Bizim yerli nefes şarlatanlarına, bir kitap okuyup ortaya “Ben yaşam koçunuzum” diye fırlayanlara laf ediyorduk ama hafta sonu Netflix dizi-belgeseli ‘Wild Wild Country’yi (Vahşi Kırlar) izlerken kendimle hesaplaşma halindeydim. Evde bir sürü altı çizili Osho kitabım olduğunu ve yıllarca böyle bir adama nasıl sempati beslediğimi tartıştım durdum kendimle. Bize kitaplarında iyilik güzellik olarak sunduğu şeyleri, gerçek hayatta tarikat olaylarına nasıl da beceriyle dönüştürdüğünü gördüm ve rahatsız oldum. Yapılan röportajlarda Osho’dan şikâyet eden halkın, konuyu sürekli olarak komün hayatındaki serbest sekse getirmesi bana, yapımın biraz muhafazakâr ellerden çıktığını gösterdi aslında. Tek belgeselle hakkında karar verilebilecek biri değil Osho. Cüneyt Özdemir’in hazırladığı belgeselde dediği gibi “Osho’yu araştırmamıştım ama hayatında neler dönüyormuş neler”


gibi bir yorum yapacak kadar tek bir belgesele güvenecek halim yok. Osho’nun dünyaya nasıl bir mesaj vermeye çalıştığını okudum, biliyorum. Hal böyle olunca aradaki bağlantıyı kuramıyorum. Osho’yu okurum, bilirim ama gidip tarikatına karışmak aklımın ucuna bile gelmez. Osho değil de yanındakiler mi deli acaba diye içimden geçiriyorum. Tarikat olduğunu bile düşünmemiştim aslında. Öyle ya kendini sıradan bir insan gibi tanımlayan, sıradanlığın güzelliğini savunan biri gibi


gelmişti. Kitaplarını okuyunca böyle anlaşılıyor yani. Belgeselde yer alan ve konuşmalarından Osho’ya platonik olarak âşık olduğu bariz bir şekilde anlaşılan eski yardımcısı Shella ve bir iki “Sürekli sevişiyorlardı” demekten ileri gidemeyen kasabalının görüşü sadece kafamı bulandırdı, peşin hüküm veremedim doğrusu. Nedense hayat hakkında birçok konuda kafa açan Hintli öğretmeni batırmak için Amerika’nın bu konuda bir algı operasyonu yönettiğini düşünüyorum. İleride çıkar kokusu...

Candan Erçetin hakkında

Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği’nin (MSG) yeni başkanı Candan Erçetin oldu. Uzun süredir can çekişen MSG adına enfes bir karar olduğunu düşünüyorum. Çünkü Candan Erçetin’i nasıl tanıyoruz; iyi şarkılar, çok iyi şarkılar, şarkılara özel bir değer katan özel bir ses rengi! Sonra ne bileyim chanson’ları da çok iyi söylüyor, Fransızca albümüne bayılmıştım.


Galatasaray Lisesi’nde müzik öğretmeniydi, donanımsa her türlüsü kendisinde var. Sahnede de bir başka güzel olanlardan. CD tadında dinleyebileceğiniz sesler kategorisinin baş tacı. Fransız salon kadını tavrında ağır başladığı konserini Trakya yöresinden oyunlarla bitiren rengârenk bir kadın Candan Erçetin. Evet düşünüyorum taşınıyorum gereksiz bir popçuyla ağız dalaşı, skandal aklıma gelmiyor. Olması gerektiği gibi sadece sanatıyla anılan, dinleyicilerine sadece sanat veren, ender bulunan bir sanatçı. MSG’nin başına gelmiş en iyi şey diyebiliriz pekâlâ.

Yorumlarla yaşıyorum

Aleyna Tilki’miz sonunda 18 yaşına bastı. Üzerindeki sahne yasağı da kalktığına göre müzik adına yeni şeyler duyacağımız için heyecanlı bir dönem aslında. Habertürk’ün internet sitesinde Aleyna’nın konser görüntülerine bakarken haberin altındaki yorum bölümünde olayın komedisini görmüş gibi oldum. Yorumlar bölümünde ‘sinirli ve kendinden başka kimseye tahammül edemeyen tayfa’ yine harikalar yaratmış. Biri “Bundan ne köy olur ne kasaba” yazmış. Söyleyen de sanırsın 9 Kral TV Ödüllü


büyük bir yapımcı. Ama kararını vermiş çoktan. Bir diğeri “Sonu hüsran olacak bu kızın” demiş. Beklentiler bu yönde yani. Bir diğeri kendini de katarak “Sonumuz hiç hayırlı değil” yazarak olayı abartmış. Sanki her şeyin gidişatının sorumlusu Aleyna. “Sen hiçbir şey olamazsın” yazanı bulsam gözlerinin içine bakarak kahkaha atmak isterdim. Aleyna’nın 18’ine basması bile


büyük olayken sen hiçbir şey olamazsın yazmak nasıl bir iddia, nasıl bir ego? Gazete haberlerinin altına üşenmeden böyle yorumlar yazanlar tespit edilip psikolojik desteğe yönlendirilse çevremiz bir güzelleşir mi acaba?

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR