Depremin üzerinden tam bir hafta geçti ve bugün de 9'uncu gün.
Çok karmaşık duygular içindeyiz. Çok acayip şeyler yaşanıyor. Tarifi çok zor. Çok merak edilen husus ve cevabı merak edilen bir sürü soru var elbet. Ama mesela, 150 saat sonra enkazdan çıkan Emine Hanım'ın ambulansta söylediği ilk cümle olan "Beni özele götürmeyin param yok" sözlerine yetkililerin ne yanıt vereceğini çok merak ediyorum.
Düşünsenize...
Ölümün kayısından dönüyorsunuz. 150 saat aç-susuz enkaz altındasınız. Sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz. Hasbelkader duyuruyorsunuz. Ve sizi kurtarıyorlar.
Çok şükür nefes alıyorsunuz tekrar ikinci bir şans için gözlerinizi açıyorsunuz. Ambulansa biniyorsunuz ve tamam kurtuldunuz. Ama ilk düşündüğünüzü, korktuğunuz şey, "Param yok ödeyemem" oluyor. Gerçekten şaka gibi. Fıkra gibi...
Ben bir vatandaş olarak çok şey söylemek istiyorum elbet ama bunun açıklamasını yetkililere bırakmak istiyorum. Acaba yetkililer ne diyecek? Bir vatandaşın bu psikoloji karşısında ne yanıt verecekler gerçekten çok merak ediyorum. Bakın bu cümlede çok şey yatıyor aslında.
Mesela şu an deprem bölgesinde, "Keşke biz ölseydik. Ölenler kurtuldu bizim yaşadığımız bu durumu yaşamıyorlar" diyen vatandaşa ne yanıt vereceğini de çok merak ediyorum.
Evet çok soru var çok. Çok sıkıntı durumlardan geçiyoruz. Biz ülke olarak çok kötü zamanlardan geçip her zaman ayağa kalktık ama. Yetmedi mi!!!
Bunların tekrar yaşanmaması için tek tek bu soruların ilk etapta sorulması ve konuşulması gerekiyor. Herkesin sorumluluğunu üstlenmesi gerekmiyor mu? Gerçekle yüzleşip bu meseleleri çözmemiz gerekiyor. Yoksa biz bunu 20 sene sonra yine yaşarız. Belki de yarın. Kim bilir. Ki, "Marmara depremi her an olabilir" diyor yetkililer.
Allah korusun tabii. Ama bizim en yakın zamanda tüm sorumluları bulup, işi hiç uzatmadan acilen harekete geçmemiz gerekiyor.
Şu durumdayız
Gözümüz kulağımız ekranda. Gelecek güzel haberlerde. Ama diğer bir yanda da, bu tarafta da durum hayat devam ediyor. Ve duygular karışık. Ağızlardan çıkan cümleler karman çorman. Bakın her kafadan tuhaf sesler çıkıyor.
-E biz ne zaman rahat nefes alacağız. Her altı ay da bir olay.
-Kaç can gitti. Kaç kişi hayatını yitirdi. Zengini-fakiri. Aileler yok oldu.
-İstanbul depremi olur diye yine çanta hazırladım. Sonra da hazırladığım o çanta bana çok manasız geldi. Tekrar açtım ne gerek var dedim. Sonra yine çanta yaptım. Kafam çok karışık.
-Normal bir hayata dönüş yapmamız lazım ama nasıl. Spora başlıyorum beş dakika sonra bırakıyorum. Yemek yapıyorum beş dakika sonra yemek yapmaya kalktım diye pişman oluyorum.
-Evde kombiyi kapattım. Orda insanlar üşürsen ben burada sıcak evde oturmaya utanıyorum.
-Televizyonu kapatıyorum evde şöyle üç beş dolaşıyorum yine ekranı açıyorum. Başka hiçbir şeye konsantre olamiyorum.
-Sürekli telefonda konuşuyorum ailemle. İstanbul dışında yaşıyor babam. Sürekli arıyor, "Gel gel" diye. Ben de "E çalışmam lazım nasıl geleyim" diyorum. İki arada bir derede kaldım. Ben anlamadım.
-Şimdi depreme dayanıklı olduğu belli olan binalarda kiralar daha da yükselir. E iş güç durdu. Nasıl olacak kafayı yiyorum.
-Dişimi sıkmaktan implantımı çatlatmışım. Yerinden çıktı, ameliyat oldum. Sekiz dikiş yapıldı.
-Kimseyle görüşmek istemiyorum. İnsanları sevmiyorum bu ara. Ama sonra da çok seviyorum. Karmaşık duygulardayım.
-İşe gitmek istemiyorum. Ama evde de duramıyorum.
Diye uzayıp gidiyor tüm söylemler. Psikolojimiz çok bozuk. Allah yardımcımız olsun.
Hoş geldiniz
178. saat enkazın altından 4 yaşındaki Hivay geldi. 15 yaşındaki Ömer geldi. Ömer'in annesi Esma geldi.
189. saatte 10 yaşında Ayça geldi. Bu kadar saatte Ayça bize o kadar iyi geldi ki, gerçekten büyük bir mucize.
Çok şükür. Gerçekten mucizeler peşi sıra geliyor. Şükür bu mucizeler bizi ayakta tutuyor.
Gerçekten depremde "14. gün bile kurtulma şansı vardır" sözü doğrulanıyor.
İnsanlar gerçekten ölümün kıyısından dönüp, yeni hayatlarına geri dönüyorlar. Enkazdan 150 saat sonra yürüyerek çıkıyor vatandaşlarımız. Gerçekten bakın bunlar bizlere moral veriyor. Gerçekten büyük moral.
Yoksa tamamen gücümüzü, inancımızı kaybedeceğiz. Bu yüzden sonuna kadar aramaya devam. Bir ses duymaya devam.
Sesimizi duyacak canlar var hala o enkazların altında. Bu çok net.
Ne neden kaçıyorsunuz o zaman
Canların ölümlerine sebep olan müteahhitler birer birer kaçıyor. Hepsi de yakalanıyor.
En son kaçan müteahhidin birisi, yaptığı açıklamada, "Vicdanım rahat. Ben her şeye uygun yaptım" demiş. E peki neden kaçıyorsun vicdanın rahatsa. Soruyorum size;
Bir insan bu vicdanla o yapıları nasıl yapıp satar...
Bir insan o vicdanla, nasıl yastığa başını koyar...
Bir insan o vicdanla nasıl o sattığı dairenin parasını yiyebilir...
Bir insan nasıl o vicdanla o kazandığı parayı çocuğuna, çoluğuna yedirir...
Bir insan o vicdanla nasıl bir başka canın katili olabileceğini göze alır...
Gerçekten aklım almıyor gerçekten!