Son günlerde değil aslında çıktığı günden bu yana sessiz ve derinden ilerleyen bir Mehmet Erdem hayranlığı var. Herkes birbirine "Nerede çıkıyor?", "Beni ne olur Mehmet Erdem'e götürün" diye soruyor, konuşuyor. İstanbul gece hayatının yenisi People açıldığı günden bu yana pazartesi Mehmet Erdem günü ilan edildi adeta. Tıklım tıklım. Onu takip eden, daha önce çıktığı bazı mekânlara gidemeyen bir kitle Mehmet Erdem'i izlemenin derdinde. Peki neden Mehmet Erdem? Ne yapıyor sahnede?
-Şarkıları bağırmadan okuyor.
-Gereksiz konuşmuyor. Az ve öz.
-Sadece şarkı söylüyor.
-Neşet Ertaş'a selam çakıyor.
-Ahmet Kaya şarkılarını öyle damardan okuyor ki herkes efkârlanıyor.
-Sesi güzel, orkestrası güzel. Sahneye yakışıyor.
-Repertuvarını çok doğru seçmiş.
-Oturuyor kucağına, alıyor bağlamasını kendinden geçiyor. Şarkılara teslim oluyor.
-Mütevazı, elini sürekli "Eyvallah" dercesine kalbine götürüyor.
-‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'yı bir başka yorumluyor. ‘Herkes Aynı Hayatta' derken bir kez daha seni kendine getirtiyor, ‘Hakim Bey'de ‘Tamam' dedirtiyor.
-Şarkıları çarçur etmiyor, yormuyor, kasmıyor. Temiz söylüyor. Dinlettiriyor.
-Sahnede bir kirlilik yok. Yalınlık hâkim. Yorulmuyorsun sanatçının performansından. Sadece şarkılara teslim oluyorsun.
Sahnede birini izlerken yorulmak
Yıllardır bu işi yapan biri olarak sayısız konser ve performans izledim. Mehmet Erdem'i anlatırken son bölümde "Yorulmuyorsun sanatçının performansından" diye bir cümle kurdum. Şunu demek istiyorum: Bazı sanatçılar öyle yoruyor ve yoruluyor ki ne şarkıdan bir şey anlıyorsunuz ne de geçirdiğiniz geceden. Sahnedeki kişi sürekli bağırıp, el kol hareketlerini abartıp sahneyi talan ederse çekilmez bir hal alıyor. Sürekli masalara laf atıyor, çekiştiriyor. Gerek yok. Temiz, yalın, sakin bir sahne her zaman iş yapar. Unutmayın.
Sertab'a soruyorum
Sertab Erener 100 yaşına kadar yaşamak, hatta 100 yaşında sahnede şarkı söylemek için altı senedir tedavi görüyormuş. Yemesine, içmesine çok dikkat ediyormuş. Protein ağırlıklı beslenip sigara, alkol ve şekeri ağzına sürmüyormuş. Ve daha bir sürü şey. Her konuda dakikmiş. Hayatını dakika dakika programlıyormuş. Neden, 100 yaşına kadar yaşamak için. Varsın yaşasın tamam da soruyorum sevgili Sertab'a:
-Allah aşkına o içtiğin ilaçlar saçının beyazlamasını, 20 günde bir dip boyaya gitmeni de engelliyor mu?
-Manikür-pedikür ihtiyacını yok ediyor mu?
-Gözünün içine baktığın zaman gerçek yaşını unutturuyor mu?
-20 yaşındaymış gibi görünmeni sağlıyor mu?
Yahu geçin bunları. Sıkıcı, sevimsiz bir hayat. Neden? 100 yaşına kadar yaşamak için bu çaba.
Gereksiz ilaçlar
Yıllarca Türkan Saylan'la çalışmış, devlet hastanelerinde sabahlara kadar görev yapmış harika bir insan Dr. Demet Aşkın. Yaşı bir hayli var ama fıstık gibi. Yaşını tahmin bile edemiyorum. Soramıyorum da. Enerjisi müthiş. Zaman zaman kendisine gidiyorum çünkü enerjisine bayılıyorum. Konuşuyoruz, sohbet ediyoruz. Onun anlattıklarıyla besleniyorum. Arada ben "O ilaç çıkmış, bu ilacı içiyorum" diyorum bana boş gözlerle bakıyor. "Gereksiz" diyor. Bu bahsettiğim kişi sağlık alanındaki yenilikleri ilk çıktığı anda ülkeye getiren ve uygulayan kişi. Kök hücre de buna dahil. Ama ne diyor biliyor musunuz en çok: "Tabii ki doğru, düzeyli müdahale şart. Ama ilaçlar gereksiz. Sen içini güzel tut, huzurlu tut. Temiz tut bak nasıl cildin güzelleşir, hayatın değişir. Yaşlanmazsın" diyor. Kendisi de yaş almış gençlerden. O yüzden geçiniz yaşlanmayı durduran ilaçları. Geçiniz. Saçmalıktan başka bir şey değil.