Vakko Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Jeff Hakko'nun en büyük tutkusu dalmak... Zamanla bu tutkusunu koleksiyon yaratmaya dönüştüren Jeff Bey, tarihi dalgıç malzemelerini toparlamak için yıllarca emek vermiş. Bu özel koleksiyonu Türk Deniz Kuvvetleri'ne bağışlayan Jeff Hakko ile Deniz Müzesi'nde bulaşarak ondan koleksiyonunun hikayesini dinledik...
Röportaj: Reşit ÖZET
Su altı sevdanız nasıl başladı?
J.H: Büyükada’da başladı. 9-10 yaşlarımdayım. Büyükada Anadolu Kulübü’nde. O zamanlar denizlerimiz çivit mavisi… İlk aldığım maske palet saat meydanındaki eczaneden. Onları aldığım gibi Anadolu Kulubü’nün İskelesi’nden atlıyordum suya ve saatlerce suyun altında yüzüyordum. Sudan çıkmadan 3-4 saat yüzerdim.
Yaklaşık 40 senelik bir koleksiyon hazırladınız. Koleksiyonunuzu müzeye bağışlamak çok zor olmuştur…
J.H: Evet çok zor oldu. Biz koleksiyonerler sevdamıza kapılıyoruz. Bu bağışı bende tetikleyen şey bir kabus oldu. Bu koleksiyon benden sonra ne olacak? Bu bir pul koleksiyonu değil. Buradaki nesnelerin her biri ortalama 20 kilo… Bunların hepsi evde ve ben hayatta olmayınca bunlar ne olacak? Düşüncesi benim kabusla uyanmama sebep oldu. Ertesi gün uyandığımda bu bir şekilde halletmem lazım diye düşündüm. İki alternatif oluştu kafamda. Birincisi koleksiyonum için müze kurmak, ikincisi ise bunu mevcut bir müzeye bağışlamak. Birkaç dostuma danıştıktan sonra bunun müzeye bağışlanmasını daha makul olduğunun sonucuna vardım. Fikir oluştuktan sonra Deniz Kuvvetleri’yle konuşmaya başladık. Zamanın komutanına gelip fikrimi sundum. Komutan hemen ben Kuvvet Komutanı’mı aramak istiyorum. Bu çok önemli bir haber dedi. Daha sonra ben Ankara’ya gittim. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu’na arz ettim. O günü hiç unutmayacağım. Burada kendisini üzülerek anarak ifade etmek istiyorum. Sevgili dostum ve dalış arkadaşım Mustafa Koç’un vefat ettiği gündü. O arzdan sonra yaklaşık 2 buçuk yıl sürdü. Ve nitekim ziyaretçilere açıldı.
Bu koleksiyonunuz ilgili çocuklarınızla konuştunuz mu?
J.H: Hayır. Hiç öyle bir istişaremiz olmadı. Onun için ne yapmam gerektiğini biliyordum.
Merhum Mustafa Koç’ta dalmayı çok seviyordu… Birlikte nerelerde daldınız?
J.H: Çok yere daldık fakat onun çok sevdiği bir nokta vardı. Bozburun Yarımadası’nın burunlarından bir tanesinde Atabol Kayalığı diye bir kayalığımız var. Denizin ortasında bir kaya… Bir dalışta etrafını dolaşabiliyorsunuz. Adeta canlı bir tiyatro… İstediğin bütün su altı doğası orada sizi bekliyor. Orada gördüğümüz sahneler zihnimize kazınmış gibiydi.
Dalış demek sizce ne demek?
J.H: Bunu dalmayan birisine ifade etmek çok zor. Ancak dalmak ve yaşamak gerekiyor. Düşünün bu dünyamızda suyun üstünde yaşarken farklı bir dünyadayız. Kafamızı suyun altına soktuğumuzda derinlere indiğimizde sizi ilk etkileyen şey sessizlik. Kendi nefes alış verişinizi duyuyorsunuz. Sessizlik, derin mavi ve doğa… Ne yazık ki dalışlar ortalama 45 dakika sürüyor. Dalıştan sonra kimseyle konuşmam ben. O hazzı biraz daha yaşamak için.
Ülkemizde çok güzel dalış noktaları var. Sizin favori bir yeriniz var mı?
J.H: Yurtdışında çok uzak noktalara gidiyoruz. Türkiye’de de çok güzel dalış yerleri var. Mesela Kaş. Kaş’ın muhteşem bir sualtı doğası var. Mesela Bodrum, Ayvalık buralarda dalındığında kirliliğin artık ilerlediğini görüyoruz. Büyük bir tedbir alınmazsak denizlerimiz çocuklarımıza kalmayacak.
Denizde hiç korktuğunuz bir an oldu mu?
J.H: Çok dalışım var. Ama ilk akla gelen şey emniyetli dalış. Dalışın altın kuralı tek başına dalmamak. Şayet sen bir tehlikeyle karşılaşırsan aletin arızalanırsa destek alabilmelisin. İyi malzemeler alacaksın. O malzemenin de her sene servisini yapmış olacaksın. Bunlar yapıldıktan sonra bilinçli bir şekilde dalındığında risk düşüktür. Fransa’nın güneyinde bir sualtı parkına dalıyorduk. Yanımda Hollandalı bir badi vardı. Onla beraber 25 metreye indik. 25 metrede benim havam birdenbire kesildi. Eğitimini alıyorsanız ilk yapmanız gereken şey panik yapmamak. En kritik işaret olan havam kesildi işaretini yaptım. Badim gelip yedek regülatör ile hava sağladı. Badimle nefes ala ala yukarıya çıktım.
Bu koleksiyonu toplamak çok zor olmalı…
J.H: Kolay olmadığını söyleyebilirim. Çünkü koleksiyona ilk başladığımda benim birinci hedefim Türkiye’deki tarihi dalgıç malzemelerine sahip çıkmaktı. Bunlar bakır ve pirinçten yapılıyor. Bunların belli bir değeri var. O yüzden zamanında bunlar eritilmiş ve yok olmuş. Başlıkların çoğunu düşünemeyeceğiniz yerlerde buldum. En eski başlık 1870 senesinden. Yurtdışından müzayededen aldım. Bir tanesini Tatvan’da gölün kıyısında buldum.
Bu yaz sualtı arkeolojisine yöneldim. Bakanlığın izniyle Türkiye’de tespit ettiğimiz sualtındaki batıkları çıkarıp Bodrum’da çalışmalar yaptık. Bozburun’un güneyinde Serçe Limanı’nda Helenistik dönem batığında çalıştık.
Dalmak isteyen gençlere ne gibi tüyolar verirsiniz?
J.H: İyi bir eğitim almak şart. Güvenilir bir dalış okulunda bu işe başlamak. Havuz ve açık deniz eğitimlerini iyi almalılar. Ve iyi malzeme şart.
Dünyada böyle bir koleksiyon çok az vardır…
J.H: Sayılı koleksiyonlardan biridir. Yaklaşık 220 nesne var. Bunların içinde; dalgıç balıkları, tulumbalar, ayakkabılar, bıçaklar, telefon mekanizmaları koleksiyonda mevcut.
Yıllardır tekstil sektöründe faaliyet gösteren bir iş adamısınız. Nasıl bir yıl geçirdiniz?
J.H: İşten arta kalan tüm zaman suyun altında geçiyor. Şirket olarak çok büyüdük. Şirkete gittiğimde asansörle odama çıkarken birilerini gördüğümde bu misafir mi bizle mi çalışıyor? Boyutuna geldi. 200 küsür mağazamız oldu. İlerliyoruz. Lokanta ve otel gibi farklı sektörlere girdik. Türkiye’de ekonomik şartlar da düzelecek.
Jeff Hakko’nun iş hayatındaki olmazsa olmazları nelerdir?
J.H: Bugün yapabileceğini yap. İşin detayına bak. Başarı bazı küçük detayların arkasında gizlidir. Ve en önemlisi paylaşmak.