneklerine saygı duyan ve bayramları içtenlikle yaşayan bir
ailede büyüdüm. Bu kültürün ve aile sıcaklığının bana kattığı değerleri, bugün kendi çocuklarıma ve aileme aktarmaya özen gösteriyorum. Bizim evimizde her akşam ailece sofraya oturulur; kendi ellerimle hazırladığım yemekler eşliğinde, şükrederek birlikte yemek yeriz. Bu, sadece bir öğün değil, aynı zamanda birlikte vakit geçirme alışkanlığımızın bir parçasıdır. Bayramlarda da geçmişten gelen tarifleri yaşatmaya gayret ederim. Anneannemin ve babaannemin geleneksel tariflerini uygular, bu özel günlerde ailece bir araya geliriz. Aile büyüklerimizi ziyaret eder ya da evimize davet ederek bayramı birlikte kutlarız. Bu buluşmalar, aile bağlarımızı canlı tutmak açısından benim için çok değerli.
Ayrıca her milli bayramda evimizi bayraklarla, balonlarla süslerim. Çocuklara bu özel
günlerin ruhunu ve anlamını sadece anlatmakla kalmayıp, birlikte yaşayarak aktarmanın
önemine inanıyorum.
Son olarak ruhunuzu şifalandırmak adına neler yaparsınız?
Sağlığa bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılması gerektiğine inanıyorum. Sadece yediğimiz
besinlere ya da uyguladığımız diyetlere odaklanmak yeterli değil. Eğer ruhumuzu beslemeyi, düzenli egzersiz yapmayı, yeterli ve kaliteli uyumayı, stresten uzak kalmayı ihmal edersek, ne kadar sağlıklı beslensek de bedenimiz zamanla dengesini kaybedebilir. Bu nedenle hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımı desteklemek için günlük yaşamımda bazı rutinler oluşturdum. Her sabah güne yoga ve meditasyonla başlıyorum. Gün içinde mümkün oldukça yürüyüş yapmaya, özellikle de doğayla iç içe olmaya özen gösteriyorum. Yaz aylarında doğayla vakit geçirmek beni hem fiziksel hem ruhsal olarak yeniliyor; yüzme, bisiklet gibi açık havada yapılan sporlarla bağ kurmaya çalışıyorum. Ayrıca kitaplarımı yazarken doğadaki bitkileri gözlemlemek ve fotoğraflarını çekmek, hem ilham kaynağım oluyor hem de içsel bir denge sağlıyor. Benim için sağlık, sadece bedenin değil, zihnin ve ruhun da birlikte iyilik hâlinde olması demek.