Röportaj: Aybala YILDIZ
Profesör bir baba ve matematik öğretmeni bir annenin kızı olarak dünyaya geldiniz. Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz? Ailenizden bahseder misiniz?
Z.K.U: Babamın engin bir kültür birikimi vardı. Aynı zamanda bu kültür birikimiyle birlikte geniş ve renkli sosyal çevresi de oldu. Bu geniş muhitini, ev hayatına da taşıdı ve hem Türkiye’nin hem de Dünya’nın farklı renkleriyle tanışma, zenginleşme fırsatım oldu. Siyasetçiler, akademisyenler, iş insanları, sanatçılar, Anadolu ve bilhassa Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu’nun bütün aktörlerinin evimize aktığı günlerle geçti zaman. Dolayısıyla çeşitlilik olgusu, erken yaşlardan itibaren hayatıma girmeye başladı. Babamla annem de çok farklı insanlardı. Babam daha cevval, annem ise daha şefkatli ve sakindi. Her ikisinin kişilik özelliklerinde de faydalanma imkanım oldu. Babam ilmi birikimini paylaşmakta çok cömert bir insandı. Küçük yaşlarımdan itibaren onun şiir, edebiyat, tarih, ilahiyat gibi çeşitli konulardaki birikiminden istifade ettim. Ama çocukluğumda uykuya sessiz bir şekilde daldığım bir gece olmamıştır. Daima babamın daktilo sesleriyle uyurdum. Klasik çocukluk deneyimlerinin daha az yaşandığı bir ortamdaydım. Kendi kendimi büyüttüm denilebilir. Ama şikayetçi değilim, ayaklarımın üstünde durma kabiliyetini erken yaşlarda kazanmış oldum.
Eğitime önem veren bir aileden geliyorsunuz. Akademik kariyeriniz ve eğitim aldığınız alanlarını anlatır mısınız?
Z.K.U: Eğitimim ve kariyerim kişiliğimle, ilgilerimle çok paralel gelişti. İnsanları tanımak bana hep keyif verdi. Dolayısıyla üniversite anlamında da İletişim Fakültesini tercih ettim. Bütün çalışmalarımda daha sonra bu alan üzerine devam etti. Zaman içinde sosyoloji alanında da konumlanma imkanı buldum. Ardından bu interdisipliner ilgilerim, siyasi aktör olarak da katkı sunmayı beraberinde getirdi. Siyasal iletişimle birlikte iletişim sosyolojisi, etnik gruplar arası iletişim, kültürlerarası iletişim ve kamu diplomasisi konularına yoğunlaştım. Kadın çalışmaları alanında da çeşitli projelerim, yayınlarım söz konusudur.
Ulusal ve uluslararası platformlarda birçok görevde yer aldınız. Geçmişe dönüp baktığınızda hangi görevleri üstlendiniz?
Z.K.U: Akademik alanlarda çeşitli yöneticilik görevlerim oldu, halende Çankaya Üniversitesi’nde kuruculuğunu üstlendiğim Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölüm Başkanlığı ile Mütevelli Heyet Başkan Danışmanlığı görevlerini yürütüyorum. Politik kariyerimde de bir taraftan TBMM’de Uluslararası Komisyon Başkanlığı yaparken, diğer taraftan mensubu olduğum partide de yine Başkan Yardımcısı, MKYK üyesi, Genel Başkan Baş Danışmanı sıfatlarıyla yöneticilik faaliyetleri yürüttüm. Türkiye-İtalya İşbirliği Protokolünün Eş Başkanlığı’nı yaptım. Birçok uluslar arası sivil toplum kuruluşunun da çeşitli temsil sıfatlarıyla parçasıyım.
Kariyerinize birçok ödül de sığdırdınız. Sizi en çok gururlandıranlar hangileriydi?
Z.K.U: Defaatle yılın milletvekili ödüllerine layık görüldüm. İnsani bedeli çok ağır olan bir görev olan siyasete dahil olmak ve bütün bunların toplumda bir karşılık yarattığının göstergesi olan bu tür ödülleri almak manen son derece motive edici. Ayrıca Cumhuriyet tarihinde o tarih itibariyle, ilk kez bir kadın siyasetçiye verilen İtalya Devlet Nişanı ile, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine verdiğim desteğin takdir edilmesi de unutulmazlarım arasındadır.
Yıldız Sarayı Vakfı Başkanı olarak hangi alanlarda faaliyet gösteriyorsunuz?
Z.K.U:Yıldız Sarayı Vakfı olarak kültür, sanat ve tarih konularına odaklanıyoruz. Çalışmalarımız yıllar içinde İstanbul içinden Anadolu’ya açılan ve ilçelerine kadar projeler yapıp yöneten, çok katmanlı bir hale geldi. Sivil toplum olarak konuya yaklaşımımız, hepimizin bilme sorumluluğuyla donandığımız kültür mirasıyla ülke insanlarımızı, gençlerimizi olabildiğince geniş bir yelpazede buluşturmak üzerine yoğunlaşıyor. Bu doğrultuda gençlik projeleri kadın projeleri, sergiler, halk eğitim merkezi renavasyonları, paneller gibi pek çok çalışma söz konusu oldu. Bir diğer hedefimizde uluslararası bir vakıf haline gelmekti. Bugün itibariyle bunu da gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Siyasi geçmişinize dönecek olursak, hangi görevlerde bulundunuz?
Z.K.U: Siyasi kariyerim iki ana başlık halinde yürüdü. Birincisinde parti içinde üstlendiğim görevler, ikincisi ise parlamenterlik dönemleri boyunca üstlendiğim sorumluluklar söz konusu. Bunun üzerinden gerek parti politikalarına, gerekse de Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecine katkı vermek, aynı zamanda ülkemizin uluslararası platformlarda sözcülüğünü yapma imkanı buldum.
Akademik alanda yazdığınız kitaplar ve uluslarası alanda makalaleleriniz de var... Yazar kimliğinizle ilgili neler söylemek istersiniz?
Z.K.U: Akademik üretim kalıcılığı açısından önemlidir. Bu anlamda da sağlığım yettiği sürece, ilgi alanlarıma yoğunlaşarak, üretmeye devam edeceğim.
Yıldız Sarayı Vakfı Başkanı olarak Göbeklitepe'yi dünyaya duyurmak adına birçok proje geliştiriyorsunuz. Bu anlamda çalışmalarınızı anlatır mısınız?
Z.K.U: Göbeklitepe ülke markamıza eşsiz bir kıymet ve prestij katmaktadır. İnsanlık tarihinin sırlarını aralamak açısından da Göbeklitepe, bambaşka bir bilgi birikimi ve perspektif sunmaktadır. Diğer taraftan ben Urfalıyım ve siyasal temsilcisi de olduğum memleketimde böyle bir kültür mirasının bulunmasından, ayrı bir mutluluk ve heyecan hissediyorum. Şanlıurfa’nın bir hemşerisi olarak Göbeklitepe’nin küresel ölçekte tanıtımında katkı sunmak onur vericidir. Göbeklitepe’yi Dünya’ya tanıtmak ve farkındalığı arttırmak için yürüttüğümüz çalışmaları pandemi dolayısıyla dijital alana taşıdık. Göbeklitepe’nin özel çekimleri üzerinden 3D tekniğinin kullanıldığı dijital sergimizle, tüm gezegenin ulaşabileceği uzamda bir sanatsal etkinlik ürettik.
Tüm dünyanın mücadele ettiği koronavirüs salgınıyla ilgili neler düşünuyorsunuz? Türkiye'nin sağlık politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Z.K.U: Covid19 evrensel bir doğrunun altını bir kez daha çizme imkanı sundu. Pandemi tüm sorunların odağında iyi yönetim ve yönetişimin olduğunu, bu hususun insanlar ve toplumlar açısından değerini, sarsıcı bir biçimde fark ettirdi. Türkiye’de hızlı bir biçimde Bilim Kurulu kurmak, sosyal destek mekanizmaları oluşturmak, filyasyon çalışmalarını başlatmak gibi çoklu yaklaşımları harekete geçirerek, salgınla mücadelede ciddi efor sarf eden bir ülke. Aşı dağıtımı sonrasında alınacak mesafe ile, Türkiye’nin kriz yönetiminde oldukça başarılı bir biçimde konumlanmasını temenni ediyorum.