20 yıldır içinde olduğum ünlüler dünyasından şunu öğrendim ki ana amaç konuşulmak, daha çok konuşulmak. Hep söylenir ya, reklamın iyisi kötüsü olmaz diye, evet bu ünlüler dünyası için kesinlikle öyledir. Haklarında haber çıksın, sabah olduğunda gazetelerin ilk sayfasında suratları olsun da nasıl olursa olsun. İşiyle gücüyle anılan, hiç o şöhret topuna girmeyenleri kast etmiyorum tabii ama geride kalan hemen herkesin tek amacı bu. Ortaya koydukları eserleri bile daha çok konuşulabilmek için yaptıklarını düşünüyorum bazen. Sırf konu olsun diye şarkı yapanlar var. Sabah magazin programlarında izlediğiniz o saçma laf atmaları niye yapıyorlar zannediyorsunuz? Sırf ünlüler de değil, köşe yazarları da bu topa girmeye başladı yavaştan. Toplumca düşman olduğumuz biri hakkında güzellemeler yazıp tepki çekenler mi istersiniz, sırf çıkıntılık olsun diye hak etmeyen birine laf çakanlar mı? Bizim ailede bir laf vardı, "Aman oğlum kendine laf getirtme" diye. Ne bileyim kulağıma küpe olmuş bir şekilde, ölçülü yaşamayı bir yaşam stili olarak görmüşüm. Ama göz göre göre ölçüyü kaçıranların ülkesinde bu çizgiyi aşmamak zor. Konuşuluyor da ne oluyor derseniz, artık her şey reyting. Nasıl oluyor anlamıyorum ama ne kadar konuşuluyorsan o kadar iş var, o kadar para var. E doğru orantıdan yola çıkarsak ne kadar rezalet o kadar ekmek. Bu renkli dünyada hiçbir şey durup dururken olmuyor anlayacağınız. Bu kadar yıl ünlülerle takılmak en azından saf olmamayı öğretti bana.




Niye sürmüyor bu evlilikler?




Üst üste sona eren mutlu yuvaların ardından sürekli bu soru soruluyor. 1940'ların mekaniğiyle 2016'da bir şey yapabilmeniz muhtemel mi? Tabii ki değil. Eskiden çok rahat sürdürülebilen birliktelikler artık yürümüyor. İlk olarak kimsenin evlilik kurumunu besleyecek vakti yok! Herkesin işi var gücü var, her gün birçok fotoğrafını yayınlamak zorunda hissettiği Instagram'ı, millete laf yetiştirdiği Twitter'ı var. İnsanın enerjisini emen trafik var. Seni hipnotize edip karşısında saatlerini harcamanı sağlayan televizyon var. Sürekli aynı evde yaşama kabusu var. Her gün her dakika gördüğün birini özlemen mümkün mü, tabii ki değil! Sonra niye sürmüyor bu evlilikler, nasıl sürsün ki, serpilmesi için gerekli özgürlük alanı mı var ki evliliklerin?




Bu sistem zor düzelir




Yılın en büyük olaylarından biriydi. Çin'de oynayan miili futbolcu Burak Yılmaz'ın eşi İstem, eşi hakkında "Hamileyken beni dövdü" diye bir iddia ortaya atmış, uzun süre içinden çıkamamıştık. Hamile bir kadına el kaldırılması durumu hepimizin kanını dondurmuştu. Şimdi gazetelerde okuyoruz ki İstem Hanım davayı geri çekmeye hazırlanıyormuş. Kadının yeri eşinin yanıdır tamam ama eşini hamileyken döven bunun cezasını çekti mi, olayı anladı mı, bir daha yapacak mı? Keşke yasalarda ikinci kez kalkan elin bir cezai bindirimi olsa. Beyleri dayak atma psikolojisinden bir şekilde çıkarmamız şart!




Gözetleyen gözetleyene




Geçen hafta Paris dönüşü uçakta izledim Snowden'ı. Yönetmen Oliver Stone'un yeni filmi olmasından çok, çıkıntılıklarıyla ünlü oyuncu Joseph Gordon-Levitt'in yeni filmi olması nedeniyle ilgimi çekti aslında. Bir süre CIA'de çalışıp sonra sistemin kirli çamaşırlarını ortaya dökerek ABD'yi terk etmek zorunda kalan Edward Snowden'ın öyküsünü anlatan filme göre özel hayat diye bir şey kalmamış. Apple, Google, Facebook derken bütün bilgilerimizin incelenmesini bırakın, laptopunuzun kamerasından sizi gözetlemeleri bile mümkün. Kurulan sisteme göre kameranız açık olmasa bile, CIA'in onu çalıştırıp sizi dikizleme yetkisi var. Ebru Şallı-Arda Turan konuşmalarını ortaya döken hacker'lar bile fazla romantik kaldı artık. Büyük resmi düşünüp internetle olan ilişkimizi bir kez daha gözden geçirmemiz gerekiyor. Beni niye gözlesinler ki diye düşünmek yerine bu işlerin bu kadar kolaylaşmasından dolayı endişe etmek gerekiyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR