Atina şehir merkezine 20 dakika uzaklıkta Glyfada ilk gelişim Özge Ulusoy’un doğum günü sayesinde oldu.
28 Ekim’deki doğum günü için Atina'ya ablası Nilay Ulusoy ve model dünyasından en yakın arkadaşı Fatma Yaman ile birlikte gelen Özge'nin aile içi kutlamasına Atina'daki arkadaşları Neslihan Mülazım ve Alexander Kokoskeriya da katıldı.
Doğum günü bir de Atina'nın ulusal bayramına denk gelince güzel havanın da etkisiyle kendini dışarı atan Yunanlılar ile birlikte kutlamalar başladı.
Glyfada, Atina’nın büyük şehir özelliklerini taşımayan sessiz, bol yeşillikli yazlık beldesi gibi sanki.
Yakındaki Voliagmeni Gölü’nü yaz kış yüzmek için kullanan ateşli Yunanlılar, Glyfada’daki tatil havasını sonuna kadar kullanıyorlar.
Buradaki mekanların olayının pazar günü yapılan partiler olduğunu da beldeye gelince öğreniyorum.
Glyfada’nın en ünlü mekanı aslında deniz ürünleri restoranı olan Sea Spice. Saat 20.00’e kadar balık, meze, uzo üçlüsü ile keyifli demlenmeler yaşanırken sonrasında başlayan Yunan pop müziği ile bizdeki gibi klasik eller havaya moduna transfer olunuyor.
Hemen yan mekan Pere ise hamburgerleri ile ünlü bir brasserie aslında. Fakat o da pazar gecesi ünlü DJ’leri bünyesinde ağırlayan bir mekana dönüşüp Atinalıları eğlendiriyormuş.
Bizim gittiğimiz gece sahnede olan Valeron, Özge Ulusoy’u görünce bir mutlu oldu tabii.
Önceki hafta sonu Klein’da çalan ünlü DJ’i Atina’da evi sayılabilecek mekanda yakalayınca seviniyoruz tabii.
Programın en pik yaptığı bölümde eline aldığı doğum günü pastasını Özge’ye üfleten DJ, ardından kendi yaptığı Selda Bağcan remiksini bize hediye etti.
Şahsen yabancı kulüplerde çalan Türkçe şarkılara çocuk gibi sevinerek tepki verenlerden olduğum için Valeron’un bu jestine kayıtsız kalamadık ve bütün geceyi DJ kabininin önünde geçirdik.
Gece sonunda bu tip pazar eğlencelerinin bizde de yapıldığı günleri hatırlamaktan alamadım kendimi. O kadar fazla eğlenip bir de yetmediği için pazarları çıkardık İstanbul’da… Şimdi bakınca rüya gibi geliyor gerçekten.
Komşunun bienalinde düşündüren dakikalar
25 Ekim’de başlayıp 9 Aralık’a kadar sürecek olan Atina Bienali bu sene ‘Anti’ adı ile açıldı.
Tarihi otel Esperia Palace’ın içine girdiğimizde bizi karşılayan Türkçe yazılı tabelaları görünce hafif bir şaşkınlık yaşadım tabii.
Meğer Mars İstanbul isimli sanat hareketinin kurucusu olan Pınar Öğrenci Atina Bienal için yaptığı işmiş bu.
Bienalin açılışına bir Türk sanatçının işinin konumlandırılması ayrı bir gurur kaynağı oldu tabii.
Üst katlara çıkıldığında Maryam Jafri’nin bir dönem çok satan ama günümüzde kanserojen etkisi ispatlandığı için yasaklanmış ürünleri sergilediği enstalasyonu çok ilgi çekiciydi.
Aslında ilgi çekiciden çok elini şakağına koyarak düşündürücü bir eserdi desem daha doğru olabilir.
Bir 10 yıl sonrayı düşündüm de şimdilerde televizyonda reklamı yapılan birçok ürün gelecekte maalesef kanserojen olarak adlandırılacak.
Şimdi bile bu tip yiyeceklerin içeriğini biliyoruz ama kendimizi tutamıyoruz.
Bu tip enstalasyonların insanların kafasını açması açısından önemini pek değerli buluyorum.
Gölge Oyunu kimin adeti?
Sonrasında yukarıdaki katlarda karşılaştığım Spyros Aggelopoulos gölge oyunu temalı eseri beni düşüncelere gark etti doğrusu.
Bugüne kadar yaprak dolma, lokum, beyaz peynir gibi noktalarda yapılan ‘onların mı bizim mi’ tartışmasına yeni bir kategori daha mı açıyordum acaba.
Sanatçı resmen Karagöz-Hacivat modellerinin modern hallerini yaparak tarihimizden bir alıntı mı yapmıştı yoksa? Bir yandan Donald Trump, Freddy Kruger, Kim Kardashian gibi ünlülerin gölge oyunu bebeklerine bakarken diğer yandan içime bir kurt düştü tabii.
Tarih konularında bir hayli yetersiz olduğum için konunun uzmanı arkadaşıma telefonla bağlanma hakkımı kullandım bende.
Dostum Engin İnan “Yunanlılar yüzyıllarca Anadolu’da yaşadı, Persler de bizde.
Dolayısıyla karışık o işler galiba” diye gülümseyen bir yanıt verince bu konunun da ucunun açık olduğunu anladım.
Zaten sanatçı eserini açıklarken “Yunanistan ve Doğu’da geleneksel olarak yapılan gölge oyunu…” diye başlamış cümlesine.
Biz olsak eski bir Türk adeti der geçerdik ama Avrupalı’nın pek de umurunda değil böyle şeyler…
Atina’nın modern yüzü
Atina’daki düşündürücü modern sanat ögeleri bienal ile sınırlı değil tabii.
Şehrin dört bir yanına dağılmış grafitiler her adımınıza eşlik ederken, modern sanatın 2000’lerdeki yansımalarını takip edebileceğiniz Kolonaki’deki Can Gallery şehrin en cool sergilerine mekan oluyor.
Ev sahibi Christina Androulidaki, sürekli bulunduğu mekanda eserler hakkında bilgi veren Atinalı genç bir galerici.
Tüm dünyada :mentalKLINIK olarak bilinen Yasemin Baydar ve Birol Demir’in Atina’daki temsilcisi olan Christina ile konuşmamız sırasında kendi Spotify listesinde önüne düşen Türk grubu Derya Yıldırım & Grup Şimşek’in Nem Kaldı isimli folk şarkısını da öğrenmiş oldum.
Tatil döneminizi Atina’ya programladıysanız 1 Aralık’a kadar Can Gallery’de ünlü Yunan ressam Celia Daskopoulou’nun 1960’larda yaptığı portreleri görebilirsiniz.
Yakın dönemin Frida Kahlo’su olarak adlandırabileceğimiz Daskopoulou, kadınlara daha fazla hak verilmesi düşüncesini savunduğu için döneminde ‘deli’ olarak nitelendirilmiş bir kadın ressam.
Anarşist ressamın hikayesini komşunun en cool sanatseverinden dinlemek de ayrı bir güzel oldu.