Bayram demek benim için kırmızı ayakkabı demekti çocukken.


Çünkü her bayram babamdan kırmızı ayakkabı isterdim.


Ablalarımın çok maharetli olduğu için çoğu zaman bayramlıklarımı onlar kendi elleriyle hazırlardı.


Ve inanılmaz da güzel olurdu.


Her bayram mahallenin en güzel elbisesini giyen kıvırcık güzel saçlı çocuk ben olurdum.


Ve tabii kırmızı ayakkabılarımla.


Bir gece önceden de kıyafetlerimi ve ayakkabılarımı başımın ucuna koyardım.


Sabahın köründe de kalkar babam bayram namazından gelmeden hazırlanır beklerdim bayram harçlığım için.


Ve tabii kahvaltı sonrasında elime çantamı alır mahallede çalmadık kapı bırakmazdım.


Çantama doldurduğum şekerleri de, bir çırpıda yerdim.


Büyüdükçe anlıyorum ki, ne kıymetli anlarmış.


Ne kıymetli hazineymiş.


Şimdilerde benim, bizlerin yaşadığı bu anları yaşayan çocukların olduğunu da zannetmiyorum.


Yaşamak zorunda da değiller elbet çağ değişiyor.


Hayat bambaşka oluyor.


Ve kimisi teknoloji çocuğu olduğu için bizim keyif aldığımız anlar onlar için çok keyifsiz olacaktır.


Kimisinin de durumu yok zaten.


Ya da dünyada yaşanan çirkin savaşlar yüzünden kendi memleketinden uzaklaşmak zorunda kalan çocuklarla dolu bir dünya var.


Ki bir tane şekerin, çikolatanın tadını bilmeyen çocuklarla dolu dünya.


Ki bence en acısı, en fenası o çocuklar.


Dünyada barış olsun, çocuklar gülsün varsın bayramlık olmasın. Varsın kırmızı ayakkabılar olmasın.


Ama ben şunu çok net biliyorum ki, çocukların küçük yaşlarda beyinlerine kazınan güzel ve mutlu anılar onları ilerde daha başarılı, mutlu bireyler yapıyor.


Kavga, gürültü, çirkinlik, düşmanlık, şiddet içinde büyüyün çocuk büyüyünce de sorunlu oluyor.


O yüzdendir ki, çocuklarınıza bayramlık alamıyorsanız dahi, yeni ayakkabılar alamıyorsanız dahi sevgi verin.


İnanın sevgi ile büyüyen çocuk ayakkabıyı da yeni elbiseyi de bir süre sonra dert etmeyecektir.

Bayramda..

-Küslük olmaz.


-Anne ve babaya hiç küslük olmaz. Eğer anne ve babanız ile küsseniz bayram sabahı ilk iş anne ve babanızın kapısını çalın. Ellerini öpün. Hatta neden küstüğünüzü konuşmayın dahi.


-Bu bayram Canan Karatay dahil hiç bir diyetisyeni dinlemeyin. Aklınıza getirmeyin. Siz kendinizi kontrol ettikten sonra bırakın Allah aşkına diyetisyenleri. Güzel baklavanın, yemeklerin tadını çıkartın. Tabii ki abartmadan.


-Bayram günü evinize gelen dostunuz akrabanız “Biraz mı kilo mu aldın”derse “Sana ne” diyerek gereken yanıtı verin. Ortamın gerilmesine izin vermeden.


-Kavga etmeyin, tartışmayın. Bol bol anılardan bahsedin.


-Siyaset konuşmayın. Hatta hiç konuşmayın. Tartışmaya dahi girmeyin. Siyasete üç-beş günlük ara verin. Hatta siyasi haberleri dinlemeyin. Kafanızı, yüreğinizi izin verin. Ferahlatın.


-Çocukları sevindirin. Sokakta su satan, mendil satan bir çocuk görürseniz mutlaka su ya da mendil alın. Ona destek olun. Hatta cebinizde varsa bir şeker sunun.


-Bol bol kitap okuyun.


-Bol bol müzik dinleyin.


-Bol bol kahkaha atın.


-Bol bol tembellik yapın.


-Bol bol yürüyüş yapın.


-Bol bol güzel ağaçlarda yeşerin güzel renkleri gözlemleyin.


-Bol bol doğa ile vakit geçirin.

Bu bayram İstanbul’da kalanlar

-Trafiksiz günlerin tadını çıkartın.


-Topkapı Müzesi'ne, Dolmabahçe Müzesi'ne, Yerebatan Sarnıcı'na gidin.


-Trafiksiz İstanbul’da bir gün içinde Avrupa Yakası, Anadolu Yakası dahil gidebilirsiniz. Hatta öyle ki, gün içinde gitmediğiniz birçok bölgeye bile yetişebilirsiniz.


-Her mekanda istediğiniz iyi muameleyi görebilirsiniz. Garsonlar sizinle daha çok ilgilenir. Hatta yemeğiniz daha lezzetli bir şekilde önünüze kısa bir süre içinde gelir.


-İstanbul’da denize girmenin keyfini süreceğiniz çok yer var ama. Şehir içinde de birçok güzel havuzda tatil keyfini yaşayabilirsiniz.


-Sıcak İstanbul'da mis gibi sinema keyfi yapabilir, Maçka Parkı, Yıldız Parkı, Belgrad Ormanı gibi yerlerde yürüyüş yapabilirsiniz.


Kavgasız, gürültüsüz, kazasız, sorunsuz, siyasetsiz…


Güzel anılar biriktireceğiniz güzel bir bayram olsun.


Huzurla…


İyi bayramlar.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR