Bu hafta nostaljiyi layıkıyla yaşadım. Önce, Bostancı Gösteri Merkezi'ne gittim. Tam 17 yıl olmuş kapısından girmeyeli...
Bunca yıldan sonra yeniden gitme sebebim, Hakan Altun... Sanatçı, 3 ay arayla ‘yoğun istek üzerine' burada ikinci kez sahneye çıkınca ben de o yoğunluğun kelime anlamını yerinde görmek istedim.
Haftanın ikinci nostaljisiyse, uzunca bir dönemin en büyük ve popüler sineması Kadıköy Rexx'e gitmem oldu. 20 yıl sonra burada yeniden bulunma sebebimse ‘Kaybedenler Kulübü Yolda' filminin ilk gösterimi...
Her 2 mekanda da kendimi çok iyi hissettiğimi fark ettim. Bir nevi, geçmişimle sarılıp kucaklaştık, özlem giderdik...
Nostaljinin kelime karşılığı ‘geçmişseverlik' olsa da, tam olarak o değil. Geçmişi özlemle ve mutlulukla yad etme anlamı daha yerinde bir tanım. Bilimsel araştırmalara göre, nostaljiye yatkın insanlar daha gerçekçi oluyor ve ölüm düşüncesinin yarattığı olumsuz duygulardan da etkilenmiyor.
Güzel kaybettik
Kült film ‘Kaybedenler Kulübü'nün ikincisi ‘Kaybedenler Kulübü Yolda' yine Kadıköy sokaklarına ve Montana Çetesi'ne adandığı için filmin ilk gösterimi de Kadıköy Rexx Sineması'nda yapıldı.
Nejat İşler, Yiğit Özşener, Hande Doğandemir, Merve Çağıran, Rıza Kocaoğlu ve Sarp Akkaya'nın oynadığı, Mehmet Ada Öztekin'in yönetmen ve senarist olarak imzasını attığı, zaman zaman belgesel gibi görüntüleriyle de aklımı başımdan alan film yarın vizyona giriyor.
NEJAT, O NASIL BAKMAK ÖYLE...
'Kaybedenler Kulübü'nün fanları eminim bu filmi de çok sevecek. Spoiler vermek istemem ancak erkeklerin birbirlerinden nasıl etkilendiğini, bir kadın eğer ‘çok iyi' ise mutlaka bir problem çıkacağına olan inançlarını yani erkek dünyasını filmde gayet net görebilirsiniz.
"Film işte" deyip geçmek istiyorum ama sahneler, diyaloglar, yaşananlar o kadar gerçek ki, etkileniyor insan! Bu filmleri izliyoruz, inanıyoruz, o arıza adamlar da ansızın aşık olur, bize Nejat İşler'in baktığı gibi filan bakar, aşka sahip çıkar sanıyoruz sonra da hata üzerine hata yapıyoruz. Yine de kabul edelim, güzel kaybediyoruz...
Bu ne sevgi ah bu ne izdiham
İlk kez bir konserde ezilme tehlikesi geçirdim. Mecazi söylemiyorum, ciddiyim. Bugüne kadar herhalde sahnede canlı izlemediğim kimse kalmadı. Konser biter, güvenlikler hareketlenir, kulis girişini ve sahne önünü tutar, sanatçı sahneden iner, sonra yine çıkar, duruma göre birkaç kez bis yapar ve kulisten çıkar gider.
İşte o konserlerde sanatçıyı alkışlamış sonra da efendi efendi konser alanından ayrılmış olan ben ilk kez, Hakan Altun'un Bostancı Gösteri Merkezi konserinde böyle bir şey yaşadım.
AŞKA GELENLER
Aşk şarkılarını damarınıza basa basa söyleyen, aşk acılarına çomak sokan Hakan Altun'un konserinin sonuna doğru, 2500 kişinin herhalde yarısı (pek tabii çoğu kadın) sahne önüne hücüm etti. Ayaklarımı toplayıp oturduğum koltuğa büzülüp kaldım. Altun ve ekibi bu duruma alışık, önlemlerini almışlar.
Bırak bis yapmayı, daha perde kapanmadan Altun otomobiline binip konser alanından ayrılmıştı bile. "Güvenlik yok mu?" demeyin, var tabii ki ama bu ‘aşka gelenler' karşısında yapabileceği bir şey yok...