Geçen hafta ülkemize gelen ünlü ayakkabı tasarımcısı Brian Atwood, cumartesi gecesi Harbiye Klein’deydi. Brian’ın Kapadokya gezisi ve Boğaz turu fotoğraflarının yanı sıra sosyetik hanımların kendisiyle tanışma anının fotoğraflarını da boy boy sosyal medyada izledik. Cumartesi gecesi de herkesin “Brian burada, gördün mü?” diye söylenmesiyle mekân hareketlendi. Ama kimse sosyetik hanımlarımız gibi sıraya girip fotoğraf çektirme yarışına tutuşmadı. Oldu birkaç kişi ama hepsi o kadar. Gece hayatında kimse sosyetik hanımlar, moda blogger’ları ve editörler kadar meraklı çıkmadı anlayacağınız.
Selda'nın dansı
Sık sık yazıyorum. Bizim insanımız çok fazla dans etmiyor. Sadece birbirini kesiyor. “Kim gelmiş? Kiminle gelmiş? Ne giymiş? Kiminle selamlaşıyor?” tadından öteye gidemiyor. Özellikle davetlerde harika müzik çalar ama bizim insanımız dans etmez. Gençler de bunu yapıyor, sadece yaşı ilerlemiş insanlar değil. Dans edenlere de tuhaf tuhaf bakarlar. Bu bakışları çok fazla yaşadığım için artık umursamıyorum. Dans edin gençler, dans edin. Bırakın birbirinizi kesmeyi. Çıkmışınız eğlenin öyle değil mi? Cumartesi gecesi Klein’de Selda Car ile karşılaştım. Uzun yıllardır tanırım ve bayılırım kendisine. Çünkü “Kim ne der?” diye yaşamaz. O yüzden de o gece mekânda en dikkat çeken isimdi benim için. Çünkü kimse umurunda değildi, müziğin ritmine öyle güzel kaptırdı ki kendini, doyasıya dans etti. Ama bizim kızlarımız fesat ve kıskanç gözlerle kendisini izlemekten geri durmadı. Varsın izlesinler. Selda gönlünce dans etti. İzleyenler de kendilerini kasmaktan gecenin tadını çıkaramadı. Selda bu sene Nevada’daki ‘Burning Man Festivali’nin de en dikkat çeken isimlerindendi.
'Şehzade Mehmet değil mi o?'
Geceler en sonunda nerede biter, tabii ki Aztek’te. Biz de cumartesi finali Aztek’te yapanlardanız. Artık gece bitmek üzereydi, keyifli bir müşteri kalmıştı içeride ve gayet güzeldi. Oyuncu Gürbey İleri’yi gördüm. Yan tarafımdaki kızlar “Şehzade Mehmet’e bak” diye konuşuyordu. Yani ne adıyla hitap ediliyor ne de şu an oynadığı diziyle. Bir oyuncu için en kötü şey bu. İlk rolünün üzerine yapışıp kalması. Bunu birçok oyuncu için duyuyorum ki bu da pek hoş bir durum değil. Gürbey İleri’yle sık sık karşılaşıyorum gecelerde. Kız arkadaşıyla gecelerin keyfini doyasıya çıkaran bir isim.
Yılmaz biraz fazla bağırıyorsun
Yılmaz Morgül ve Oya Aydoğan, 7 haftadır Maçka Taşlık Gazinosu’nda program yapıyor. Bu hafta vakit bulup gidebildim. Gazino gecelerini özleyenler için güzel bir tercih olabilir. Mekân tam bir cep gazino tadında. Güzel, keyifli. Ancak havalandırma sorunu var. Acilen çözülmeli. Onun dışında sahne ışıkları da sanatçıyı çok iyi göstermiyor haberiniz ola. Bunlar ufak tefek detaylar ama en önemli detay Yılmaz Morgül çok bağırıyor. Tamam harika ve güçlü bir sesi var. Müthiş ama şarkı söylemek bağırmakdeğil. Hele ki öyle küçük bir mekânda ses öyle bir çınlıyor ki Yılmaz’ın o güzelim sesi de yok oluyor. Yılmaz acilen bu soruna bir çözüm bulmalı. Oya Aydoğan’ın sahnesi de bir o kadar işveli, cilveli. Oya gözlerini devire devire kendini öyle bir izlettiriyor ki mest oluyorsunuz. Vokalistin sesi de müthiş bu arada. Oya’nın işvesi cilvesi, vokalistin sesiyle birleşince keyifli bir bölüm oluyor. Arada dansöz Nuran Sultan çıkıyor. Nuran tam kilitleniyor dansına, gözü hiç kimseyi görmüyor. Ama bildiğiniz oryantal havasından çıkmış, başka türlü bir dans ediyor. Biraz göbeklenmiş yani tam 70’lerdeki Türk sinemasındaki balıketli kadınlardan olmuş. Yani eskilerin “Oryantal böyle olur” dediklerinden.