Başlıkta da gördüğünüz üzere geçen hafta çoğu kişiden "Ne işin var Mardin'de?" sorusu ile karşılaştım.
Malumunuz yaz.
Ve insanımızın aklı deniz, güneş ve kumda... Haklı olarak pandemi süresince de çok sıkıldılar.
Ve ben de tam Alaçatı'da vur patlasın, çal oynasın, gelsin güneş, kum deniz modundayken kalktım Mardin yollarına düştüm.
Medeniyetler şehri Mardin'e ilk gidişim değil. Fakat çok seviyorum, orada kendimi ayrı iyi hissediyorum. Yine sebep olsa koşa koşa giderim.
Mardin davetini de üç hafta önce Gaziantep'e KAGIDEM davetine gittiğim sırada Hışvahan'ın patroniçesi Mine Özmen'in eşi Erhan Özmen'den aldım.
Erhan Özmen hem bir iş insanı hem de bir yazar.
Ve Güneydoğu Un Sanayicileri Onursal Başkanı.
Ve bunlarla da sınırlı değil aslında on parmağında on marifet var.
Mesela Erhan Bey Gaziantepspor'un Genel Sekreteri. Bir keresinde Gaziantep'te bir hafta sonu geçirdiğimiz sırada futbolcuların transferleri ile ilgileniyordu. İşine ve memleketine inanılmaz aşık bir insan.
Ve bu hafta sonu da 350 kişinin katıldığı bir organizasyona imza attı.
Ve Hasat yılı ve Sonrası Toplantısını yönetti Dicle Un Sanayicileri Derneği ile birlikte.
Unutmayın teknoloji çağında bazı meslekler vardır ki, oturduğunuz yerden yani telefonlar ile yapılamayan.
İşte bu sektör de en başında geliyor ve eve kapandığımız günlerde en çok 'Un'a gereksinim duyduk. Ki, masalarımızın en temel ihtiyacı.
Bu sebeptendir ki, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin de katılımıyla gerçekleşen toplantılarda her detay ele alındı. Geçmiş sene değerlendirilirken, gelecek yıllarda yapılacak ve kuraklık ile boğuşan bir bölgenin her detay titizlikle ele alındı.
Pandemi sebebi, ihracatta yaşanan sıkıntılar, kurak geçen yıl nedeni ile alınan kararlar sonrasında ise Bülent Serttaş, yaptığı güzel performans ile harika bir gece yaşattı Mardin'de.
Kendi adıma acayip bir deneyim kazandım.
Ve toprağın, emeğin, üretimin önemini bir kez daha kavradım ki, bunu bir an bir saniye bile göz ardı etmememiz gerekiyor.
O gün birbirinden değerli insanlar sahneye çıktı. "Ülkemiz çok zengin topraklara sahip. Ve buna sahip çıkan insanlar var. Üreten, çalışan ve destekleyen. Çok şanslıyız" diyerek gururlandım ve hepsini ayakta alkışladım.
Küçük yaşlardan bu yana üreten çalışan kadın ya da erkek hiç fark etmez herkese çok ciddi saygım var. Ve en önemlisi de, ülkesini memleketini sevip bunun için yatırım yapan ve gelecek nesillere güzel bir gelecek bırakan herkese de hayranım.
Bu sebeptendir ki, Mardin'de çok değerli kıymetli insanları alkışladım ve tanıdım.
Bir kez daha bu coğrafya üzerinde yaşadığım için çok şanslı hissettim kendimi.
Unutmayın...
Mardin’den dönerken
-Mardin'e hiç bıkmadan gidebilirim.
-İnsanı, havası, doğası, bıraktığı his inanılmaz.
-Evet çok sıcak, çok sıcak. Ve çok kuru.
-Mardin insanının birçok yörenin insanı gibi eli çok açık. Kuyumcusu, şekercisi, bakkalı, şarapçısı "Al git, sonra verirsin, vermezsen de canın sağ olsun" diyor.
-Etnik, çok etnik bir havası var.
-Manastırları, kiliseleri, camileri ile doyamadan dönüyorsun.
-İnsanları izlerken hayatının nasıl geçtiğini anlamıyorsun.
-Mardin yemekleri güzel. Ama itiraf ediyorum. Gaziantep'in yemeklerinin eline su dökemez.
Gülşen’in kıyafeti
Gülşen'in sahneye çıktığı kıyafetini eleştiriyor çoğu insan.
Ancak 90'ları yaşayınca insan garipsemiyor.
Eğer Gülşen 90'larda bu kıyafetle sahneye çıksa şu an bu bu kadar çok konuşulmazdı.
Çünkü insanların gözleri çok alışıktı bu tarz kıyafetlere o dönem.
Fakat malumunuz son yıllarda çok alışık değiliz bu tarz kıyafetlere. Çünkü ben de garipsedim hatta, "Ne gerek var. Gülşen'in ihtiyacı yok ki!" dedim.
Şimdi 'ihtiyacı yok' kısmını önce açıklayayım.
Bizim meslek gereği bazı yapılan şeylere bu tarz yorumlar yaparız. Yani ihtiyacı olan insan farklı giyinir, daha aykırı olur ya da açıklama yapar ki, gündeme gelmek için.
Bu anlamda söylüyorum; çünkü Gülşen'in ihtiyacı yok şu dönem böyle bir kıyafetle gündeme gelmeye.
Fakat Gülşen gündeme gelmekten ziyade, "Canım nasıl isterse öyle giyinirim" tadında takıldığı için onu da anlayabiliyorum.
Fakat, bana göre yine de ihtiyacı yok. Gereksiz olmuş kısacası.
Esin Hanım kadınların kıyafetine ne oldu böyle?
Kıyafet demişken bu konudan da bahsetmemek olmaz.
Çünkü Alaçatı'da çok fazla, "Esin Hanım kadınlara ne oldu böyle? Kıyafetler inanılmaz. Sanki inadına yapıyor çoğu kadın" tadında yorumlar alıyorum.
Tabii çoğu kadınlardan geliyor. Erkekler hiç şikayetçi değil. Daha birisi bile bir şey söylemedi ne yalan söyleyeyim.
Fakat zamanında "Cihangir'de şortlu kızlar" adı altında bir yazı yazmıştım. Başım ağrımış birçok insan beni yanlış anlamıştı.
O dönem yazdığım yazının arkasındayım fakat şorta, bikiniye, açık kıyafete, türbana, haşemaya, şalvara, mayoya asla karşı değilim. Öncesinde bir belirteyim.
Ki zaten aksini düşünen iyi niyetli değildir!
Ben sadece yerine ve zamanına göre giyilen kıyafeti severim.
Ancak evet bu yaz Alaçatı'da kadınlara bir hal oldu gerçekten.
Gündüz beach'te giydikleri kıyafetler ile restoranlara gidiyor çoğu kadın.
Onlar kendilerini mutlu hissediyor ama güzel bir restoranda da beach kıyafeti biraz sırıtıyor.
Yine de tabii kim ne giyiyorsa giysin, kim nasıl rahat ediyorsa öyle olsun.
Fakat yerine göre giyinmek her zaman daha şıktır.
Bu da akıllara bir not!