Memleketimin her köşesini gezmeyi çok sevdiğimi bilen bilir.
En ücra köşelerinden birine bile olsa fırsat çıkarsa, bir an olsun düşünmez koşa koşa giderim. Ki geçen yaz Temmuz-Ağustos sıcaklarında bir günlüğüne olsa bile, Mardin'e, Diyarbakır'a gittiğim olmuştur. Hiç düşünmez koşa koşa giderim. Kimileri, “Çok sıcaktır oralar bu mevsimde nedeeeen!!!” diye söylenseler bile hiç takılmıyorum. Çünkü aşırı seviyorum.
Memleket bizim, benim ve her köşesi cennet. Bir başka güzel. Her seferinde daha da büyüleniyor yeni insanlar tanıyor, memleketimde görmediğim yerleri keşfediyorum.
Size de tavsiye ederim. Öyle metropol de yaşamakla olmuyor. Biz değişirsek, görürsek, öğrenirsek, bilirsek memlekete bir faydamız olur. Yoksa uzaktan ahkam kesmekle olmuyor inanın.
Bu sefer de tam ben Alaçatı bavulu hazırlamış yola çıkacakken Sobraz'dan arayıp, "Hadi seni Ağrı'ya şahane bir okula götürelim. Çocuklarla bir gün çocuk ol" demezler mi. E “Kirlenmek güzeldir. Ben de gidip parkta yuvarlanayım, oynayıp, kirleneyim” dedim.
Kaçar mı bu teklif. Bir saniye düşünmeden “Hemen” deyip planımı değiştirdim ve 48 saatliğine Ağrı’nın yolunu tuttum.
Önce istikamet Iğdır’da güzel bir kahvaltı. Ardından İshak Paşa Sarayı...
Tabii detaylara geleceğim. Hem İshak Paşa Sarayı’nın görkemini hem de, Ağrı’nın meşhur köftesini anlatacağım. Ama önce Ağrı’ya gelme sebebimi bi açıklayayım.
Efendim, OMO'nun “İyilik İçin Kirlenmek Güzeldir” projesiyle plastik atıkları oyun parkına dönüştürmek ve bir parka erişimi olmayan çocuklarla buluşturmak amacıyla hayata geçireceği ilk parkın açılışına şahit olmak için geldim Ağrı’ya.
Bundan güzel bir duygu olabilir mi şu çirkin dünyada sorarım size!
Sevimsiz, sahte dünyada bir gün bile olsa masum çocuk kahkahası, mutluluğu girmesin mi bu bünyeye. Ki malum yaz süresince diz boyu sahteliklerle karşılaşacağım için işin açıkçası çok ama çok iyi geldi.
Tam da ihtiyacım, ihtiyacımız olan şeyi bana yaşattığı için tüm ekibe çok ama çok teşekkür ederim. Uzun süredir bu projeye çalışan ekibin heyecanına ortak olmak ve hiç park görmemiş çocukların mutluluğuna ortak olmak şahaneydi.
196 kilo geri dönüşüm plastikten park
Düşünün 196 kilo geri dönüştürülmüş plastikten üretilen “İyilik İçin Kirlenmek Güzeldir Parkı”ndabir gün geçirdim. Size keyfini anlatamam.
“İyilik İçin Kirlenmek Güzeldir” diyerek geri dönüşüm yapılan bir dünya hayaline destek veren OMO, plastiklerin atığa değil çocuklar için oyun parkına dönüşmesi amacıyla Nisan ayında “Değişim Sensiz Olmaz” çağrısında bulunarak çalışmaya başlamış.
Üsküdar, Ümraniye ve Beykoz Belediyeleri’nde bulunan ilk ve orta okulların önüne yerleştirdiği ‘İyilik İçin Kirlenmek Güzeldir Geri Dönüşüm Kutuları’yla herkesi atıklarını ayrıştırmaya davet ettiler ki bana da bir kutu yollamışlardı.
Ben yıllardır topluyorum ama bu kutuyla birlikte daha bir dikkat etmeye başladım.
Bu iki aylık süreçte toplanan 196 kilo geri dönüştürülebilen plastik atıkla hayata geçirilen ilk İyilik İçin Kirlenmek Güzeldir Parkı da Ağrı’nın Uzunyazı Köyü’nde hayat buldu işte Perşembe günü.
İstanbul’daki çocuklar plastik biriktirdi, Ağrı’daki çocuklara oyun parkı oldu.
Ve Ağrı Uzunyazı Köyü’ndeki çocuklar o kadar mutlu oldu ki, inanılmazdı.
Gerçekten bu mutluluğu bana da yaşattıkları için kimlere teşekkür etsem gerçekten azdır.
Dönerken o kadar huzurlu ve mutluydum ki! Anlatamam.
O küçücük parkta kocaman mutluluk birikti
Çünkü o küçücük parkta kocaman bir mutluluk birikti o gün. Ağrılı çocuklar bizi sevgiye boğdu.
Zehra, Eda, Emine, Harun, Yusuf, Tuana, Büşra, Hümeyra, Nimetullah, Muhabbet ve adını hatırlayamadığım 20’yi aşkın harika çocukla tanıştım.
Bir park ile nasıl mutlu olduklarına şahit oldum. Bir park hanımlar-beyler. Çok uzağa gitmeyin. Bizler hala 2022 yılında bunu konuşuyorsak yazık bize.
Ama bunu düşünen, yapan, destekleyen herkesi de alkışlıyorum. Ve her zaman yanlarında olacağıma da söz veriyorum.
Unilever Türkiye Çamaşır Bakım Pazarlama Direktörü Duygu Dal, “İyilik İçin Kirlenmek Güzeldir, gezegenimizin karşı karşıya olduğu sorunların farkında olan ve değişimi başlatmak isteyen çocuklardan ilham aldı. Yaptığımız araştırma çocuklarla ele ele vererek harekete geçmemiz gerektiğini çok net bir şekilde gösterdi. Nisan ayından beri hayalini kurduğumuz an, çocuklarla buluştuğumuz bu andı. Bugün Ağrı’nın Uzunyazı Köyü’yle buluşmak ve çocuklarla bir araya gelmekten büyük mutluluk duyduk” dedi ki, evet bizler de duyduk.
Çocuk neşesi, kahkahası, saflığı dört bir yanımızı sardı.
Unutmayın çocuklar gülerse dünya güler. Bu yüzdendir ki, çocuklar bol bol gülsün efendim. Ve sizler de bol bol böyle projeleri destekleyin.
Destekleyenlere de izin verin.
Ben güzel evler yapacağım
Parkta bol bol çocuklarla sohbet ettim tabii.
Zehra, “Ben mimar olacağım. Ben güzel evler yapacağım. Bizim evimiz küçük. Hep büyük evler yapacağım. Televizyonda bizim bi kanalda gördüm. Güzel evler yapıyordu. Sonra okulda çöplerden ev yaptık. Çok sevdim” derken, Tuana “Ben polis olmak istiyorum. Sokaktaki polisler bizi koruyor” dedi.
Eda, “Ben doktor olacağım. Herkesi iyileştireceğim” derken Eren, “Ben daha karar vermedim” dedi.
Kimisi “Ben ailenin en bi şeyiyim” diye en küçük olduğunu anlatmaya çalışırken kimisi de “Ben bebekken Ankara’ya gittim biliyor musun?” diye köyden çıktığını vurguladı.
Emine, “Gözlüklerin çok güzel” derken, Tuana, “Bileziğin çok güzelmiş” dedi.
Kimisi “Bak küpelerime” dedi, kimisi de “Elbisemi bana verdiler” dedi.
“Evin uzak mı, nasıl gidip geliyorsun okula” diye sorduğum Eda, “Annem sabahları bırakıyor. Ama sonra yemek yaptığı için alamıyor. Ben de Zehra ile birlikte yürüyerek gidiyorum” dedi. Yürüdüğü yola şöyle dönüp baktım. Arabaların geçtiği bir yol geçmek zorunda olan o küçük bedeni düşündüm. İçim cız etti.
“Kara kışta, yağmurda ne yapar bu iki küçük kız çocuğu. Nasıl bu caddeden karşı karşıya geçer” dedim kendi kendime.
Sonra bir başkasına “Sen nerde oturuyorsun?” diye sorduğumda “Benim evim yakın. Şurada oturuyorum” deyince sanki bi küçük rahatladım. Ne bilelim o an o duyguya sarıldım. Yoksa hala aklım o küçük kız çocuğunda. O karşıdan karşıya geçip evlerine nasıl ulaştıklarında.
Bakın ben sayısız köy okuluna gittim. Sayısız köy gördüm.
Yolu olmayan köylere gittim.
Oraları görmek, hissetmek, duymak, bilmek gerekiyor.
Yoksa buralarda bir şeyleri bilmeden yaşamakta olmuyor.
Gerçekten değişim sensiz, bensiz, bizsiz olmaz.
Memleketin en ücra köşesindeki insanlara kayıtsız kalmayın.
Peki neden Uzunyazı İlkokulu
Efendim aslında birçok ihtiyacı olan okul taranmış. Yani hayatında hiç park görmemiş, köyünde hiç parkı olmayan çocuklar aranmış.
Ağrı’dan da fazlasıyla okul talep etmiş, başvurmuş.
Ancak iki sınıfı olan 1 ve 2’lerin birlikte 3, 4 ve 5’lerin aynı sınıfta okuduğu Uzunyazı İlkokulu Müdürü Murat Ağsakal bu okulun çocuklarının çok ihtiyacı olduğunu anlatıp ikna etmiş ekibi.
Daha doğrusu ekip yoğun araştırmaları sonucunda ilk park olarak burayı belirlemiş.
İyi de yapmışlar.
Benim kalbim o küçük köydeki o iki sınıflık okulda kaldı.
İnşallah bu proje sonsuz olur ve hiç park görmeyen her çocuğu dokunur ve parksız bırakmazlar. Ben de takipçileri olacağım. Size ara ara haber vereceğim.
Tüm Uzunyazı İlkokulu öğrencilerin gözlerinden tekrar tekrar öperim. Emeği geçen herkese de sonsuz teşekkür ederim.
48 saatlik Iğdır ve Ağrı izlenimi
-İlk durak tabii mis gibi havada ve Ağrı Dağı’nın görkemli görüntüsünün karşısında kahvaltı oldu. Peyniri, zeytini, balı, tahinli, pekmezi, kavurması meşhur Ağrı köftesinin yer aldığı kahvaltı pek güzeldi. Ağrı köftesi dediğime bakmayın asıl adı Abdigör köftesi. Dananın sağ budundan alınan etle yapılıyormuş. Dana sola yattığı için o taraf sinirli oluyormuş. Bunu da öğrenmiş olduk.
-Ağrı Dağı’nın Ağrı’dan görünmediğini öğrendik.
-İkinci durak 99 yıl yapımı süren İshak Paşa Sarayı oldu. Ağrı Dağı’nın yakınında Doğu Beyazıt’a 5 km uzaklıktaki İshak Paşa Sarayı Osmanlı mimarisinin Anadolu’da günümüze ulaşabilen tek saray yapısı olarak kabul ediliyor.
-Sonra otelimize gittik elbet. Çünkü bir gün sonra açacağımız parkın heyecanı içindeydik. Bu arada Ağrı’da çok sakin bir yaşam var. Ama hava mis. Ve çalışanlar özellikle herkese “Hocam” diye hitap ediyor. Nedenini sordum, Özellikle kadınlara ‘hanım, kadın, bayan, hanımefendi’ demeye zorlandıkları ve alışık olmadıkları için Ağrı dışından biri gelince “Hocam” diye hitap ediyorlarmış. Bunu da öğrenmiş olduk.
Ve Unilever’in ekibi aşırı titiz. Şimdiye kadar sayısız seyahat yaptım böyle titizlik görmedim. Bizi iki gün takip eden, peşimizi bırakmayan bir ambulans, güvenliğimiz için düşünülmüş her detay vardı. Ellerine sağlık teker teker teşekkür ederim.