Lisedeyim. Ayna karşısında saçlarımı bir o yana bir bu yana yatırıyorum olmuyor, geriye tarıyorum. Koşa koşa gidiyorum okula, merdivenleri üçer beşer çıkıyorum. Sınıftayım. Hangi dersteyiz bilmiyorum. Hocanın ağzı açılıp kapanıyor, bir şeyler anlatıyor. Ben birkaç sıra ötemdeki bir çift yeşil gözün içinde kayboluyorum. Zaman 80’lerin ikinci yarısı. İstanbul’da artık adıyla müsemma ‘ruhu’nun yerinde yeller esen bir semtte, dünyanın merkezindeyim. Hep duyup da ne menem bir şey olduğunu hiç bilmediğim bir duygunun gözlerinin içine bakıyorum boş boş. O benimle, her Allah’ın günü başka bir hal alan şapşallığımla alay ediyor. Biyolojiyi, tarihi, fiziği, matematiği bir yana bırakmış harıl harıl ‘aşk’ çalışıyorum... El yordamıyla bir kadının saçları, gözleri, elleri, dudakları, gülüşü, ‘bir mısra gibi ağzı’ nasıl sevilir öğreniyorum. ‘Mavi gözlü bir dev’le bir ‘Minik Serçe’ hocalarım...
Ne ümitler yaşlandı
Mavi Gözlü Dev’, “Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey...” diyor, Minik Serçe “Ne ümitler yaşlandı gel zaman git zaman...” diye cevap veriyor. Kalbim bir çift yeşil gözün uydusu olmuş dönüyor da dönüyor ama o gözlerin beni gördüğü yok! Aşk dersinde daha ilk sınavdan bütünlemeye kalıyorum. Zavallı Sisifos’tan beter durumum. Onun binbir zahmetle zirveye çıkardığı kaya gerisin geriye aşağıya yuvarlanıyor, ben göğün yedi kat üstünden aşağıya düşüyorum. Altı üstü 15 yaşındayım! Minik Serçe’nin kanatlarına tutunuyorum sürüne sürüne: “Sen de bilirsin hiçbir acı sonsuza dek sürmez/ Hatta her an yeniden sevebilirim...” Mavi Gözlü Dev’e yaslıyorum sırtımı yeniden doğrulmak için: “Maziye karıştı sevda yeminim/ Bir anda unuttum seni eminim/ Kalbimde kalbine yok bile kinim/ Bence sen de herkes gibisin...”
Hatırlamaktan yoruluyor
Önceki gece Sezen Aksu’nun yeni albümü ‘Biraz Pop Biraz Sezen’i dinlerken lisede, okulun bahçesindeki paslı potanın altında, daha önce hiç tatmadığım aşk acısını oburca kaşıkladığım günlere gittim... İnsan yağmurlu bir kış gecesi, 40’lı yaşlarının ortasında, uzak, çok uzak galaksiler kadar uzak, güneşli gençliğine bakarken ‘hatırlamaktan yoruluyor’ sevgili Minik Serçe’nin de dediği gibi... Keşke o hep Minik Serçe, ben 15’imde kalabilseydim ama olmuyor işte ‘hayattayken arafta’ yürüyüp duruyorsun. Öyle sana rehberlik edecek, sonra da bir köşede seni ‘hayallerinin kadını Beatrice’in ellerine bırakacak bir Virgil de yok yanında üstelik! Dante’nin hesabıyla yolun yarısını geçmiş, bir başına, arafın orta yerinde cehenneme yuvarlanmamak için şarkılara tutunmaya çalışıyorsun!
Son bakışta kalan gözler
Son günlerde etrafımızda nadiren meydana gelen güzel şeylere hasretimden olsa gerek çevremdeki herkesin ‘öve öve bitiremediği’ Sezen Aksu’nun albümüne uçurumdan düşerken tutunulan o kuru dala sarılır gibi sarıldım... Albümdeki şarkılar birer birer geçip giderken kulaklarımda hep bir ‘yapaylık’ çınlayıp durdu nedense... Hesaplı kitaplı sözler, nabza göre şerbetler gibiydi sanki. Artık Sezen mi ‘âşık olamıyor’ yoksa ben mi ‘aşkta profesyonelleştim’ bilmiyorum. ‘Son bakışta kalan’ gözlerin ardından “Amman aman” diye yanık yanık bağıran Sezen değil de otomatiğe bağlamış bir ‘yapay zekâ’ şarkıları söylüyormuş gibi geldi bana! Belki de albümü çift kaset çalarlı bir teypten değil de ‘iTunes’tan dinlediğimdendir... Kimbilir... Albüm adının hakkını veriyor ‘biraz pop biraz Sezen’! Ama ben “bir hayat daha olmalı der gibi...” daha az pop daha çok Sezen beklerdim!