Doğu Demirkol’u merak etmeme neden olan şey ne Nuri Bilgi Ceylan filmi Ahlat Ağacı’nda oynaması ne de Güldür Güldür’deki çok popüler olan şovuydu benim için.
Cannes’daki olaylı kırmızı halı muhabbetinden sonra Eyfel Kulesi'nin önünde fotoğraf çektirip üzerine de “Eiffel’i de kapatmış” yazarak kendisiyle dalga geçince dedim bu kim?
Bu olayların üzerine yaz girdi, yeni projeler hazırlandı derken Doğu Demirkol’un tek kişilik şovunu izlemek üzere geçtiğimiz cumartesi Zorlu PSM’deydim.
Şovunu “Selamın aleykum” diye açan bir stand up’çıyla karşılaşınca ilk anda yadırgasak da konuşması, duruşu, esprileri ile sahnede o kadar gerçek bir kişilikle karşı karşıyaydık ki kayıtsız kalamadık.
Sahnedeki birine göre fazla sakin, nadiren yükseliyor. Sakin sakin anlattığı için de ilk yarı biraz uzun geldi açıkçası.
Lisans eğitimini matematik mühendisliği üzerine yapmış birinin sahnede olması böyle oluyor işte diye düşündük haliyle. Fakat Ahlat Ağacı’nda NBC ile yaşadıklarını anlatmaya başladığında bizden biri gibi oluyor.
Karşınızda arkadaş arasında yapılan esprileri bizzat yaşamış bir kişilik olunca teslim olup gülmeye başlıyorsunuz. Ben olsam ilk yarıyı biraz tıraşlar ikinci bölüme geçerdim.
Çünkü asıl şov ikinci yarıda gibi bir gerçek var. İyi bir oyuncu olduğu konusunda akılda hiç soru işareti bırakmayan Demirkol stand-up sahnelerinin en sakin anlatıcısı olarak yerini belirliyor. Umarım abilerinin yaptığı gibi “içinizden biriyim” felsefesini abartıp tuhaf yerlere sapmaz. Bu haliyle çok iyi çünkü…
Organik seviçler
Geçen hafta ülkemizi ziyaret eden renk uzmanı Lisbeth Larsen ile evlerdeki yeni dokunuşlar üzerine konuşma fırsatı buldum.
En baştan belirteyim, renk uzmanı derken renkler ve enerjiler konusunda eğitim alıp kırmızı giyersen şu olur mavi giyersen bu olur diye anlatan birinden bahsetmiyorum.
Sanırım öyle bir uzmana gidecek kadar dipte bir ruh haline sahip olsam bunu açık açık yazmaya utanırdım.
Bahsettiğim uzman Jotun firması için dünya evlerine girecek renkleri tasarlayan ve renklerin farklı kimlikleri ifade etmedeki gücüne dikkat çeken biri.
Konuşmasının başında “Evini beyaza boyatanları çok sıkıcı buluyorum, rengarenk bir yuva yaratmak varken…” diye bir tanımlama kullanması yüzünden az biraz bozuluyorum.
Çünkü evini beyaza boyatmak için randevu almış biriydim nihayetinde. Larsen’in bu beyaz çıkışı onu daha dikkatli dinlememe neden oldu tabi.
İçine şeftali tonu katılmış kahveler, toprak tonlarındaki kırmızılar, doğadan kopyalanmış yeşiller derken doğallık içinde dönen bir renk skalası gördük doğrusu.
ORGANİK LEZZETLİ BESLENME
Organik beslenme ve dolayısıyla organik tarım, organik kumaşlardan tasarım ürünleri derken bu akımın evimizde sadece organik yastıklarla ya da çarşaflarla sınırlı kalmasını düşünmüyordunuz öyle değil mi?
Dünyadaki yeni organik akımını ürünlerine uygulayan Jotun, ham, rafine ve sakin renkleri ile evinizi doğal olana dönüştürmeye talip olduğunu anlatmak için dünyanın en ‘organik’ aşçılarından biri olan Danimarkalı ünlü şef Mikkel Karstad’ı ülkemize getirtmişti. Tüm yemeklerin vejetaryen olduğu bir menü hazırlamıştı Karstad. Ne yalan söyleyeyim gözlerim doldu.
Çünkü bu tip davetlerde genelde vejetaryenler için makarna ve salatadan başka bir şey hazırlanmaz. Türk aşçıların bir çoğunun bakış açısına göre vejetaryensen makarna yiyorsundur, ne yiyeceksin ki başka?
Bir başka göz yaşım da her şeyin vejetaryen olmasına kimsenin ses çıkarmaması konusunda aktı.
Tabii bu durumda konukların yüzde 90’ının kadın, şefimiz Karstad’ın aşırı seksi olması önemli rol oynamış olabilir. Erkeklerin hakim olduğu bir basın toplantısı olsa bu iş bu kadar basit olamazdı.
Yine de şefin 24 saat fırınlayarak pişirdiği pancar ve ana yemek olarak gelen kereviz günün sonunda tatlı bir rüya olarak damağımızda kaldı. Larsen’in renk seçimleri ve şen kahkahaları ise finalde gelen tatlı kadar zarif ve lezzetliydi…