Annelik, iş hayatı, sosyal sorumluluk projeleri, evlilik, yoga, kişisel gelişim, kurs ve seminerler derken Berrin Zorlu hayatı doyasıya yaşıyor. Bu kadar koşuşturmanın içerisinde kendine yeni uğraşlar bulmaktan çekinmiyor. Örneğin planlarının ilk sırasında İspanyolca öğrenmek var... Berrin Hanım, çocukluğundan beri deri işiyle de yakından ilgileniyor. Berrin Zorlu ile model tasarımı, seçimi ve üretiminde söz sahibi olduğu Kırcılar Deri'de buluşup hayatı konuştuk.
Röportaj: Aybala ÇALIŞKAN
Fotoğraflar: Onur AYDIN
Sizi cemiyet dergilerinden ve davetlerden tanıyoruz. Berrin Zorlu’yu bize anlatır mısınız? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Ne üzerine eğitim aldınız?
Bursa’da ailemin ilk çocuğu olarak doğdum. Ruh ikizim olduğuna inandığım benden küçük bir erkek kardeşim var. Senelerdir deri sektöründe birlikte çalışıyoruz... Çocukluğum ve gençliğim boyunca ailemizde hep birlik, beraberlik, insan ve çocuk sevgisi, yardımseverlik, dürüstlük, çalışkanlık, topluma faydalı olmak, üretmek gibi değerlere çok önem verilirdi. Bunların hayatımda büyük etkisi oldu… Çok keyifli ve mutlu bir çocukluk geçirdim. Çocukluk arkadaşlarımla hala devam eden dostluklarımız var. Bunun büyük bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Eski dostlarımla vakit geçirmek bana inanılmaz keyif veriyor... Çok çalışkan bir öğrenciydim ve haliyle üniversite sınavlarında oldukça iddialıydım... Boğaziçi Üniversitesi Halkla İlişkiler-Psikolojik Danışmanlık bölümünü kazandığımı öğrendiğimde eşimle yeni tanışmıştık, bu nedenle İstanbul’a gelmekten vazgeçtim. O 27, ben 19 yaşımızdayken evlendik. İlk oğlum doğduktan sonra, eşimin ve annemin destekleriyle Uludağ Üniversitesi İşletme bölümünü bitirdim. Büyük oğlum Berkun 5 yaşına geldikten sonra İstanbul’a taşındık. Küçük oğlum Zeki burada dünyaya geldi. Şu an küçük oğlum 14, büyüğü 20 yaşında. İkisiyle de inanılmaz gurur duyuyorum...
Zorlu Holding bünyesinde bir göreviniz var mı? Varsa görevinizden bahseder misiniz?
1999 yılından beri Mehmet Zorlu Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütüyorum. Zorlu Grubu’nun kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda topluma değer katmak üzerine kurulu. Bu anlayışla Mehmet Zorlu Vakfı çatısı altında sosyal sorumluluk çalışmaları yürütülüyor, toplumsal gelişime katkı sağlayacak sürdürülebilir ve uzun soluklu projeler hayata geçiriliyor. Vakfın çalışmaları 15 yıldan bu yana eğitim, kültür-sanat, sağlık ve sosyal yardımlaşma alanlarında devam ediyor.
Evlilikten kaç sene sonra anne oldunuz? Kaç çocuğunuz var? Anne olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Evlendikten 1 sene sonra anne oldum ve anneliğin hamilelik de dahil olmak üzere her anının mucize olduğunu düşünüyorum. İki oğlumuz var. Büyük oğlum Berkun fiziken bana, karakter olarak da babasına benziyor. Küçük oğlum Zeki de tam tersi... Şahane bir adalet sağlanmış yani ailemizde. Şu an küçük oğlum 14, büyüğü 20 yaşında. İkisiyle de inanılmaz gurur duyuyorum... Annelik her kadının hayatında büyük değişimlere yol açıyor diye düşünüyorum. Doğal olarak beni de değiştirdi. Kendimi bildim bileli çocukları çok severdim ama insanın kendi çocuklarının olması başka bir duygu. Anne olduktan sonra sorumluluklarım arttı, daha fazla duygusallaştım. Onların sevgisi, verdikleri enerji ile kendimi daha mutlu ve güçlü hissediyorum.
Sosyal sorumluluk projelerine destek oluyor musunuz? Bağlı bulunduğunuz ve aktif olarak çalıştığınız dernekler var mı?
Her insanın parçası olduğu toplum için bir şeyler yapması gerektiğine inanıyorum. Gelecek kuşaklara daha yaşanabilir, daha mutlu, daha yeşil bir dünya bırakmak için çalışmak gerekiyor. Maddi ve manevi gönüllülük prensibi ile... Bizim çocuklarımızı bizlere göre daha zor günler bekliyor. Hızla değişen, hızla tüketen, değerlerin yitirilme riski olan bir dünyadayız. Böyle bakınca, değerlere sahip çıkmak, onları korumak ve çocuklarımıza, gelecek nesillere güvenle bırakabilmek gerçekten çok önemli... Öncelikle evlatlarımı kendilerine, ailelerine, ülkemize değer katacak bireyler olarak yetiştirmeyi görev bildim... Bu prensibi sadece çekirdek ailem için değil, değebildiğim tüm toplumsal alanlar için de benimsedim... Bu paralelde Mehmet Zorlu Vakfı başta olmak üzere görev aldığım tüm vakıf ve dernek çalışmaları benim için çok değerli... Mehmet Zorlu Vakfı başkanlık görevimin yanı sıra birçok derneğe ve sosyal sorumluluk projesine de destek veriyorum elimden geldiğince. Erken doğan bebeklerin yaşama tutunmalarını sağlamak amacıyla kurulan ERDODER’in Mardin Komitesi’nde görev aldım en son. Mardin Devlet Hastanesi’ne yeni doğan ünitesi yaptırarak bölgedeki erken doğan bebeklerin yaşama tutunmalarına vesile olmaya çalışıyoruz. Hatta geçtiğimiz 23 Nisan’da açılışını gerçekleştirdik. Epos7 ve Alzheimer Derneği’yle Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde gerçekleştirmeyi planladığımız gösterilerle ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Tüm bunlar bana inanılmaz coşku ve heyecan veriyor...
Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde çocuklar için neler yapılıyor?
Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi ilk sezonunda çocuklar için Broadway müzikalleri de dahil olmak üzere pek çok etkinliğe ev sahipliği yaptı. Bunlar arasında ‘Cats’ müzikali yetişkinlerin olduğu kadar çocukların da heyecanla beklediği ve çok ilgi gösterdiği örneklerden biri oldu. Buna ek olarak Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından bir sosyal sorumluluk projesi olarak hazırlanan Kibritçi Kız Müzikali yıl boyunca ücretsiz olarak sahnelendi. Yeni sezonda da tüm dünyanın hayranlıkla izlediği Disney'in dünyaca ünlü ‘Güzel ve Çirkin’i ve ‘Operadaki Hayalet’ müzikallerini yediden yetmişe herkes ilgiyle izleyecek diye düşünüyorum.
Yakın zamanda sizi Er-Do-Der’in Mardin’de düzenlediği etkinlikte rastladık? Mardin geziniz nasıl geçti? Ne amaçla orada bulundunuz? Mardin’de ayrıca kiliseye giderek mum yakmıştınız. Dileğinizi hatırlıyor musunuz?
ERDODER, erken doğan bebeklerin yaşama tutunmalarını sağlamak amacıyla kurulan bir dernek. Ben de elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Açılış için Mardin’e gittiğimde yeni doğan bakım ünitesinin inanılmaz donanımlı, profesyonel bir ünite olduğunu görmek beni çok mutlu etti. Yaşadığım sürpriz ise ünitenin adını Berrin-Olgun Zorlu koymuş olmaları oldu. İsmi gördüğümde, hem şaşırdım, hem de bu ünitenin bölgedeki erken doğan bebeklerin yaşama tutunmalarına vesile olacağını, birçok yavrumuzu hayata kazandıracağını düşünerek çok mutlu oldum. Mardin’de mum yaktığımda tüm ailemiz için sağlık diledim ve Allah’a hepimizi güzelliklerle terbiye etmesi için dua ettim.
Eşiniz Olgun Zorlu yoğun bir iş temposunda çalışıyor. Bir eş olarak Olgun Bey’e nasıl yardımcı oluyorsunuz? Eşinizi işkolik olarak tanımlayabilir misiniz?
Olgun Bey’i işkolik olarak tanımlamak doğru olmaz diye düşünüyorum. İş ve ev hayatı arasında çok güzel bir denge kurmuştur. Eve asla iş taşımaz.
Pazar günleri genelde aileler bir aradadır. Zorlu Ailesi’nin Pazar günleri nasıl geçiyor?
Hafta içleri hepimiz çok yoğun olduğumuz için özellikle Pazar günlerini ailecek beraber geçirmeye çok önem veriyoruz. Hep birlikte uzun uzun kahvaltılar yaparız… Dördümüz keyifli yemekler yeriz. Sonrasında sinema ritüelimiz vardır... Aile büyükleri Bursa’da yaşadığı için düzenli aralıklarla onları ziyarete gideriz... Çocuklarla birlikte golf oynamak, uzun yürüyüşlere çıkmak, fitness salonunda birlikte çalışmaktan büyük keyif alırız.
Sık sık seyahat eder misiniz? En son nereye seyahat ettiniz? Seyahatlerde yaşadığınız güzel bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Çocuklar tatilde olduğu zaman ailecek en büyük keyfimiz seyahat etmektir. Seyahat etmekten de, seyahat planları yapmaktan da çok keyif alırım. Tüm programları bizzat kendim yaparım. Hep birlikte otururuz dünya haritasının karşısına ve artılarıyla eksileriyle nereye gitmek istediğimize oy birliğiyle karar veririz. Seyahatlerin kültürel, sosyal ve coğrafi yönlerden doyurucu olmasına dikkat ederiz. Sadece alışveriş ya da sadece dinlenme odaklı tatiller bana göre değildir. Daha gitmeden her türlü şehir turları, müze gezileri, keyifli sohbet ve yemekler için restoranlar belirlenmiş olur. Çocuklar büyüdükçe ilgi alanları da değiştiğinden tatil programlarının detayları da değişim gösteriyor... Ice Hotel, Afrika’da safari gibi daha ilginç tercihleri olabiliyor... Çocuklarla geçirdiğimiz her an çok değerli. Ailecek doğayı da çok seviyoruz. Bu nedenle, geçtiğimiz yaz çıktığımız safari turu sanıyorum hepimizin belleğinde ayrı bir yer edindi. Görme şansına sahip olduğumuz farklı farklı hayvanlar, bitkiler, her türlü doğa güzelliği çok çok etkileyiciydi. Bu deneyimi eşim ve çocuklarımla paylaşabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Giyim kuşam konusunda profesyonel yardım alıyor musunuz? Giyim tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Her kadın için alışveriş bir tutkudur diyebiliriz. Sizin alışverişleriniz nasıl geçiyor? Marka bağımlılığınız var mı?
Bir kadının güzel olmak için süslenmesine gerek yoktur, mutlu olması en önemli şeydir, diye düşünüyorum. Bu nedenle ben modadan ziyade zamana bağlı olmayan şıklığa inanırım. Şıklık “çabasız güzel olma” halidir, bütünsel bir varoluş biçimidir bence. Ruh ve bedenin bütünsel harmonisi zaten her zaman her göze hoş gözükür... Şıklık içinde kendini rahat hissettiğin, kıyafetin bireyin önüne geçmediği, seninle bir olduğu durumdur. Bu nedenle moda olan öğelerden sadece beni heyecanlandıran parçaları alıp yine kendi genel stilimle tamamlarım. Marka bağlılığım yoktur. Giyimde bütünselliğe inanırım. Kıyafetim, saçım, makyajım ruh halim ve içinde bulunacağım mekanla, tamamıyla uyum içinde olmalıdır.
Gelecek konusunda kaygılarınız var mı?
Eskiden olsa “Evet, herkes gibi, gelecekte neler olacak diye sürekli endişe içindeyim” diye cevaplardım fakat artık kaygı duymuyorum. Geleceğe karşı sonsuz bir teslimiyet içindeyim, iyisiyle kötüsüyle her şeye razıyım. Bu da bana müthiş bir huzur veriyor...
Mutlu bir evlilik, güzel çocuklar ve rahat bir rahat… Dışarıdan bakıldığında harika bir yaşamınız var. Buz dağının görünmeyen kısmında neler yaşıyorsunuz? ‘Hayat bazen çok zor’ dediğiniz anlar oluyor mu?
Çocuklarımı tamamen kendim büyüttüm, annemden başka kimseye bırakamadım. Her anne gibi “çocuk büyütmek çok zor” dediğim zamanlar mutlaka olmuştur... Hepimizin zihnimizin etkisi altında olduğumuzu düşünüyorum. Kafamızın içinde konuşan ve hikayeler yazan bir ses var ve biz ona inanıyoruz... Kendimizi endişelerle, korkularla mutsuz ediyoruz... Bu yaşımda farkındayım ki hayattaki en büyük sır “şimdi”de olabilmek, anı doyasıya yaşayabilmek, sevgi enerjisiyle mutlu olmaktır...
Kırcılar Deri’nin tarihçesinden bahsedebilir misiniz? Kırcılar Deri’de satılan ürünlerde tasarım konusunda imzanız var mı?
Kırcılar Deri’nin başarı hikâyesi, Ali Kırcı’nın 1942 yılında Bulgaristan'dan bir el çantasıyla Türkiye'ye göç etmesiyle başlıyor. Ali Kırcı, uzun yıllar terzilik yaparak evini geçindiriyor. Oğulları Mustafa Kırcı ve Hasan Kırcı da okuldan kalan boş zamanlarında babalarının terzi dükkânında çırak olarak çalışıyor. Aile, 1955 yılında diktikleri “gocuk” ile Anadolu piyasasında adından söz ettirmeye başlıyor. Mustafa Kırcı ve Hasan Kırcı, 1968 yılında babaları Ali Kırcı'nın da desteğiyle Kırcılar Deri’yi kuruyor. Kırcılar Deri, 1972 senesinde Hamburg polisinin ceketlerini dikerek, daha sonra özellikle Almanya, İsveç ve İngiltere'ye ürünlerini pazarlayarak Avrupa'da iyice tanınan bir marka oluyor. 1983’te ise Bursa Heykel’de açılan ilk mağazası ile iç piyasada da kalitesinden söz ettirmeye başlıyor. Ardından İstanbul Zeytinburnu’nda, İzmir Selçuk’ta açılan mağazalarla ulusal bir zincir hale gelmeye başlıyor. Bu arada sürekli değişen dünya dinamiklerini yakından takip eden firma, ürünlerinin Rusya pazarında da rağbet görmeye başlamasıyla üretim kapasitesini de on kat arttırıyor. Aynı şekilde Amerika pazarına yönelik koleksiyonlar da tasarlıyor. 2000’li yıllarda ise çok daha hızlı bir sürece girerek, İstanbul, Kuşadası, Antalya, Side, Kemer, Göynük, Alanya, Dubai, Marmaris’te birçok mağaza açıyor. Türkiye’ye her sene giren 30 milyon turistin 2.5 milyonu bizim mağazalarımıza girer... Kırcılar Interstore Zeytinburnu mağazasında her millete ayrı kat vardır. Rus ve Arap turistlere daha gösterişli modeller, Japon turistlere kendi fiziksel özelliklerine göre dar ve kısa kalıplı modeller, iç piyasa müşterilerimize ise sürekli yenilenen bir koleksiyon sunuyoruz. Kırcılar olarak, Pierre Cardin markasının deri lisansörüyüz. Koleksiyon tasarım sorumluluğu, bana ait. Model tasarımı, seçimi ve üretimi ile doğrudan ben ilgileniyorum.
Kişisel gelişim adına neler yapıyorsunuz? Ruhunuzu arındırmak için her gün yaptığınız ritüeller var mıdır?
Ben bu dünyaya öğrenmek, kendimizi geliştirmek ve mutlu olmak için geldiğimize inanıyorum... En büyük aşkım öğrenmek diyebilirim. Bu nedenle kitaplarım benim için vazgeçilmezdir... Her gittiğim yere yanımda mutlaka kitap taşırım ki boş vaktim olursa değerlendirebileyim... Her zaman yapılacak yeni bir şeylerim vardır. Boş durmayı hiç sevmem, üretmeye paylaşmaya bayılırım. Kendimi geliştirmek için sürekli yeni kurslar, seminerler, workshoplar araştırırım. Yoga eğitmenliğim, transformal nefes terapisine ilgim var. Bu gibi konularda sürekli yeni bir sertifika programı, kurs, seminerle karşılaşıyorum... Vippasana Kampı, Swet Semineri, Zihin Bilim Programı, Kundalini yoga ve nefes terapisi eğitmenliği bu seneki projelerim arasında... İspanyolca öğrenmek de bu seneki planlarımın ilk sıralarında... Formumu korumak ve ruhumu arındırmak için benim de herkes gibi belli ritüellerim var. Sağlıklı beslenmeye dikkat ederim. Bir ara çok uzun süre kendimi çiğ beslenmeye zorlamıştım fakat şimdilerde aşırı çabayla sıkı diyetlere, detokslara gerek olmadığına inanıyorum... Buradaki sır bedeni dinlemeyi öğrenebilmek diye düşünüyorum: Acıkınca yemek yemek, uyku gelince uyumak, yorulunca dinlenmek… Gerisi kendiliğinden kolaylıkla geliyor zaten... Her sabah mutlaka yoga ve pilates yaparım. Tibetin Gençlik Pınarı hareketlerim her sabah olmazsa olmazımdır... Hafta sonları daha çok yürüyüş, bisiklet gibi kardiyo tipi sporlara ağırlık veririm. Bunlara ek olarak, power plate ve trambolin de yapıyorum. Yakın çevremdekiler ve dostlarım sık sık spor bağımlısı olduğumu söyler.