Her sene mutluluktan patlarcasına uyandığım doğum günü tarihime bu sefer içimde bir yük ile açtım gözlerimi. Fenalık geçirmeye çok müsait uyandım ama bir yandan da neler olduğunu çözmeye çalışıyorum. Sabah ilk olarak “kişisel Buda’m” Arzu Kaprol ile konuşup mutsuzluğumdan dem vurdum. O da bana her zamanki rahatlatıcı tonuyla doğum anının herkeste bir travma bıraktığından, zaten bu yüzden doğum günlerinin kutlandığından, insanların bu günde mutlu edilmeye ihtiyacı olduğundan bahsetti. “Doğum günlerinin kutlanış amacı bu muymuş” diye kafam dağıldı tabii de, telefonu kapatınca bir ağlamaya başladım ki sormayın. Hani detoks ayağına binlerce lira ödeyip iç organlarınızı yıkatıyorsunuz ya, bu da aynı hesap. Bünyemde yaratılan bütün negatiflikleri dışarı atmak istercesi nedoğum günümü ağlayarak geçirdim. Bir yandan da gün boyu düşündüm tabii. Hayatımdaki insanlara bakıp “Kim bunlar yahu, neden benim hayatımdalar ve hangi hakla karışıyorlar bana” dedim. Yakın bir arkadaşım seviyor diye baş tacı yaptığım kişileri bir güzel poşete koyuverdim. Aile denen şeyin kolay oluşturulmadığını, iki günlük arkadaşlıklara bu payenin verilmesinin saçma olduğunu fark ettim. Yaz boyu abartı sınırlarını zorladığım içki ile vedalaştım. “İç iç nereye kadar Oben’cim” soruma bir cevap alamadım çünkü. Kendisiyle uzun süre ayrı kalamam ama biraz uzak olmak herkese yarar. Sonra aşk konusunda da değişeyim dedim. “Bir kişiye takılıp onun peşinden koşmak da neyin nesi, sen de her gördüğüne asılan, bu konuda sineğin yağını çıkaranlara dönmelisin” dedim. Bak bu konuyu yediremedim kendime. Hem detoks yapayım hem upgrade olayım dedim ama olmadı. Bir başka doğum gününe artık. Bundan sonra doğum günleri parti düzenlemek için değil, uzun uzun düşünmek için olsun.
Rötar ve nezaket
Geçtiğimiz cumartesi günü benim de biletimin olduğu 17.25 Atlasjet uçağı önce bir saatlik bir rötar yedi. Atlasjet’i yaz boyu o kadar çok kullanmış ve saatinde kalkmalarına şahit olmuşumdur ki bir saatlik rötarı “Canın sağolsun” diye geçiştiriverdim. Bir saat geçip yine aynı uçuş kapısına yönlendirildiğimizde bu sefer kapı değişti bahanesiyle ilk önce bizi başka bir yere taşıdılar, ardından yeni rötarı açıkladılar: 20.15. “Diğer kapıdayken açıklayamıyorlar mı yani” diye bir sinirimizi bozduk tabii. O sırada rötar yüzünden iyice sinirleri bozulan yolcular kendi kendilerine söylenerek gerilimi kabarttı. Kendi kendine diyorum, çünkü hiçbir Atlasjet yetkilisi aramıza gelip gecikme nedenini açıklama inceliğini göstermedi. Öyle ya her iş grubunda Tanrıcılık oynamak pek eğlenceli, biz yolcu değil miyiz, tabii ki bekleyeceğiz. En son kalkış 21.40’a ertelendiğinde yoldan geçen bir THY yetkilisini linç ediyordu yolcular, sinir oralara vardı. Ama biz kendi uçağımızın arızalandığını ve başka bir uçak getirilmesi için beklediğimizi uçağın içine binince pilottan öğrenebildik. THY uçuşlarında hiçbir şey öğrenmeden saatlerce rötar yemeye çok alışkınız ama Atlasjet her zaman daha kibardı sanki.
Yaz hiti var da yok
Hani yaz hiti yok deyip duruyoruz ya, aslında olanların da değerlendirilmemesi uzaktan bakınca bir tuhaf kaçıyor. Ozan Doğulu’nun ‘130 bpm Moderato’ albümünden şarkılar arka arkaya geliyor ama asıl hit orada yatıyor. Tamam, ilk çıkış Ziynet Sali ile yapılsın, ona yarasın diye bir pazarlama tekniği seçilmiş olabilir. Ama sırf Ajda Pekkan ile düetlendi diye ‘Harika’ya klip çekilmesi ve uzun süredir Doğulu kardeşlerden çıkan en iyi şarkı ‘Büyük Yürürüm’ün kenarda bırakılması büyük hata. Çünkü görüldüğü üzere hem Ajda Pekkan’ın müzik dünyasında eski hükmü kalmadı, hem de çekilen videolar Ozan’ın albümünü gereken yere taşımadı. Duyduğuma göre Kenan Doğulu’nun söylediği, sözleri İsra Gülümser’e ait şarkı ‘Büyük Yürürüm’e ekim-kasım aylarında klip çekilecekmiş. Her mevsim iyi gidecek Model şarkısı ‘Böyle Akşamlar’ı o tarihe saklayıp Kenan’a şimdi klip çektirerek bizi bir yaz hitinden mahrum bırakmasalardı keşke.