Sabah bir uyandım, Mehmetçik Cerablus'ta! Ne, nasıl? Son yıllarda yaşadığımız hararetli günler benim gibi su katılmamış bir popüler kültür insanının bile iyi kötü siyasi kültüre sahip olmasını sağladı. Hiç ilgilenmediğimiz komşu ülkelerin devlet adamlarının şeceresini dökecek hale geldik bir şekilde. Sürekli sıcak gelişme yaşanan bir ülkede ısının bu sefer fazlasıyla artırılması pek etki yaratmadı gördüğüm kadarıyla. Sabah uyanıp can havliyle Türk ordusunun gidişatını öğrenmeye çalıştığım dakikalarda Facebook'ta ve Twitter'da her şey çok normaldi. Sabah saatleri için biriktirilmiş selfie'ler özenle seçilmiş, komedi videolar paylaşılmış... Sanki savaşa giden bizim askerimiz değilmiş gibi halay modu son sürat devam ediyordu. Çok önemli gelişmeler olsa da bir şekilde çürüyen toplum refleksi konuya tepki vermedi. Nice sonra trend topik listesinde Suriye gözükmeye başladı, sosyal medya ahalisi biraz kendini toparladı. Tamam, gelişmelerin hangi birine tepki vereceğimizi, hangisine üzüleceğimizi şaşırdık ama ordumuz bıçak sırtındayken olaya kayıtsız kalabilmek büyük başarı istiyor hani. Giderek tuhaflaşan halimizin ucu nereye dayanacak acaba? Alışmadık ama çok da kafaya takarsak aklımızı kaçırabiliriz galiba.
Marsel İlhan meselesi
Milli tenisçimiz Marsel İlhan, Amerika Açık Tenis Turnuvası elemelerinin ilk tur maçında Guido Andreozzi'ye 3-6 ve 1-6'lık setlerle mağlup olup elenince, sosyal medya eleştirmenleri kendisini yerin dibine sokmaya başladı. ‘Marsel İlhan'a harcanan parayla tostçu açılsa o paranın millete daha çok yararı olurdu' gibisinden ağır espriler bile yapıldı. Bu zamana kadar teniste Marsel kadar başarılı birinin karşımıza çıkmaması onun problem değil. Ülkeden tenis adına çıkan en önemli isim. En azından adımız dolanıyor. 10 yıl önce tüm grand slam'lerde ikici tura atlama heyecanı yaşattı mı yaşattı. Ne yapsın yani, birinci olamıyor diye meslek mi değiştirsin? Birilerinin hakkını gasp ediyor da değil, yerine yetişen biri var mı ondan mı habersiziz? ‘Hakkımı yiyorlar, bana karşı lobi oluşturuyorlar, zaten Türk'leri sevmiyorlar' diye ortalıkta ağlasa bağrımıza basarız ama! Olay bu ülkede bu kadar basit.
Kahramanım benim
*Star Trek yeni bölümü ‘Beyond' (Sonsuzluk) ile yeniden dünyalılarla buluştu. Yıllardır süre gelen ‘Uzay Yolu' hastalığına sahip olduğumdan filmi izlemeden geçemedim. Beni çok heyecanlandıran bir film olmasa da eski dostlarla karşılaşmak güzel. Chekov rolündeki Anton Yelchin'in 27 yaşında hayatını kaybetmiş olması ise filmin kötü hatırası.
*Suicide Squad pazarlamanın ne kadar önemli bir şey olduğunu gözümüze soktu. Tanıtımlardan, gazete haberlerinden bir Jared Leto filmi gibi gelmişti aslında. Buna rağmen neden Jared Leto'nun bu kadar az göründüğünü yönetmen David Ayer'a sormak lazım. Yine de sinemada sevgilinizle izlediğinizde filmin tüm aksaklıklarını görmezden gelebiliyorsunuz.
O zaman dans!
*Tuhaf ülkeyiz, orası kabul. Bir taraf yangın yeriyken, diğer taraftan üretmek zorunda olanları görmezden gelemeyiz. Mesela Ediz, son dönemde en sevdiğim isimlerden. ‘Dudak' isimli single'ı için Erdi Doğan'ın çektiği fotoğraflara bayıldım. Hep single mı gidecek, albüm heyecanı diye bir şey vardı eskiden yine yaşanabilecek mi?
*Mustafa Sandal artık iyiden iyiye işi ticarete döktü, sadece reklam/program vs kapabilmek için önüne hangi şarkı gelse söylüyor galiba. ‘Dön Dünya' isimli yeni şarkıyı dinleyince aklımdan sadece bu geçti.
*Ayşe Hatun Önal şarkılarına hastaysak, bunda Onurr'un da payı var şüphesiz. Onurr'un kendine sakladığı şarkılar da yorumu da pop müzik dünyası adına umut verici. Temmuz çıkışlı ‘Ruj', Ayşe Hatun katkılı videosuyla üst üste izlenebilecek kalitede. Klibi izlerken ‘Onurr kendine bir stil danışmanı bulsa mı artık' diye düşünmedim değil.