Bodrum'da deniz kenarında otururken, arkadaşım Erkan geliyor ve diyor ki, "Seni enterasan biriyle tanıştırayım mı?" İşte, duymaktan en keyif aldığım soru.
"Hemen" diyorum.
Tunçay Yurtsever (84) bundan 15 yıl önce Gökçebel mevkiine yerleşmiş. Yaz ayları eğlenceli ve hareketli geçiyormuş ancak kış geldi mi bir tek insana hasret...
Yurtsever, can sıkıntısından çakıl taşı ve boncuklarla çalışmalar yapmaya başlamış. Sonra daha küçük bir malzemenin peşine düşmüş ve toplu iğneyi keşfetmiş. Onları boyamaya başlamış ve ortaya çoğu üç boyutlu resimler, heykeller çıkmış.
Tunçay Bey bu tür bir çalışmanın dünyada ilk olduğunu söylüyor. 2004'ten bu yana çok sayıda sergiye katılmış. İşin tuhaf yanı, eserlerine satılmasın diye çok yüksek fiyat koyuyor sonra da onları kendi istediği yere bağışlıyormuş. Evinin üst katı atölye ve burayı gezdirmekten büyük keyif alıyor. Eğer yolunuz Bodrum'a düşerse Moon Beach'in hemen bitişiğinde oturan Tunçay Bey'i mutlaka ziyaret edin. Hem bir çayını için hem de can sıkıntısından gelen bu benzersiz yaratıcılığın önünde şapka çıkartın...
Bu sorulara yanıtın var mı?
KİŞİSEL gelişimcilere ve kitaplarına mesafeli olmakla birlikte Elmas Genç bu alandaki istisnalarımdan biri. Daha önce ‘Parmak İzi'ni okumuştum şimdi ‘El İzi' kitabını. Kendinle yüzleştiren kitapları seviyorum. Genç, öyle yerinde sorular sormuş ki, kendinden kaçamıyorsun.
Cevaplamakta zorlandığım ve aslında daha önce üzerinde hiç düşünmediğim sorular bunlar...
Örneğin:
-Etrafında bakış açını genişleten kimler var?
-Neye razı oluyorsun?
-Nelerden, ne için vazgeçtin?
-Rahatlık, konfor, huzur anlayışını bir kenara koyabilsen, hikayen nasıl değişir?
-Bir ağaç yapraklarını dökerken hayatına küsmüyor, vakti gelince yeniden yeşeriyor. Peki sen?
-Bitişlerde üstünü çizmemek için, başlangıçlarda hangi değerlerin altını çizmelisin?
Sordukça sormuş Genç. Bense 2 gecedir elimde kağıt kalem oturup bu sorulara yanıt arıyorum. Kendimizin aslında ‘sandığımız kişi' olmadığını görmek kadar sarsıcı bir ruh hali yok...
Kitaptan çok sevdiğim bir cümle daha alıntılayıp gerisini ‘El İzi'ni okuyanlara- okuyacaklara bırakayım:
"Okumadan bilmek, çabalamadan elde etmek, sevmeden sevişmek, çiğnemeden yutmak istiyoruz. Sonuç, tatminsizlik. Sonuç, çatışma. Sonuç, geldiğimiz bugün..."
İyiliğe niyetlen, iyiler bulur seni
PAZAR günü evimde oturuyorum. Uzaklardan bir yerden bir yardım çığlığı geliyor kulağıma. Çıkıyorum bahçeye, başlıyorum aramaya. Komşularım, sesi ve nereden geldiğini değil de, benim ne aradığımı merak ediyor. Yavru kedi bir ağacın tepesinde kalmış çığlık çığlığa yardım istiyor oysaki...
Haber bültenlerinde görüyorum bazen, itfaiye çağırıyorsun gelip kurtarıyor. Kamera filan yok etrafta, bununla uğraşmazlar şimdi diye düşünüyorum ama yine de şansımı bir deneyeyim diye Üsküdar İtfaiyesi'nin telefonunu çeviriyorum. "Bir yavru kedi kaldı ağaçta, yardım edebilir misiniz' diye soruyorum. 15 dakika sonra bahçede 3 kişilik ‘kurtarma timi'.
MERDİVEN YETİŞMEDİ AMA...
Battaniye istiyorlar çünkü kedi o panikle kendini aşağı atabilir ve bahçenin demirlerine saplanabilirmiş. Bu hiç aklıma gelmemişti. Demirlere battaniye seriyoruz ve itfaiye erlerinden en genci alıyor yavru kediyi indiriyor aşağı. Tüm bu ‘operasyon süresince' ağacın altında bekleyen anne kedinin gözündeki minneti bir tek ben mi gördüm acaba?
"Elimizden ne gelir ki?" diye yanından geçip gittiklerimiz var ya... Gitmeyin, deniz yıldızının hikayesini hatırlayın. Birini bile suya atarsan onun için her şey değişir. Siz iyiliğe niyetlenirseniz, iyi insanlar bulur sizi. Tıpkı merdiven yetişmediği halde o ağaca hiç düşünmeden tırmanan şefkatli itfaiye eri gibi... İyiliklerle dolu ömrümüz olsun...