"Çocuklarınız çok gürültücü, onları terbiye edemiyorsunuz, suç sizde" dediğim anne-babaya bu sefer bir film önerisinde bulunacağım. Stephanie Soechtig'in yönetmenliğini yaptığı belgesel tadındaki film 'Fed Up', günümüz beslenme sistemini yerle bir ediyor. Yani bilinçli tüketici dediğin zaten uzun süredir ürün paketlerinin arkasında yazan minik minik yazıları inceleyip ürünleri evine öyle alıyor ama konuyu ciddiye almayanların sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Hadi büyükler kendi cahilliklerinin acısını kendileri çekiyor ama ya masum çocuklar ne olacak? Markete her girişinizde ufaklıkları susturmak için aldığınız şeker yüklü, boyalı ürünlerLE nasıl bir gelecekleri olduğunu düşünüyorsunuz?
İşte bu film, günümüzde en fazla tüketilen ürünlerin, gofretlerin, mısır gevreklerinin ve meşrubatların ne derece zararlı olduğunu 6 yaşındaki bir çocuğa anlatır gibi anlatıyor. Dünya üzerindeki şekerli ürünler arttıkça kalp sorunlarının nasıl ilerlediğini önünüze seriyor. En kilit noktada da şeker bağımlılığının kokain bağımlılığından daha kötü olduğunu söylüyor. Üstelik bu kargaşaya sebep olan ürünlerin çoğu da diyet ürünler! Aynı ürünün diyet versiyonunda yağ oranı düşürülüyor evet. Ama üründen yağı çıkardığınız zaman oluşan tatsız tuzsuz malzemeyi nasıl yenilebilir hale getiriyorlar? Tabii ki ürüne şeker yüklemesi yaparak. Yani siz düşük kalorili bir şey yediğinizi hayal ediyorsunuz ama bu sefer normalden fazla şeker alıyorsunuz. Bu kandırmaca sayesinde zayıflamayı bırak, daha fazla kilo alıyorsunuz tabii ki.
Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamasına göre 21. yüzyılda en büyük sorunumuz obezite. Paketlenmiş ürünler sayesinde, hepimiz bu topa giriyoruz tabii ki. Amerika'nın bile en iyi ekonomi ve şartlara sahip olmasına rağmen ülkenin sağlığının koruyamadığını düşünürsek, bize kalan daha fazla bilinçlenme olmalı.
Tedavi yerine cinayet
Haftaya Adana'da cinsel ilişki sırasında kendine hakaret eden kadını boğan, sonra öldü zannettiği için diri diri yakan sanığın hikayesiyle başladım. Evli olan Murat K, para karşılığında yatmak üzere eve çağırdığı Hatun Figen karşısında başarılı olamayınca kadını boğuyor. Yani bu hikayeden çıkarılan sonuç: Cinsel sorunu olan birine "Git kendini kontrol ettir" derseniz o da sizi boğar! Yani normalde bir sağlık sorunu olduğunu kabul edip doktora başvurması gerekir ama burası Türkiye. Cinsel sorunu, erkeklik sorunu olarak algılayanlar cinayet işlemeyi tedavi olmaktan daha iyi bir fikir olduğunu düşünebiliyorlar.
Sorunlarını kendilerine söyleme cesareti kimsede olmadığı için, saçma bir şekilde gelişen özgüven patlamasına maruz kalıyoruz işte. Şiddet uygulayan birçok erkeğin asıl sorunu cinsel yetersizliği. Hepsinin aynı anda bu durumu yüzlerine vurup topluca delirmelerini sağlayabilir miyiz acaba? Kadınlara zarar vereceklerine kendilerini yok etseler olmaz mı yani?
Vazgeçilemeyen moda: At gözlüğü
Televizyonda program yaparken arkadaş arası gün yapar gibi muhabbet edilmemesi gerektiğini bize anlatan bir program 'Aramızda Kalmasın'. Ortada pasta börek yok belki ama çekiştirme, dedikodu aynı stil, tam gaz. Ekrana verdikleri Kerimcan Durmaz'ın kolundaki çanta aslında kadınların kullandığı bir markaymış ve bir kadın çantasını neden bir erkek takarmış? 2016 yılını bitirmek üzereyiz ama ekranlardaki muhabbet 1990'lardan kalma.
Jess Molho ve Funda Özkalyoncu'ya bir türlü algılayamadıkları ve çok merak ettikleri "Bir erkek neden kadın çantası takar?" sorusunun cevabını buradan vermek istiyorum: "Size ne?" Hadi Funda Hanım yaş itibarıyla çok gezmiyordur, bu tip görüntülere aşina değildir (yersen), gün kadını edasıyla şaşırması icap etmiştir de, Jess'in spor salonu ve ev arasında kalan vaktinin birazını dışarıda harcayıp yenilenmeye ihtiyacı var galiba. Akıllı telefonlar bile çok akıllı olduğu halde 2-3 ayda bir sitemlerini yeniliyor, insanların kendini yenilememesi olmaz. Hem at gözlüğü modası eskilerde kalmadı mı?
Model'in ardından
Yaz başı Model Grubu'nun dağıldığını, Can Temiz ve Okan Işık'ın yurtdışında piyasaya çıkacak olan albümü kaydetmek için Amerika'ya gittiklerini duyunca olayın gerçekliğinden şüphe duymuştum açıkçası. Grup dediğin şey vokal sayesinde ayakta durur, tarih bu tip örneklerle dolu. Can ve Okan yeni bir solist bulup İngilizce albüm yapmaya karar vermişlerdi o dönemde. Evet gruplar kendi içlerinde başka işler yapabilirler, buna kimse laf atamaz. Ama Amerika gibi bir pazarda savaşa çıkma fikri bana korkutucu geldi herhalde, hiç ciddiye almamıştım.
Önceki gün Fatma Turgut'un "Model grubu Amerika'da yeni solistleriyle stüdyoya girdi. Onlara başarılar dilerim" demesinin ardından "Olay gerçekmiş" dedim. Grubun bateristi Kerem Sedef ise Fatma Turgut ile konserlere devam edecekmiş. Fatma ve Kerem birbirini tamamlar, Fatma'nın vokali yeni girişimi uçurur. Fakat Model'in Amerika bölümünün akıbetini merak ederim doğrusu. Bu heyecanın sonu nereye varacak bakalım.