Magazin muhabirliğine başladığım 90’larda Küba ile ilgili organizasyonlar çok fazla yapılırdı.


İşte “Küba Geceleri”, “Küba Yemekleri”, “Küba Dansları”


Hatta Küba’nın başkenti “Havana” kendi adı “Küba” ve hatta “Tropicana” gibi isimler mekan isimleri halini aldı.


Şimdiye kadar da giden herkesten Küba'yı dinledim, hakkında yazılan hemen hemen her yazıyı okudum hiç kaçırmadan.


Che Guevara Ve Fidel’in hayat hikayelerin okuyum, dinledim.


Yani kısacası ben Küba’yı anladığımı, bildiğimi zannediyordum ama meğer hiçbir şey anlamamışım ve bilmiyormuşum.


Küba’yı görmeden, yaşamadan da anlayamazmışım da ayrıca.


Bunu da bu hafta tam da Küba’nın kalbi Havana’da fark etmiş oldum.


20 yıllık dostum Banu Ergin “Hadi Küba'ya götüreyim. Değişik bir deneyim yaşayalım. İnternetsiz, uzakta bambaşka bir dünyaya gidelim. Hem de yeni yaşına merhaba diyelim” dediğinde bir saniye bile düşünmedim.


Düşünün, doğum günümde böyle bir deneyimi yaşamak muhteşem olacaktı.


Hele ki, çağ sosyal medya çağı.


Malumunuz doğum günü demek “Acaba gece yarısı ilk kim kutlayacak sosyal medyadan benim doğum günümü” demek oldu artık.


Son yıllardaki durum bu.


Hatta gün içinde de devam eden kutlamalar, bitmek bilmeyen yazışmalar, mesajlar.


Ve işte ben tam da bunlardan uzak bir dünyada yeni yaşıma girdim.


İnternet yok, telefon yok. Kutlama yok, mesaj yok.


Aslında var ama bana çok geç ulaşıyor.


Otele gidip size tanıdığı sürece internetiniz de bunlara yanıt verebilirsiniz.


Ya da Küba sokaklarının özgürlüğün tadını çıkartabilirsiniz.


Ben de mesajları o an sıcağı sıcağına görmedim. Geçte olsa döndüm ama o organik ortamda, yanındaki arkadaşlarımla baş başa kalmak paha biçilmez bir hediyeydi.


Bu yüzden de Banu’ya çok teşekkür ediyorum ve bizi organize eden Tura Turizm’e.


Yerli mücadele


Tura Turizm uzun süredir bu turları Türk parasıyla yapıyor üstelik. Milli mücadele kapsamında Dolar ve Euro’ya kafa tutarak Türk parasıyla insanları görmek istedikleri güzel memleketlere götürmek için aracı oluyor. Bu şirketin başında da güçlü bir kadın Ayşin Arca var. Daha ne olsun. Kadınların gücü adına. Kadınlar isterse her şeyi yapar, her türlü güzelliği getirir unutmayın. Ayşin ve Banu’nun birleşimi de böyle olmuş anladığım kadarıyla. Ortaya güzel bir çalışma ortamı çıkmış. Küba’ya giderken Türk Hava Yolları’nın direk Küba’ya uçuşu var. Ancak biz öncesinde Miami yapıp oradan Küba’ya geçtik. Şöyle ki: Küba’ya giderken tam bir turist bilgisine sahiptim. “İşte Kristof Kolomb, 1492 tarihinde keşfederek İspanyol toprağı ilan etti. Küba’da kalıcı yerleşim 1511’de kuruldu. İspanyol hakimiyeti Amerika’nın askeri müdahalesine kadar devam etti. Sonra Küba bağımsız bir devlet haline geldi. Dünyada en çok görülmek istenen ülke. Halkın barınma, sağlık ve eğitim ücretlerini devlet karşılıyor. Karne uygulaması var ve halk pirinç, süt, et, tuz, un ve yumurta gibi temel beslenme ihtiyaçlarını karne yardımı ile devlet sayesinde alıyor. 7 yaşına kadar her çocuk günlük 1 litre süt hakkına sahip. Küba’ya gidip kahve, rom, mojito tüketmeden dönme. Klasik arabalar ile dolaşmadan dönme” diye diye gittim. Yeteri kadar bilgim var zannediyordum ama işte öyle değilmiş. Tüm bunların yanında bilmediğiniz bir Küba ile karşılaşıyorsunuz. Küba’nın içine girmeden, o havayı koklamadan olmazmış. Küba şaşkınlığım havaalanında başladı Şaşkınlığım havaalanında başladı. Çünkü herkes çok mutlu ve gülümsüyordu. Bir tek somurtan insan göremezsiniz. Mutsuz ve “Of” diyen insan yoktu. Kime ne sorarsanız üşenmeden yanıt veriyor hatta sizi gideceğiz yere götürüyordu. Ben havanlında tuvaleti sordum mesela. Bana işte “Sağa dön, oradan dola” diyeceğine tuvaletin kapısına kadar eşlik etti havaalanı görevlisi. Sokakta da, böyle durumlar yaşanıyor. Kadınlar ve erkekler flörtüz bakışlar atıyor. Ama kötü niyetli değiller. Sadece sizinle iletişim kurmak istiyorlar. Gülüyorlar, gülümsüyorlar ve dans ediyorlar. Mesela bizler elimizde cep telefonu olmadan yaşayamıyoruz. Her an internete giriyor, dünyada neler olup bitiyor bunları görüyoruz. Ama Küba halkının bununla hiç bir ilgisi ve merakı yok. Çünkü telefon kullanımına 2010 yılında izin verilmiş. Fakat çok pahalı bir ihtiyaç olduğu için de zaten çok büyük bir nüfus kullanamıyor. Ülkede her şey devletin malı. Klasik arabalar dahil devlet kontrolünde. Küba halkı Türkleri sevmeleriyle biliniyor ve Havana’da bir parkta Mustafa Kemal Atatürk büstü var. Benim Atatürk büstünü görmeye gittiğim gün kalabalık bir grup vardı. Ki her gün bu büstün önü dolup taşıyormuş. Sıcakkanlı ve misafirperverler. Hemen her yerde canlı müzik grupları var. Ve Küba hakkında temel bilgiler -2011’de araba alım satımıza izin verilmiş. -2012’de de emlak alımına izin verilmiş. -Beyzbol en popüler sporu. -İnsanların maaşları arasından yüzde 3’ten fazla fark yok. Milletvekili ve garson eşit derecede maaş alıyor. -Kadınlar hamileyken spor, sağlık ve çocuk yetiştirme eğitimi almak zorunda. -Çocuk devletin sayıldığı için her türlü imkana sahip. -Ev devlet tarafından verildiği için Küba’da evsiz yok. -Kazık yeme korkusu yok. Bütün dükkan ve işletmeler devlete ait. Çalışan garsonlar, çalışanların devlet memuru kabul ediliyor. Devletten maaşlarını alıyor. -Bütün ürünler Küba vatandaşlarına belli oranda ücretsiz. -Para yok. En yüksek maaş 20 Euro. Doktor, hakim gibi kişiler 40 Euro maaş alıyor. İnsanların çoğu bunu bile gereksiz buluyormuş. -Küba’da her yere girebilirsiniz. Hiç bir ayrımcılık yok. Bir işçi bir doktor aynı restorana gidip vakit geçirebiliyor. -Çocuklar üniversite eğitimini bitirene kadar kalem bile almıyor. Hastane masrafı, yol masrafı yok. -Devlet her ay kişi başına iki kilo et dağıtıyor. 4 kişilik bir aileye 8 kilo et düşüyor. -Bütün gıda ürünleri organik. Bu nedenle tavuk çiftliği kurmak yasak. Hormon kullanmaya kesinlikle izin yok. -Aile içi şiddet yok. -Kadın ya da erkek birbirlerine verdikleri en ufacık bir zararda beş yıl hapis cezasına çarptırılıyor. -Tıp alanında dünyada ilk sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebiliyorlar. -Boşanma yok. Çünkü evlenmiyorlar. Paylaşılacak ev, mal, mülk yok. -Elektrik, su ücretsiz. Fakat limiti aşarsanız çok az miktar ödeme yapıyorsunuz. -Bir sokak hayvanına zarar verirseniz ya da izinsiz ağaç keserseniz çok büyük ceza alıyorsunuz. -Para kazanma derdi, ekonomik rekabet olmadığı için hiç bir yerde reklam panosu yok. -Altı saat çalışma süresi var. İnsanlar ailelerine, sosyal hayatlarına çok önem veriyor. Dans, müzik ve eğlence hayatın büyük bir anlamı. -Bütün eğlence mekanları devlete ait. Eğlenceler 365 gün, 24 saat aralıksız devam ediyor. -Küba sokakları rengarenk arabalarla dolu. -En yüksek araba fiyatı 100 Euro. -Küba kapılarını dünyaya açalı henüz bir kaç sene oldu. -Küba’da Atatürk’ü tanımayan hiç kimse yok. -Ülkenin suç oranı neredeyse yok. Yılda bir ya da iki kere hırsızlık oluyor. -Küba’ya elinizi kolunuzu sallaya sallaya gidip ev alamazsınız. Ancak oradan biriyle evlenme şartı var. -Kübalı biriyle de evlenirken başlık parasını ödüyorsunuz. Çünkü devlet size “Ben 7 yaşına kadar baktım. Her gün 1 litre süt verdim. Bunları ödemen gerekiyor” diyormuş. Oralı birileriyle evleneceksiniz duyurulur. Ya çok seversin ya hiç sevmezsin Küba’yı ya çok seversiniz, ya da hiç sevmezsiniz. Arası olmayan bir yer. Ama yaşamak gerek. Görmek gerek. Özelliklerini yitirmeden, bir ülkenin boyunduruğu altına girmeden, Amerika el koymadan yaşamanız gerek. Şiddetle tavsiye ederim. Film platosu gibi Küba’da sürekli şu hisse kapılıyorsunuz: Sanki bir film platosu içindeyim. Şehir, sokaklar, insanlar, sakinlik, danslar, gülüşmeler, olan biten, turistler, gelenler gidenler. Sizde bıraktığı hiç ise “Bir film çekiliyor” siz de bu film karesinin her anını görüntülemek istiyorsunuz. O kadar renkli ve güzel. O kadar düşündürücü. O kadar kendi gibi organik. O kadar sahici. Küba’nın her köşesinde Che Guevara ve Fidel’in ruhu dolaşıyor. Her köşesinde onların mücadeleci ruhu hissediliyor. Eğer yolunuz Küba’ya düşerse kendinizi bırakın. Mücadeleci ruhunuz ile Küba sokaklarını özgürce arşınlayın. Başka hiç bir düşünceye de fırsat vermeyin. İnternetsiz hayat, o ne rahat! Uzun zamandır “İnternet yüzünden bu kadar mutsuz ve de tutsağız” diye sayıklıyordum. Çünkü internet yani sosyal medya yokken hepimiz çok özgürdür. Ve deliler gibi eğleniyorduk. Masadan bir kişi bile bir başka bir ile ilgilenmez eğlenceye dahil olurdu. Ya da sizi her an biri gizliden gizliye çekecek ya da o bir başka şey çekerken görüntüsüne takılacaksınız gibi dertleriniz yoktu. Şimdi ise bunların hepsi ve daha da fazlası mevcut. Ama Küba’da işte bunlardan önceki hayatımız vardı. Gözümün önünde hatta anımdaydı. Çünkü telefonu yalnızca fotoğraf çekmek için kullanıyorduk. Sosyal medyaya girip her an ne olmuş duygusu, ya da kim ne paylaşmış gibi dertler yoktu. Döndükten sonra anladım ki, bu duygu çok güzel. Hem de fena. Sırf bu nedenle bile yaşanır Küba’da… Gizlilik kararı Malumunuz yazılara beş günlük bir ara vermiştim. Tam bu ara bitti haydi “Bismillah” diyerek bilgisayarım başına oturdum. İlk iş e-maillerim bakmak tabii. İlk e-mail de Necati Şaşmaz’dan düşüverdi. Hem Pana Film’den hem de Necati Şaşmaz’ın kendi özel mail adresinden gizlilik kararı dilekçesi gönderildi. Oysa ki, “Tam da bir erkeğin karısından istediği 10 milyonluk” maddi-manevi tazminat hakkında bir iki kelam edecektim. Duyduklarım, fısıltılar derken olanı bir değerlendirme yapacaktım ben Küba yollarda uçaklarda dolanırken hızlıdan bir karar çıkartılmış. Ne diyelim hayırlısı olsun. Bakalım bundan sonra neler yaşanacak.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR