AMSTERDAM'IN en cool otellerinden biri olan Andaz'ın özel event'lere kiralanan loftunda dünya basınından genç yazarlarla buluşuyoruz. Organizasyon mekânı o gece için iyi döşenmiş bir evin salonuna dönüşmüş, televizyonu, koltuk takımı, hatta battaniyesi ile tam da cuma gecesine uygun hale getirilmişti. Bizi kapıda karşılayan Philips'in baş tasarımcısı Rod White, piyasaya sürülecek Philips OLED 4K TV'yi tanıtmak üzere bizi bekliyordu. Yeni ürünlerini tanıtmak için teknik bilgilerinin anlatılacağı bir sunum hazırlamaktansa ev ortamı yaratıp TV'yi test edecek olmamız hepimizi mutlu ediyor. Arkadaşımızın evine yemeğe gitmişiz gibi ev ortamında takılıyor ve sohbet ediyoruz. İstanbul'dan geldiğim duyulunca hemen ilgi çekiyor ve ülkemde olan biteni sorgulamaya başlıyorlar tabii. Allah'tan tanıtım başlıyor ve ilgi yeni televizyona dönüyor. Basının tasarım üzerine branşlaşmış mensupları televizyonu inceliyor. Evet oldukça incelmiş, şıklaşmış, bir süredir ambilight teknolojisinin zirvesine gelinmiş. Televizyonda en çok hoşuma giden özelliklerden biri de kumandanın arka yüzünün klavye haline getirilip, televizyondan internete bağlanma olayına kolaylık getirmiş olması. Ayrıca sesli kontrolü sayesinde konuşarak internette gezinmek ya da kanal değiştirmek de TV'nin ekstraları arasında. Kurulan aile ortamında Rod White'ın TV'yi dizayn ederken esinlendiği ilham kaynaklarını öğrenirken aklımda hologram TV'lerin ne zaman yaygın hale geleceği vardı. Televizyonla pek alakası olmayan bir birey olarak ilgim ancak o zaman televizyon dünyasına kayacak galiba.

AVRUPALI SORUNSALI

Tanıtım bölümü atlatılıp yemeğe geçildiğinde karşıma düşen Philips Pazarlama Direktörü Giuseppe Puglisi ile Türkiye muhabbeti yapıyorum. İstanbul'un tarihi mekânlarının hepsinden haberi var ama bir türlü gelemediğinden bahsediyor. Yanıma oturan Berlinli editörle de yemeklerimizin güzelliğinden bahsediyoruz ama o da daha önce İstanbul'a gelmemiş olmayı kaçırılmış bir fırsat olarak görüyor. İstanbul'dan gitmek istenen ama artık ulaşılmaz bir uzaklıkta gözüken bir yermiş gibi bahsediliyor. İmajımızın bu kadar sert algılandığı bir döneme girmişiz meğer, insan geleceğini de merak ediyor. Avrupalı turiste bir süre daha aç kalacağız anlaşılan.

Mario Testino şoku

AMSTERDAM'A iner inmez bizi otele bırakacak şoförle buluşup otomobile doğru yola koyulduk. Üçüncü kattaki araca ulaşmak için bindiğimiz asansörde binmemiz için kapıyı tutan yaşlı bir beye teşekkür edip içeriye geçiyorum. Ben uçaktan yeni inmiş, sosyal medyadan uzak kaldığım anları kapatabilmek adına telefonumdan kafamı kaldırmazken asansörde bir çığlık kopuyor, "Aman Tanrım siz Mario Testino musunuz?" Önce bunu söyleyen arkadaşıma, sonra da söylediği kişiye doğru bir bakıyorum evet gerçekten o! Dünyanın en önemli moda fotoğrafçılarından biriyle aynı asansöre binmişim ama sosyal medya yüzünden haberim yok! Kimbilir diyorum daha neler kaçırıyoruz hayatta. Burnumun ucundaki Mario Testino'yu görmüyorsam, bu konu hakkında biraz düşünmem gerek galiba.

Amsterdam'da SANATSAL olan biten

* Greenbox Museum of Contemporary'de Suudi Arabistan'dan çıkan modern sanatçıların işleri sergileniyor. Bu kadar küçük bir alanda bu kadar iyi eserlerin sergilenmesine şaşırıyor insan.

* Modern Sanat Müzesi Moco'da ise Banksy ve Andy Warhol buluşması var. Alt katında Banksy'nin ‘Laugh Now' adı altında derlenmiş 50 sokak eserini sergileyen müzenin üst katında ise Warhol'un kraliyet ailesi mensuplarını resimlediği ‘Royal' isimli sergisi var.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR