Bu hafta Şeyma Subaşı eski sevgilisi Burak Beşer’in mekanı Momo Beach’e gitti ve kapıda kaldı.

Yani alınmadı.

Şeyma Subaşı, neden alınmadığını sorduğunda ise “İçerden böyle talimat geldi” yanıtı ile karşılaştı.

Eveeeeet bu hafta magazinin en önemli konusu bu ve şimdi size soracağım soru!

Hazır mısınız?

Soruyorum…

Eşinizin ya da sevgilinizin restoranına, beach'ine, kulübüne, dükkanına her nereye olursa olsun; bakkal dükkanına da olabilir, kıyafet, ayakkabı mağazasına da olabilir, yani eski sevgilisi, eski eşi gelirse ne yaparsınız?


Ey hanımlar ne yaparsınız? Ya da beyler siz ne yaparsınız? Ortaya kocaman bir soru bıraktım. Daha doğrusu herkes şu ara bu soruyu soruyor, eşine dostuna. Bana da soran da çok fazla. Malumunuz benim yedi yıldır birlikte olduğum Serkan Koca’da bu işleri yapıyor. Bu yıl zarfında çok mekan işletti ve şu ara da Alaçatı Hacımemişte eski Momo restoranın olduğu yerde Hammam isimli bir mekanı işletiyor. Haliyle bu sorunun bana sık sık sorulması çok normal. Şöyle ki, benim için benden önceki hayatı önemli değil. Ve tabii ki kocaman bir “ANCAK” diyorum. Ayrılma şekilleri, yaşadıkları olaylar. Kadının hali, tavrı, duruşu. Şu andaki konumu ve kadının nasıl anıldığı benim için çok önemlidir. Alınmalı ya da alınmamalı diye keskin bir limitim yok. Ki bu dengeleri her iki tarafta yapabilmeli zaten. Bunu çiftler arasında konuşarak kendileri belirliyor. Ki etrafımda çok fazla mekan sahibi kadın ya da erkek var. Eski eşleri ve eski sevgilileri mekana gidip eğleniyor. Bazıları da gidemiyor. Bunu belirleyen konum, duruş, tavır, hal ve harekettir. İnanın bana. Ki bu yüzden Ece Akbulut’u eleştiremiyorum. Çünkü Şeyma Subaşı, Acun Ilıcalı ile birlikte olmaya başlamadan önce ki sevgilisi Burak Beşer ile ayrılma aşamasının her detayını biliyorum. Bu yüzden de Burak ve Ece’nin ortak kararı ve duruşuna da saygı duyuyorum. Hatta Momo’ya gittiğinde kapıda kalıp 20 dakika da neden alınmadığını sorgulaması ve içeride bulunan eşini dostunu araması daha da bir saçma olmuş. Olay anından bu yana kiminle karşılaşsam bu konuyu konuşması da bir o kadar saçma değil mantıklı. Çünkü Şeyma Subaşı ciddi bir nefret ile sevgi karışımı bir durum oluşturmuş. Herkesin haliyle dikkatini çekiyor. Kıskanılan, sevilen, nefret edilen, herkesin hayal ettiği hayattan bir anda normale dönen Şeyma Subaşı hakkında herkesin bir fikri ve bildiği var. Ancak şu bir gerçek ki: Şeyma Subaşı, Acun Ilıcalı ile ayrıldıktan sonra çok fazla stratejik hata yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Bu hafta neredeyse her mekanda karşılaştığım Şeyma’nın eski havasından ve aurasından eser yoktu. İnanın beni bile şaşırttı ve şaşırtıyor aslında. Ben Şeyma’dan daha keskin, daha kararlı ve daha farklı adımlar bekliyordum. Ama olmadı. Keşke bir bilene sorup soruştursa ve kılını bile kıpırdatmadan, çalışıp çabalamadan, dans ederek, dünyayı gezerek, alış veriş yaparak kazandığı şöhreti korumanın detaylarını öğrenseydi. Bugün hakkında daha farklı konuşuyor ve yazıyor olabilirdik. Kısacası eski Şeyma’dan eser yok. Bayram boyunca konuşulan -Alaçatı diğer bayramlara göre biraz boş muydu ne? -Bu bayram çok kişi evinde kalmayı tercih etmiş. -Nerede o eski bayramlar. Bu bayramın hiç tadı yok? -Ne olacak seçimin sonucu? -Alaçatı’da resmen trafik var. Çok kalabalık ama bir şeyler eksik gibi. -Bu bayram da yine dondurmacı bir tatilci hakim. -İnsanlar akşam yemeğini evinde yiyor eğlenmek isterse dışarıya çıkıyor. -Bodrum’da kimse yok mu? Kimi görsem Alaçatı’da. -Bodrum’un hiç sesi soluğu çıkmıyor sanki. Alaçatı’da daha mı çok yeni işletme açılmış. Herkes Alaçatı’ya hücum etmiş gibi. -Alaçatı’da her köşe başında bir ünlü isim sahne alıyor. Canlı müzik mekanından geçilmiyor. Bodrum popüler olmaya başladığı yıllar aynen böyleydi. -Alaçatı’da yine müzik susturuluyor. Millet buraya eğlenmeye geliyor. Bu müzik ve eğlence olmasa çoğu otel boş kalacak farkında değiller. -Bayram tatiline geldik, eğleniyoruz bir anda mekana polisler bastı. Neye uğradığımızı şaşırdık. Bu 'Esnaf’ta tüm bildiklerinizi unutun Arkadaşlarım diye söylemiyorum ama bundan dört sene önce Atilla ve Feyzan Bingöl çifti kolları sıvadı ve bambaşka bir mekan yaptı. Adına da “Esnaf” dediler. Yıllar içinde işinin ustası Ergun Yıldız’ı da ekibe katınca mekan inanılmaz yol aldı. Ve gece hayatında da bambaşka bir kapı araladılar. Akşam yedi buçukta kapılar açılıyor. Sekizde herkes masalarında oluyor. Askeri nizam. Her akşam aynı ritüeller. Küçük tabaklarda mezeler. Ciğer, ahtapot, kokoreç arası saatler dokuz buçuğu gösterdiğinde “Oyna” borusu çalıyor. Ve haydaaa gece 12 oldu mu ışıklar açılıyor, müzik azalıyor. Ve size “Güle güle yarın yine bekleriz” deniyor. Oysa mekan tıklım tıklım. Devam etse edilecek. Ama yok “Bitti” deniyor. Gerçekten yıllardır bu işi yapan biri olarak alkışlıyorum. Zoru başararak güzel bir marka yapmayı başardılar. Sektörde farklı bir pencere araladılar. Bu sene de “Esnaf On The Beach” ile yine farklı bir konsepti memlekete armağan ettiler. Ancak Esnaf müdavimleri gündüzü de aynı sandılar. Ancak bu Esnaf başka Esnaf. Adı sizi yanıltmasın. Gidip görmeden, yaşamadan anlayamazsınız. Çünkü orada sizi ters köşeye yatıracak bir durum var. Gecenin Esnaf’ı ile gündüzün Esnaf ı farklı. Şöyle ki, bir kere Türkçe müzik yok. Beach dışında yemek ve eğlence bölümünde 16.00'da her şey başlıyor 20.00’de bitiyor. Bir nevi Mykonos Nammos’u memlekete getirmişler. Tabii adı “Esnaf On The Beach” olunca kafalarda deli sorular. Ama o sorular sizi yanıltmasın. Gidip görmekte, yaşamakta fayda var derim.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR