Halil Sezai'nin, Armağan Çağlayan’ın programında yaptığı açıklamalara şöyle bir baktım.

Şu cümleye ekstra takıldım: “Ülkemizde bu olaylar günde belki 100-200 kere oluyor ama büyümüyor. O günün yarısını hatırlamıyorum. Çok öfkeli de değildim. Birden bir şey koptu.”

Şu bakış açısına bakar mısınız?

Pardon da, Halil Sezai biz bu açıklamadan şöyle mi anlayalım: “Bu memlekette 100-200 kere olan şiddet ben yapınca büyüdü. Olay bana patladı. Ben de gereksiz yere cezaevine girdim. Oysa ki, zaten yaşanıyor. Çok fazla büyütüldü. O gün de ekstra öfkeli değildim üstelik. O görüntülerde gördüğünüz Halil Sezai’nin normal haliydi. Sizler çok büyüttünüz. Ben hep öyleyim ya… Siz büyüttünüz. Ah sizin yüzünüzden ben de boşuna cezaevinde yattım! Oysa ki, gayet normaldim.”


Çünkü ben şahsen bu açıklamadan bunu anladım.

Allah aşkına şu şiddeti normalleştirmeyin.

Yeter!

Sen ünlüsün, şöhretlisin. Senin gibiler şiddet uyguladığı zaman daha çirkinleşiyor mevzu.

Senin yüzünden o yüzler, iki yüzler daha da kendilerinde hak-hukuk görüyor.

Bu yüzdendir ki, açıklamanda, “Bu duruma nasıl geldiğimi düşündüm. Kendimle baş başa kalmak iyi geldi. Muhasebe yaptım biraz” da demişsin.

Ama benim anladığım kadarıyla o muhasebeyi iyi yapamamışsın!

Memlekette 100-200 kişi bu durumu yaşıyor diyeceğin yerde, "Keşke hiç yaşanmasaydı. Ben bir hata yaptım. Kimse bunu yapmamalı" gibi cümleler kursaydın.

O zaman cezaevinde yaptığın muhakemeyi anlayabilirdim.

E gitmeyip ne yapsınlar?

Günlerdir memleketine, Ege’ye giden insanlara saydırıyor çoğu insan.

İyi de pardon!

Gitmeyip ne yapacaklar.

Apartman dairesinde mi sıkışıp kalacak insanlar.

İmkanı olan gider.

Gitsin de…

Sonuçta temiz hava, park, bahçe. En azından çimenlere yayılırlar gittikleri yerlerde.

Ya da güzel temiz mis gibi havada nefes alırlar.

Az değil 17 gün hanımlar-beyler.

Eminim siz söylenenler, imkanınız olsa iki saniye durmazdınız.

Az biraz her şeye, söylenmeyi bıraksanız mı artık!

17 günlük mücadele

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “17 günlük mücadelemiz başladı” diye tivit atınca şöyle durdum.

Ve önümüzdeki koskocaman 17 güne baktım.

Ve aklımda deli sorular dolanmaya başladı.

-Acaba bu kapanmadan nasıl çıkacağız.

-Korona sonrasında boşanmalar çoğalmıştı. Bu kapanmada daha mı azacak dersiniz!

-Şiddet mağduru olup sesini duyuramayan kadınları düşündüm. Allah onların yardımcısı olsun.

-Evinde huzuru olmayan, insanlara da Allah sabırlar versin.

-Parası-pulu olmayan. Kirasını ödemeyen insanlara da Allah yardım etsin.

Yani diyeceğim odur ki!

Sabırlar azaldı.

Maddi güç azaldı.

Hava ısındı…

Ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın dediği gibi gerçekten bir mücadele dönemine girdik.

Haydi hayırlısı…

İzin karmaşası

-İzin belgesi almak zorunda mıyım?

-İzin belgesi almak için e-devlet’e girmek gerekiyormuş.

-İzin belgesi almak için e-devlet’e giremiyorum.

-Benim bilmem ne belgem var çıkabilir miyim?

-Nasıl belge alacağım.

-İlla ki, belge almam gerekiyor mu?

Cümleleri uçuşup duruyor. Yani ortada ciddi bir izin belgesi karmaşası var.

Ve Cumartesi günü Habertürk binasına giderken yolda gördüğüm polis memuruna durup “Acaba belgeler hakkında bir fikriniz var mı? Net bir bilgi varsa benimle paylaşır mısınız?” dedim.

Kendisi bana, “Herkesin bir belgesi olması gerekiyor. Yani e-devlet’e kayıt olması gerekiyor muaf kişilerin. Şu an ciddi bir yoğunluk varmış. İsterseniz Pazartesi sonrası kontrol edin siz de” dedi.

Meraklısına, haberi olmayana duyurulur.

Sıkılmadınız mı?

-Sokaklarda olup “Herkes sokakta” demekten.

-Bodrum’a gidip, “Herkes Bodrum’a geliyor” demekten.

-Maske takmayıp, “Kimse maske takmıyor” demekten.

-Sosyalleşip, “Herkes sosyalleşiyor” demekten.

-Bir yere gidip, “Burası da Türk dolu” demekten.

-AVM’ye gidip, “AVM’ler tıklım tıklım” demekten.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR