Röportaj : Reşit ÖZET
* Arzu Hanım, uzun süredir Hindistan’ın dünyaca ünlü mücevher markası Gem Palace’ın Türkiye temsilciğini yapıyorsunuz. İlk temsilciliğe soyunduğunuz günlerden bu yana nasıl bir süreç geçti?
Gem Palace'ın resmi kuruluş tarihi 1852 ancak Türkiye için yeni ve benim tanıttığım bir marka. Biz de 8 yıldır Nişantaşı'ndaki adresimize gelen ziyaretçilerin keyifli vakit geçirdiklerini umuyoruz. İstanbul şubesine gelen kişilere daha özel bir hizmet verebilmek için de ağırlıklı olarak randevuyla ziyareti tercih ediyoruz. Gem Palace özellikle Avrupa ve Amerika'da çok daha uzun süredir biliniyor ve ürün çeşitliliğiyle, renkli müşteri profiliyle itibar görüyor.
* Gem Palace’ın en belirgin özellikleri neler?
Gem Palace'ın bence en belirgin özelliği ürün çeşitliliği ve çok farklı beğenilere, bütçelere hitap edebilmesi. Hint tarzı mücevherler, Avrupa beğenisine uygun parçalar, klasik, modern, yeni, eski hepsi bir arada... Bu rengarenk, karışık dünyada kaybolmamak işten değil. Ben de bu keyifli dünyada kaybolup Türkiye için uygun bulduğum ürünleri seçiyorum. Kimi zaman aklımın kaldığı parçalar olmuyor değil ama yine de seçim yaparken fazla dağılmadan Türkiye'deki beğeniyi göz önünde bulundurmam gerekiyor. İstanbul konsepti Hindistan'dan daha farklı. Buradaki ürünler benim beğenimden geçip seçilmiş ürünler oluyor. Ayrıca bazı parçalara müdahale ettirip yönlendirdiğim veya değişiklik talep ettiğim de vaki. Showroom'umda farklı beğenilere göre özenle seçtiğim parçalar mevcut.
*Daha çok kimlere hitap ediyor? Her yıl yeni koleksiyonlar üretiliyor mu?
Az önce belirttiğim gibi Gem Palace çok farklı ürün seçeneğine sahip bu nedenle ziyaretçi profili de müthiş çeşitlilik gösteriyor. Sırt çantasıyla seyahat eden bir gezgin de, ünlü bir film yıldızı da, aristokratik simalar da, siyasetçiler de, modacılar da Gem Palace'a ziyarete gelip farklı ürünleri seçebiliyorlar. Düzenli üretilen klasik parçaların yanı sıra her yıl farklı dönemlerde yeni koleksiyonlar da ziyaretçilere sunuluyor.
* Dünyanın her yerinde bilinen Gem Palace ‘ı kraliyet ailelerinden, Hollywood yıldızlarına ve ünlü şarkıcılara kadar herkes tercih ediyor. Peki Türkiye’de nasıl ilgi görüyor?
Türkiye'de ve dünyada giyiminde ve seçimlerinde daha özgün olabilen ve farklı kombinasyonlardan korkmayan kişiler markanın hakkını veriyorlar. Ben de mücevheri seven ancak bugüne kadar sahip olduklarından daha farklı parçaların arayışında olan kişilere yardımcı olduğum zaman çok mutlu hissediyorum.
*Eşiniz Murat Bey de başarılı bir mimar. Siz bu işe başlarken tepkisi nasıl oldu?
Bu işe başlamam zaten Murat ve ortak başka bir dostumuz sayesinde oldu. Seneler önce Hindistan'a yaptığımız bir seyahatte beraber Gem Palace'a adım attık ve sonraki birkaç günümüz Gem Palace'ta geçti diyebilirim. Markayı Türkiye'ye getirmek için görüşmelere başladığımda Murat yanımdaydı ve bana gerçekten çok destek oldu. Gem Palace İstanbul'un dekorasyonu da tabii ki eşime ait. Hindistan'daki konsepti klasik ve oturmuş bir adresin olgun havasıyla harmanlayarak bana çok keyifli bir çalışma ortamı yarattı. Aslında belki de Murat sayesinde ağırlıklı olarak randevuyla çalışmayı tercih ediyorum. Çünkü buraya gelen tüm ziyaretçiler uzun vakit geçiriyorlar. Özellikle yabancı ziyaretçilerin İstanbul'daki kısıtlı zamanlarını ofisimde keyifle geçirmelerini, değerli vakitlerini Gem Palace'ta sohbete ve kahve saatine ayırmalarını bu sakin ve güzel ortama borçlu olduğumu düşünüyorum.
*Mücevher sizin ve diğer tüm kadınlar için ne ifade ediyor?
Mücevher aslında benim için hayatı güzelleştiren ve kolaylaştıran bir aksesuar. Aynı zamanda alım şekliyle ilgili olarak da çok hoş anılar bırakan, anlamlar yüklenen bir parça. Hayatı kolaylaştırıyor çünkü aldığınız bir kıyafet bir süre sonra demode olurken mücevherde böyle bir durum yok. Aldığınız parçayı hayat boyu kullanabilirsiniz. Bunun dışında bir sonraki nesillere bırakabilirsiniz. Dediğim gibi hikayesi olan parçaları daha çok seviyorum.
* Eve iş taşıyor musunuz?
Hayır, eve iş taşımıyorum.
* Modayla aranız nasıl? Gardırobunuzda olması gereken parçalar neler?
Modayla çok fazla içiçe olduğumu söyleyemem. Benim için daha ön planda olan ortamına uygun giyinmek. Rahat kumaş pantolonlar, minik ceketler ve elbiseler hafta içi günümü kolaylaştırıyor. Seyahatlerde de bu çizgiyi koruyorum. Blue jean giymeyi ise daha ziyade haftasonları tercih ediyorum.
*Kendi giyim stinizi anlatır mısınız?
Ben giyimde klasik bir çizgiden yanayım. Hatta ufak tefek istisnalar dışında her sezon fazla moda olan parçalardan özellikle uzak durmaya çalışırım. Bu düşüncenin devamı olarak da çok moda olan ve kısa sürede demode olacak tasarımlara asla yüksek meblağlar ödemem. Ayrıca giyim söz konusu olduğunda reklam kampanyalarında kullanılan parçaları tercih etmem, logolu ürünlerin yanına bile yaklaşmam. Ben daha ziyade kalıcı ve modanın değişim hızına yenilmeyen seçimleri beğeniyle yapıyorum. Uzun yıllardır ne zaman giyim mevzu açılsa bu yanıtım hiç değişmemiştir. Hatta geçenlerde eski fotoğraf albümlerini düzenlerken farkettim ki, çok da doğru birşey yapıyorum. Tabii ki istisnaları mevcuttur ama baktığım eski fotoğrafların hiçbir tanesinde bugün demode olan herhangi bir kıyafet ya da aksesuarın olmadığını farkettim. Demek ki çok uzun zamandır bu sözlerimin arkasında duruyorum.
* Anne olmayı düşünüyor musunuz?
Büyük konuşmayayım ama şimdilik düşünmüyorum. Belki de böyle daha özgür hareket edebilme imkanım olması da bu kararı almamı zorlaştırıyor. Ayrıca doğanın her geçen gün biraz daha bozulması, insan ilişkilerinin gitgide daha deforme olması ve dünyanın gidişatı insanın kendinden bir parçayı daha ileriki zamanlara emanet etmesi için iki defa düşündürüyor.
* Şehrin dışı Riva'da orman içerisinde Taş evde oturuyorsunuz. Doğa ve hayvanlarla iç içe özenilecek bir yaşantınız var. Hangi hayvanlarlar var burada? Biraz anlatır mısınız?
Haklısınız, gerçekten gün geçtikçe azalan ve değerlenen tabiatın içinde yaşamak çok özel bir durum oldu. Bütün gelişmiş ülkelerin ibresi yeşili, doğalı, sağlıklı yaşamı gösteriyor. Biz de büyük şehirin tüm dezavantajlarını özellikle de İstanbul trafiğini ziyadesiyle yaşıyoruz ve inanın eve döndükten sonra tekrar nefes almaya başlıyoruz. Hayat bir anda yavaşlıyor. Bu nedenle özellikle haftasonları dışarıda program yapmayı hiç tercih etmiyoruz. Bahçemizde Alman kurdumuz, kuğularımız, tavus kuşlarımız, balıklarımız, güvercinlerimiz ve ördeklerimiz barış içinde yaşıyorlar. Ayrıca bu yıl inanılmaz sayıda sincap misafirlerimiz var. İstanbul'da kalan yeşilin içinde kendilerine yer bulmaya çalışıyorlar. Evin patroniçesi ise papağanımız Mabrouk.
*Kendinizi kelimelerle anlatmanızı istesek? Nasıl bir yapınız var?
Beni genel anlamda tanıyan herkesten duyduğum gayet kolay, yumuşak ve toleranslı bir yapım olduğu yönünde. Fakat aslında gerçekten iyi tanıyanlar bilir ki bu kolay ve yumuşak halim ancak belirli kurallara uyulduğu takdirde geçerlidir. Hoşlanmadığım bir durum söz konusu olduğunda bu toleranslı halimden eser kalmaz. Gerçi hiç beklenmedik bu değişikliği İkizler burcu olmama bağlayan da çoktur. Israr, sitem ve alınganlık hiç sevmem. Kendime yapılmasını istemediğim birşeyi başkasına yapmamaya çalışırım. Gayet titiz ve temizlik düşkünü bir yapım vardır. Ayrıca hem iş hayatında, hem özel hayatta ajandasına bağlı ve çok organize biriyim. Erken kalkarım ve hayata hemen başlarım. Hareket halinde olmak bana iyi gelir hatta öyle ki yavaş tempoda müzik dinlemeyi bile sevmem. En çok seyahat etmeyi severim. Gezmek, görmek, öğrenmek ruhuma en iyi gelen şey bu hayatta...