O kadar öfkeliyim ki!
Eminim birçoğunuz çok öfkeli. Hem de çok.
Benim gibi yazıp yazıp siliyorsunuz belki de duygularınızı.
Öyle ki, “Çok kötüyüm demeye bile” utanıyorum göçük altında bedenlerin olduğunu bile bile.
Elif’i, Ayda’yı gördükçe.
Bu çocuklardan utanıyorum.
Çünkü ben de o çocukların yaşındaydım depremi ilk öğrendiğimde.
Evet ben de, sen de, siz de, o da çocuktu…
Çünkü bu ülkede yaşayan her çocuk tanıştı depremle.
Çünkü bu ülkenin gerçeği hem de en gerçeği depremdi.
Deprem olurdu. Büyüklerde hep şu cümleleri işitirim, “Allah’tan”, “Kader”, “Deprem bu her yerde seni bulabilir. Eğer ecelin geldiyse” bla bla bla.
Evet bla bla bla.
Uzayıp gidiyor bu cümleler.
Gidiyor gidiyor da efendiler işte ben bu cümleleri kuran, kurduran insanlara çok kızgınım.
Anneme de kızgınım.
Babama da…
Onun anasına, babasına da.
Deprem kaderimiz değil.
Hayır efendim deprem öldürmüyor. Konutlar öldürüyor. Rant öldürüyor. Aç gözlülük öldürüyor.
Para yüzünden “Tehlikeli” dendiği halde ev yapılan alanlar öldürüyor.
Artık bu kadercilikten çıkın.
Yeter!
Sizin yaşadıklarınızı, biz…
Bizim yaşadıklarımızı neden çocuklarımız yaşıyor?
Hayır.
Yeter!
Tükendik.
Ayda’nın sıkıştığı yeri gördünüz mü?
Elini uzattığı yeri gördünüz mü?
Görüyor musunuz?
91 saat o küçücük alanda sıkışmış bedeni gördünüz mü?
Ey yetkililer.
Yeter!
Artık bir durun.
Artık yeter.
Kavgaya ara verin.
Durmadan kavga ettiğiniz siyasetinize ara verin.
Artık bir şeyler yapın.
El ele verin.
Yeter!
Tamam 99 depreminde üçüncü gün daha yaralar sarılmamıştı.
Evet doğrusunuz ama o zaman sosyal medya bu kadar güçlü müydü? Ya da drone’lar var mıydı?
Şimdi drone uçuruyorsunuz. Her saniye çekiliyor. Anında her türlü yardım ulaşılıyor alana.
Ama tamam yani söyleyecek çok şey var da, yazıyorum yazıyorum siliyorum işte.
Yeter Allah aşkına bizim zekamızla dalga geçmeyiniz artık yeter!
Bir şeyler yapın?
Bu küçük bedenleri daha fazla eziyet etmeyin. Bu bedenler göçük altında kalıp korkunç anlar yaşamamı.
Oynamalı, gülmeli, güzel geleceği için hazırlanmalı.
Yeter!
Artık bir şey yapın yeter!
Kötüyüm demeye utanmak
Elif’in geldiği an uzun süredir nefes alamadığımı fark etmiştim. Elif’in ardından biraz biraz nefes almaya başladım.
Ya Ayda.
Ayda gelince o güzel yüzünü, gülen yüzünü görünce utandım kötü halimden.
Hatta öyle ki, “Kötüyüm” demeye utandım.
Nasıl kötü olmaya hakkım var ki!
O küçücük bedenler nasıl savaşıyor. Allah’ım bu nasıl savaşmak, nasıl direnmek, hayata nasıl tutunmak.
Sırf bu küçük bedenlerin mücadelesi uğruna kötü olmaya hakkımız yok. Daha da kuvvetli olmamız gerekiyor.
Daha da güçlü.
Daha da mücadeleci.
Çalışmak zorunda olan insanlar
Malumunuz bu kötü günlerde memlekette ilk müzik-eğlence mekanları sessizliğe bürünür.
Ancak şu var ki, orada çalışan, evine ekmek götürmeye çalışan insanlar hep unutulur.
Yani bir taraf göçerken, bir tarafı da göçmeye, yok etmeye mahkum eden bir toplumumuz var.
Yapmayın bu baskıyı kimseye.
Bir başkası müzik dinlemeye gitmiş, eğlenmiş diye eleştirdiğiniz yerde bir sürü insan evine ekmek götürüyor.
Çocuklarına bakıyor.
Anasına, babasına bakıyor.
Evinin kirasını ödüyor.
Zaten 15 Mart’tan bu yana korona yüzünden birçok mekan kapılarını açamadığı gibi para kazanamıyor.
Bu yüzdendir ki, yapmayın etmeyin.