Geçen gün bizim gazetede de okudunuz. Didem Balçın'ın doğum gününde dostlarından birkaçı kendisine hediye olarak çeyrek altın taktı. Biz de kendi arkadaş grubumuzda artık altın takmaya karar verdik. Duyduğuma göre birçok kişi "Ne olur bana hediye alacaksınız altın alın. Boşuna elbise, kıyafet, ayakkabı almayın" diyorlarmış. Bence en güzel hediye. Hem daha mantıklı, hem de karşı tarafa ne istiyorsa yapsın. Saçma sapan hediyeler alınıyor gereksiz yere. Tabii samimi olduğun, artık bir hukukun olduğu kişiyle yapılacak bir hediye. Onun dışında yanlış anlaşılabilir. Gerçi ben hiç anlamam. Yaş ilerledikçe insanın aklı yatırıma çalışıyormuş. Onu fark ediyorum.
‘TAKTIM EV ALIP DURUYORUM'
Tam da cuma akşamı Bebek Lucca'da bir arkadaşımla sohbet ederken konu dönüp dolaşıp bu noktaya geldi. Bana "Son günlerde taktım. Sürekli yatırım yapıyorum. Üç tane aldım, şimdi dördüncü evi alacağım. Yeri hiç önemli değil, alıyorum ve hemen kiraya veriyorum" dedi. Bu duyduğum ilk değil. Son yıllarda herkes emlak yatırımı yapıyor. Hatırlarsanız sanat dünyasında 80'lerde birçok ünlü "Biz para kazanamadık, yatırım yapamadık" dedi. Ama 90'lardan sonra özellikle Emrah'ın yatırımları dilden dile dolaştı. Yok "100 evi var", yok "200 evi var" derken herkes bunları konuşuyordu. Daha sonra Cihangir'e ‘Sinangir' adı kondu. Çünkü yönetmen Sinan Çetin'in yatırımları dillere destandı. Şimdi de Kenan İmirzalioğlu'nun yatırımları konuşuluyor. Bunlar konuşuldukça yeni nesil daha akıllı davranıyor ve tüm birikimlerini olmasa da bir kısmını yatırım yapıyor. Daha akıllıca ilerliyor.
Acımasız insanlarımız var
Dün Habertürk internet sitesinde denk geldim Ezgi Çetin'in olayına. Ezgi iş için görüşmeye gitmiş, kendisine "Koltuğa sığmıyorsun, nasıl çalışacaksın" sorusu yöneltilmiş. 28 yaşında genç bir kadının düştüğü duruma bakar mısınız? Ne acımasız, ne gaddar bir cümle. Kısa süre önce de bir başka kadının bu tarz bir hikâyesini ve gözyaşlarını yazmıştım. Kadın "Aslında benim eşimle hiçbir sorunum yoktu. Sadece sokaktaki insanların bakışı, aşağılayıcı tavırlarından ötürü kilo verme ihtiyacı hissettim. Ama inanılmaz hakaretler işittim" diye anlatmıştı. Ne kötü, ne acımasız insanımız var. Neyse, Ezgi sırf bu cümle sonrasında mide ameliyatı oluyor ve 125 kilodan 57'ye iniyor. Tamam sağlığı için kilo vermesi harika bir durum ama bunu başkaları aşağılıyor diye değil kendi istediği için yapmalıydı. Avrupa da ve ABD'de öyle kilolu insanlar var ki. Sosyal hayatın içinde gayet rahat ve normal yaşıyorlar. Bizim insanlarımız maalesef didikliyor. Didikliyor ve hakaret boyutuna getiriyor. Lütfen insana biraz saygı.
Ölüye bile saygı yok ki
OYA Aydoğan'ın cenazesi sonrasında da yazmıştım. İnsana saygı yok, ölüye saygı yok, çocuğu saygı yok, yaşlıya saygı yok. Nasıl olacak belli değil. Daha da çığırından çıktı. Geçen gün ablam anlattı: Metrobüse binmiş, bir adam kendisinden yer isteyen yaşlı bir kadını "Kalkamam" diye terslemiş. Kadınlar kalkıp yer vermiş yaşlı kadına. Ne hikâyeler duyuyorum. Neler yapıyor son zamanlarda insanlar, korkunç şeyler. Ben böyle şeyleri duyunca çok korkuyorum, üzülüyorum, kahroluyorum. Allah gerçekten edebini, saygısını, vicdanını kaybeden insandan korusun.
Siz uyurken
-Teşvikiye Camii'nin arka kısmında bir kadın ile iki erkek kavga ediyor. Erkeklerden biri, kıza "Senin yüzünden gitti. Sen çok kötü davrandın kıza. Bir dövmediğin kaldı" dedi. Diğer erkek de "Dur bakalım. Sevgilime böyle hakaret edemezsin" diye kızıyordu. Kız da "Aman zaten bizim yanımıza yakışmıyordu bırak gitsin" diyerek ortamı sakinleştireceğine daha da bir gerdi maşallah.
-Bebek Lucca yanımda oturan üç kadının tek konuştuğu konu Sinem Kobal ve Kenan İmirzalioğlu'nun düğünüydü. Kadınlar iki saat sadece bu düğünü evirdi, çevirdi, irdeledi.