Özdeşleşmeyi oyunculuğun temeline koyup, oyunculardan ‘inanılabilir gerçekler’ peşinde olmalarını, bir karakteri canlandırırken sahneye kendi kişiliklerini de taşımalarını isteyen Constantin Stanislavsky’nin oyunculuk metodunu okurken Beren Saat gelip oturdu karşıma!


Bir süredir eşi Kenan Doğulu’yla boşanacakları yazılıp çizilen, Instagram paylaşımlarından ‘ruhunun’ MR’ı çekilmeye çalışılan Beren Saat’in durumuyla ilgili en ilginç iddiayı Habertürk’te sevgili Esin Övet ortaya attı geçen hafta... “Acaba Beren Saat, Netflix için çekeceği dizideki rolüne mi çalışıyor? Olur mu olur? Neden olmasın. Çünkü o dizide bilindiği gibi şizofren bir kadını canlandıracak. Bir oyuncu için harika çalışma taktiği. Olabilir mi? Olabilir. Ama insan evliliği üzerinden böyle bir test ve çalışma yapar mı?”


“Oyunculuğa bayılıyorum, hayatın kendisinden daha gerçek...” diyen Oscar Wilde bu satırları okusa kıs kıs gülerdi eminim...

KARAKTER OYUNCUYA SAHİP OLUYOR

Performans sanatçısı, oyun yazarı ve akademisyen Deborah Margolin’in, gerçek benliğiyle canlandırdığı karakter arasında kalıp acı çektiğini okumuştum. Margolin durumunu şöyle anlatıyordu: “Karakterim ağlıyorsa ben de ağlıyordum. O mutsuzsa ben de mutsuzdum. O hayatının içine sıkıştığında ben de öyle hissediyordum. Karakterimle aramdaki bu bağ tiyatrodaki arkadaşlarımı benden uzaklaştırdı. Çok depresif bir dönemdi...”


Geçenlerde Elif Key, Hürriyet’te ‘Beren Saat’in Suçu Ne?’ başlıklı yazısında “Her rolüyle bambaşka kadınlara bürüne bürüne gerçek, istediği Beren’i yaratıyordu... Canı yandıkça mesafe koymayı hep karakterleriyle beraber yaşayıp öğreniyordu...” diye yazmıştı yıllar önce bir röportaj vesilesiyle bir araya geldiği Beren için.


Önceki gün Instagram’da, ‘geçmişle geleceğin, ruhsal olanla gerçek olanın, keşifle dönüşümün iç içe geçtiği’ yeni dizisi Atiye’nin kadrosundaki Mehmet Günsür, Metin Akdülger ve Melisa Şenolsun’la birlikte ağız dolusu güldüğü bir fotoğrafını paylaşıp altında da “Çok heyecanlıyım” yazan Beren Saat, ‘yeni rolüne evliliği üzerinden bir testle mi hazırlanıyor’ yoksa ‘her rolüyle bambaşka kadınlara bürüne bürüne gerçek, istediği Beren’i mi yaratıyor’ bilmiyor... Ama beyninde bir şeylerin biz fanilerden farklı çalıştığına eminim. Doğrusu bunu da ben değil Kanada’da McMaster Üniversitesi’nden Dr. Steven Brown söylüyor: “Oyunculuk yaparken kendi benliğini bastırıyorsun. Canlandırdığın karakter sana sahip oluyor!”

OYUNARKEN BEYİN FARKLILAŞIYOR




Dr. Brown ve meslektaşları oyuncuların bir karakteri canlandırırken beyin fonksiyonlarının değişip değişmediğini anlamak için bir deney yapmışlar. ‘Metot oyunculuğu’ eğitimi alan 15 oyuncuya, MR cihazındayken “Davet edilmediğiniz bir partiye gider misiniz?”, “Aşık olduğunuzu ailenize söyler misiniz?” gibi sorular sormuşlar. Oyuncuların sorulara dört farklı şekilde düşünerek cevap vermeleri istenmiş. Oyuncular sorulara önce kendileri olarak kendi bakış açılarından, sonra kendi yaşıtları olan bir tanıdıklarının bakış açısından, yine kendileri olarak ama bu kez Britanya aksanıyla (çünkü oyuncular Kanadalı:) ve son olarak da Romeo-Jülieyt oyunundan Romeo ya da Jüliyet olarak cevap vermiş.


Bu arada oyunculara cevap vermeden önce Romeo ya da Jüliyet karakterine girmeleri için oyundan sahneler okumaları için süre verilrdiğini de belirteyim.


Testin sonucunda oyuncuların, canlandırdıkları karaktere büründüklerinde beyin fonksiyonlarının değiştiği ortaya çıkmış. Oyuncuların kendileri olarak cevap verirken, beden işlevlerinin düzenlenmesinden duyguların düzenlenmesine, empatiden sezgilere, stresle mücadeleden duyguları ifade edebilmeye birçok işi organize eden beynin ön farkındalıkla ilgili ‘preforntal korteks’ denilen bölümündeki aktivitelerin düştüğü gözlenmiş. Canlandırdıkları ‘karakterdeyken’ verdikleri cevaplarda kişinin hafıza ve kendilerine ait düşünceleri taşıyan beynin bilinçle ilgili ‘precuneus’ adlı bölgesinde faaliyetlerin arttığı gözlemlenmiş.


Dr. Steven Brown, oyuncuların roldeyken bir noktaya kadar kendilerini kaybettiklerini ve bilinçlerini bölmek zorunda olduklarını söylüyor: “Bir yandan kendilerini izlerken bir yandan da oynadıkları karakterde olmaları gerekiyor...”


Oyuncuların bir karakterin içindeyken sorulara ‘ben’ diye cevap verdiklerini de ekliyor.

"AH BE EVLADIM OYNASANA"

Daniel Day-Lewis'ten Christan Bale'e birçok yıldızın rollerine hazırlanırken fiziksel ve ruhsal dönüşümlerden geçtiğiyle ilgili bir dolu öykü var Hollywood'da!


Oyunculukla ilgili benim en sevdiğim öykü ise 1976 tarihli Marathon Man filminin setinde Sir Laurence Oliver ile Dustin Hoffman arasında geçen sohbet. Hoffman bir gün sete kan ter içinde geldiğinde Oliver, “Ne oldu sana?” diye sormuş. Dustin Hoffman, “Bugün çekeceğimiz sahnede oynadığım karakter bitkin olmalıydı. Ben de rolü daha inandırıcı kılmak için birkaç gündür uyumuyorum” deyince Sir Oliver, ona bakıp, “Ah be evladım, neden o karakter olmaya çalışıyorsun, sadece oynamayı denesene” demiş.


Beren Saat, “Ayak bastığım en karanlık doğum günüm...” cümlesini de içinde barındıran uzun bir metinle birlikte paylaştığı, dedikoduların çıkmasına neden olan, Instagram post’unun üstünden onlarca yazı ve tam bir ay geçtikten sonra dün, ‘boşanma’ iddialarını yalanladı! Yeni dizisindeki oyuncu arkadaşlarıyla ağız dolusu güldüğü fotoğrafın basına servis edilmesinin üzerinden daha 48 saat geçmemişti...


Esin’in yazdığı gibi bütün o ‘tuhaf mesajlı’ paylaşımlar yeni dizisinde canlandıracağı karaktere hazırlığın yansımaları mıydı?


Bilim insanları bile oyuncuların bir karakteri canlandırırken beyin fonksiyonlarının değiştiğini söylediği bir dönemde bu doğru olabilir mi?


Bence bütün roller içinde en zoru kendimizi oynamak! Başımızı suyun üzerinde tutmak için ne kadar çabalarsak çabalayalım hayat boyumuzu aşıyor işte...


Sahnede de gerçek hayatta da asla olmayacağımız biriymiş gibi olmaya çalışmamak gerek. Sadece rolümüzü oynamaya çalışmak yeter de artar bile...


Sir Laurence Oliver, Beren’in son bir ayda verdiği mücadeleyi görse eminim Dustin Hoffman’a söylediğini söylerdi: “Ah be evladım, sadece oynamayı denesene...”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR