Röportaj: Reşit ÖZET

Markanız Türkiye’nin en önemli markaları arasında yer alıyor, yurt dışında da hızla büyüyor, yeni yatırımlarınızdan bahseder misiniz?

Ş.G: Yurt içinde 83, yurt dışında ABD’de 2, Almanya, Irak ve Kıbrıs’ta 3, Birleşik Arap Emirlikleri’nde 2, Kuveyt, Katar, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan’da 1 mağazamızla Türkiye’nin en büyük pırlanta mağazaları zincirine sahibiz. Ayrıca New York, Dubai ve Amsterdam’da bulunan ofislerimiz ve katıldığımız uluslararası fuarlar sayesinde tüm dünyaya mücevher satışı gerçekleştiriyoruz. Avrupa ve Orta Doğu’nun en büyük üretim kapasitesine sahibiz. Bu gücümüz sayesinde pırlantalı mücevherde Türkiye’nin en geniş model seçeneğini sunuyoruz. 120 milyon TL yatırımla yeni bir pırlanta tasarım ve üretim merkezi açmaya hazırlanıyoruz. Tesis tam kapasite çalıştığında aylık 40 bin adet olan pırlanta üretimimizi 200 bine çıkaracak. Pırlantalı mücevher ihracat lideriyiz. Türkiye’nin mücevher ihracatının %50’sini tek başımıza gerçekleştiriyoruz.

Markanızın yurtdışına açılması size neler kattı?

Ş.G: Aslında markamız yurtdışında büyümeye başlamıştı. Çok ciddi bir deneyim var. Amerika, Amsterdam ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki mağazalarımız hala çok yoğun çalışıyor. Dünyadaki pazarlama trendlerini orada deneyimlemek önemli. O nedenle çok ciddi katkıları var.

Eşiniz Emil Güzeliş ile çalışmak nasıl bir duygu? İş hayatında nasıl bir Emil Bey var?

Ş.G: Evde iş konularımız bitmiyor. Çok verimli ve keyifli olduğunu düşünüyorum. Özellikle Pazar günleri konuşulacak çok şey birikmiş oluyor. Bir taraftan iki tane oğlumuzla ilgili de gündem oluyor tabii. Emil çok çalışkan bir adam. Ayrıca çok deneyimli, çok dinleyen ve çok objektif yaklaşabilen bir adam da. 18 yaşından bu yana bu sektörün içerisinde. İyi satın alma bilgisine sahip birkaç insandan birisidir.



Çocuklarınızla ilgili hayalleriniz var mı? Sizin bulunduğunuz sektörde devam etmelerini ister misiniz?

Ş.G: Çocuklarımızın bu sektörde olmalarını, eğitimleri bittikten sonra şirkete gelmelerini istiyoruz ve önemsiyoruz. Bu nedenle çok küçük yaşlardan itibaren her iki oğlumuzada 7 yaşından itibaren şirkette çıraklık yaptırmaya başladık. Hatta onların şirketteki işleri toz almayla başladı. Daha sonra döküman getirip götürmeye geldi. Bugün geldiğimiz noktada 20 yaşındaki oğlumuz İlyas, bir mücevheri A’dan Z’ye kendisi yapabiliyor. Bana da yapmış olduğu yüzükler var. Ayrıca her iki oğlumuzda taş ayırmayı çok iyi bilirler. Her ikisi de bir taraftan eğitimlerine devam ederken şirketteki deneyimlerini arttırmaya devam ediyor.

Şıklığın tamamlayıcısı mücevherdir… Sizce de öyle mi?

Ş.G: Türkiye’de bazı alışkanlıklar değişti. Eskiden evliliklerde alyans ya da altın bilezik alınırdı. Ya da takıların hepsinin altın olmasına özen gösterilirdi. Artık günümüzde evlilik demek tektaş demek. Bazı alışkanlıklar değişti. Bu değer kadının sahip olmak istediği bir değer. Dolayısıyla kadınlar mücevher kullanmaktan mutluluk duyuyorlar. Bizde ürünlerimizi onların üzerlerinde görmekten mutlu oluyoruz.

2022 yılında nasıl mücevherleri, yenilikler göreceğiz?

Ş.G: Türkiye’de pırlanta dendiğinde akla gelen ilk marka. Biz televizyonda sürekli iletişim yaparak, imaj ve marka reklamlarının yanı sıra kampanya reklamları vererek, pırlantayı ve ulaşılabilir olduğunu anlattık. Önümüzdeki dönemde de reklam yatırımlarımıza devam edeceğiz.

Kendi üretim merkezimizde çalışan bir tasarım ekibimiz var. Tüm dünyadaki trendleri takip ediyor ve yeni tasarımlar hazırlıyoruz.

Mücevherde tasarım da çok önemli bir dinamik. bu anlamda nasıl bir çizgiye sahip?

Ş.G: Farklı zevklere ve bütçelere seslenebilmek adına tabii ki tasarım ve farklı modellerin önemi ortaya çıkıyor. Sahip olduğumuz üretim gücü sayesinde Türkiye’nin en geniş model seçeneğini sunuyoruz. Bir kadına gündüzden geceye yaşamının her anında eşlik edecek tasarımlar hazırlıyoruz. Farklı yaş gruplarına, bütçelere ve yaşam tarzlarına hitap edebilecek geniş bir ürün yelpazesine sahibiz. Markamızın tasarımlarının ilham kaynağı müşterilerinin hayalleri ve beklentileri. Müşterilerimizin beklentilerini, beğenilerini, tarzlarını değerlendirerek tasarımlarımıza şekil veriyoruz.



Türk kadının mücevher tutkusu üzerine değerlendirmeleriniz nelerdir? Sizce bu konuda nasıl bir zevke sahipler?

Ş.G: Vazgeçilmez klasik tektaşlar, beş taşlar, tamturlar her zaman gözde olan takılar. Kadınları ilk pırlantaları genellikle tektaş yüzük oluyor. Özellikle evlenme teklifi sırasında alınan tektaşlarını yeri ayrı. Son dönemde klasik tektaş modelleri kollarında da küçük pırlantaların olduğu montürlerle çok çeşitleniyor. Son bir yıldır baget pırlantalara büyük ilgi var. Kadınlar tektaş yüzüklerini sol el yüzük parmaklarına, baget pırlantalarını ise sağ ellerine takıyorlar. Artık kadınlar tamtur yüzüklerini alyans olarak kullanmaya başladılar. Evlilik alyansı olarak tamtur tercih ediyorlar.Genellikle nostaljik bir takı olarak bilinen elmaslar da kadınların gözdeleri arasında. Son dönemde elmasları da nostaljik görünümü dışında modern tasarımlarda görüyoruz. Ayrıca pırlantaların zümrüt, yakut, safir gibi renkli taşlarla buluştuğu yine klasik olarak nitelendirebileceğimiz modeller de kadınları en çok tercih ettiği tasarımlar arasında yer alıyor.

Modaya bakış açınız nasıl? Dolabınızda olmazsa olmaz bir parça var?

Ş.G: Aslında benim için moda ihtiyaç gidermedir. Tabi ki bir kadın olarak bende beğendiklerimi bazen ekstradan alabiliyorum. Ihtiyaç giderirken de o günün trendlerinden etkilenmemek mümkün değil. Orada da kendime yakışanı bulmaya çalışıyorum. Gardırobumda olmazsa olmazım ise siyah pantolonum, beyaz gömleğim ve siyah ceketim.

ŞÜKRAN GÜZELİŞ, 'MÜCEVHERE GÖRE KIYAFETİMİ KOMBİNLİYORUM'

Peki siz mücevherlerinizi nasıl seçiyorsunuz? Pırlantanın sizin hayatınızdaki yeri ve önemi nedir?

Ş.G: Pırlanta ışıltısıyla, enerjisiyle kadına kendisini iyi hissettiriyor. Günlük yaşantımda, iş toplantılarımda tektaş yüzüğüm ya da alyansımın dışında tek parça mücevher kullanırım. Ancak katılacağım davetlerde benimle ve kıyafetim ile bütünleşen mücevher kombinasyonlarını seviyorum. Kıyafet tercihlerimi o gün kullanmak istediğim mücevherime göre yaptığım da oluyor.

Mücevher dünyasının yarınını nasıl görüyorsunuz?

Ş.G: Pırlanta, genel olarak ışıltısı ve ifade ettikleri ile kadınların her zaman gözdesi. Kadınlar bu değere sahip olmak istiyor. Türkiye’de pırlantayı evlilik teklifleri veya özel günlerde alma, hediye etme alışkanlığı var. Tabiki bugünlerde hatırlamak ve hatırlanmak çok değerli. Ama bu özel günlerin dışında da hiç beklenmedik bir anda içten gelerek verilen bir hediye çok daha anlamlı ve değerli oluyor. Önümüzdeki dönemde de bunun daha çok yaygınlaşacağını düşünüyorum. Hediye söz konusu olduğunda akla ilk gelen pırlanta olacak.



Mücevher sektörü, alan itibarıyla kadınların ilgisini çeken bir yapıya sahip. Sizce istihdam konusunda da bu ilgi nasıl artırılabilir?

Ş.G: Kadınlara seslenen, hizmet veren bir sektörüz. Sektörümüz üretim kısmı ağırlıklı olarak erkeklerden oluşuyor. Kadın istihdamı perakende, pazarlama ve mağazalarda bulunuyor. Son dönemde orta ve yüksek öğretimde sektörümüzle ilgili açılan eğitim kurumları sayesinde bu oranın önümüzdeki yıllarda artacağını düşünüyorum.

Kadınların iş hayatına teşvik edilmesi konusu hakkındaki düşünceleriniz neler? İş dünyasında başarılı olmak isteyen kadınlara önerileriniz nelerdir?

Ş.G: Kadınlar ince zekası ve yaratıcılığıyla iş hayatında farklı çözümler üretebilecek güce sahip. Öncelikle akademik olarak kendilerini yetiştirmeleri çok önemli. Bununla beraber, kendilerine güvenmelerini, güçlerinin farkında olarak hayallerinin peşinden koşmalarını öneririm. Yanlış yapmaktan korkmamak gerektiğini düşünüyorum, her deneyim çok önemli. Deneyimler ve edindiğimiz dersler bizi bir noktaya getiriyor. Hedefledikleri başarıya giden yollardan onları kimsenin alıkoymasına izin vermemeleri gerektiğine inanıyorum.



Siz iş ve sosyal hayatın dengesini nasıl kuruyorsunuz?

Ş.G: Tüm çalışan kadınlar gibi her şeye yetmeye çalışıyorum ve bir şekilde tekerleği doğru döndürdüğüme inanıyorum. Çocuklarımla geçirdiğim vakitlerin, onlarla sohbetlerimizin hem beni hem de onları motive ettiğine inanıyorum. Büyük oğlum üniversite eğitimi için Amerika’da, diğer oğlum lise sınavlarına hazırlanıyor. Çocukların dışında, düzenli spor yapıyorum. Sanatla ilgileniyorum, yurtdışına çıktığımda da mutlaka sanat galerilerini ziyaret ederim. Sanat fuarlarını, sergileri takip ederim. Okumayı çok seviyorum, okumak benim yaşam tarzım.

Hayatınızda sosyal sorumluluk projelerinin büyük bir yeri var. Bize anlatır mısınız?

Ş.G: Marka olmak sadece kaliteli ürün ve hizmet sunmak değildir. Toplumsal gelişime destek sağlamak tüm markaların görevi diye düşünüyor ve buradan hareketle, eğitim, çevre ve sanat alanlarında yapılan projelere destek veriyoruz. Bunların dışında markamız kadınlara seslenen bir marka. Dolayısıyla kadının toplumda yükselmesini amaçlayan projelerde özellikle yer almak istiyoruz. Ne kadar çok kadına dokunursanız o kadar fazla etkisi olacaktır. Dokunduğunuz kadının da mutlaka dokunduğu kadınlar ve çocuklar vardır diye düşünüyorum. Bu amaçla dernekler ve kuruluşlara desteklerimiz sürekli devam ediyor. Deniz Temiz Derneği/TURMEPA’nın üyesiyim. Uzun yıllardır birçok projesi için işbirliğimiz ve desteklerimiz oldu. Geçtiğimiz günlerde Rahmi M. Koç Müzesi’nde ziyarete açılan Dünya Bebekleri Sergisi’nin de ana sponsoruyuz.

Geriye dönüp baktığınızda pişmanlıklarınız oldu mu?

Ş.G: Hayatımda hep bir hedef koymaya ve o hedefi yerine getirmeye inandım. Şimdi 50 yaşında bir Şükran olarak, eğitime ve öğrenmeye çok önem verdim. Herkesin bir hedefi olması gerektiğine ve ona tüm engellere rağmen gönülden bağlı olması gerektiğine inanıyorum. Ben kendi hayatımda bunu yaptım. Keşkelerimiz, herkesin olabilir. Tabii ki bizim de var ama şimdiye kadar geçirdiğim tüm deneyimlerimden çok memnunum. Öğrenmeye çok açık birisiyim. 50 yaşında yüksek lisansımı yeni bitirdim.

Herkesin çocukken hayalini kurduğu bir meslek vardır… Sizinki neydi?

Ş.G: Televizyon gazeteciliğiydi ve yaptım. Medya ve İletişim Sistemleri ve Televizyon Gazeteciliği’ydi benim lisans bölümüm. Çok uzun zamanlar da mesleğimi yaptım. Ama 2008 yılında ikinci oğlumuz doğduktan sonra bir tercih yapmam gerektiğini düşündüm. Kendi mesleğimi yaparkende bir taraftan zaten şirketimizle ilgili birçok şeyi iletişim departmanıyla birlikte yapıyorduk. Bugün de kendi şirketimizde yoğunluklarımız devam etmekte.

Son olarak yaşam felsefenizi bizimle paylaşabilir misiniz?

Ş.G: Yeniliklere açık olmayı çok önemsiyorum. Bunun kişiye büyük zenginlik kattığına inanıyorum. Çalışmak, üretmek hayatın anlamı bana göre. Kısaca ifade etmek gerekirse "do more, be more" benim felsefem. Daha çok üreteceğiz ve daha güçlü olacağız.



İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR