Röportaj:Reşit ÖZET


Fotoğraflar: Mertcan DEMİRDÖĞEN






- Cihan Bey biraz eskiye öğrencilik yıllarınıza gidelim ve sizi tanıyalım?

Ben çalışkan bir öğrenci değildim. Kitap açmadım diyebilirim ama yinede başarılı bir öğrenciydim. İlkokul yıllarımdan beri yazlarımı kendi iş yerimizde çalışarak geçirdiğim için ticari hava beni daha çok cezbetti. Dolayısıyla üniversiteye gitmeden okul hayatıma son verdim. Bir süre daha kendi iş yerimizde çalışıp babamdan küçük bir sermaye alıp bağımsız olarak ilk iş yerimi açtım. Ve o dönemde hurda altın toplar, satın alır rafine eder satardık.




- Altın sektöründen sonra yeme içme sektörüne de yatırım yapma fikri nasıl oluştu?




Ticarette bir denklem vardır; bir uçta mücevher diğer uçta su. Mücevher en pahalı tüketim araçlarından bir tanesi, su ise hayati bir ihtiyaç ve en ucuz olanı. Bir kriz ortamında alımını durdurduğu veya ötelediği ilk şey mücevher. Fakat sudan vazgeçmek mümkün değil. Bize hep tavsiye edilen suya yakın bir sektörde olmamızdı. Hangi ekonomik ortamda olursa olsun insanlar gıdadan, hayati ihtiyaçlardan vazgeçemez. Dolayısıyla bir denge sağlayalım dedik. Zaten bir mücevher firmamız var sektöründe lider olan, gıda sektörü de aklımızdaydı. Aslında geçişimiz biraz tesadüfi oldu. Benim arkadaşlarım bir buçuk yıl önce Türkiye deniz işletmelerinin arazisini yapılan bir ihalede satın almışlar. Fakat daha sonra ekonomik yönden baş edemeyeceklerini düşünüp bana sordular.




- Huqqa'nın en belirgin özellikleri neler? Kimlere hitap ediyor?




Benim farklı bir konsepte Türkiye'nin ihtiyacı olan bir marka yaratma arzum vardı. Bunun için İstanbul'un gözbebeği Boğazı'ı seçtik ve en önemli mimarlarla çalıştık. Mahmuthanlar'a talep ettiğimiz alkolsüz konsept için üç ay sonra ikna ettik inanılmaz keyifle çalıştıkları bir mekan oldu. Herşeyi ortak tasarladığımız gelenlerin çok beğendiği bir konsept oluşturduk. Açılalı bir ay olmasına ve hiç bir tanıtım yapılmamasına rağmen, ilk günden itibaren 600- 700 kişi ağırlamaya başladık. Bu bizim doğru bir iş yaptığımızın göstergesi. Aşçı başımız Suada'dan; bu işi çok iyi bilen biri. Burası açılmadan önce aşçıbaşımız yurtdışında bizim hedef gösterdiğimiz ülkelerdeki mutfakları incelediler. Alkolsüz konsept olduğu içinde çok geniş bir içecek konseptimiz var. Ben gurme olduğuma inanırım, gittiğim yerlerde değişik konseptleri hep not almışımdır kafamda. Benden menüde birçok katkı görebilirsiniz. Bana ait 5-6 tane şey vardır. Mesela bizim pizzamızın hamuru 50 gram ağırlığındadır ve bu sayede üst lezzetini daha fazla verebiliyoruz. Biz iddalı olmayı amaçlıyoruz. Mesela burada yediğiniz hamburgeri dünyada nadir yerlerde yersiniz. Denizli'den yufkayı getirtiyoruz, bununla İtalya'nın çok özel peyniri burratayı birleştiriyoruz. Herkes serpme kahvaltı yapıyor fakat Huqqa'nın serpme kahvaltısını yiyen birdaha başka yerde kahvaltı yapmak istemiyor. Burası 24 saat açık bir mekan. Özellikle alkolsüz olup gece 3'e 4'e kadar açık olup keyif verebilen başka bir mekan yok. Hep hassasiyeti olan insanlara özel tercihler yapıyoruz. Yurtdışından hayvansal gıda almıyoruz, hepsi Türkiye'den. Hanımlarımız ve beylerimiz için mescitlerimizi de hazırladık. Muhafazar kesimin daha çok ilgisini çeken bir mekan çünkü o kesime daha önce bu kadar lüks bir mekan hazırlanmamış. Muhafazakar kesime açılmış bir mekan olarak algılanmamalı; ben bu gün alkol almak istemiyorum eğlenmek istiyorum diyenler için bir mekan. Öncelikle gelen müşterimizin huzuru, ikinci olarak yiyeceğin kalitesi ve son olarak ise en kaliteli servisi alabilmesi.




- Çok büyük bir yatırım yaparak Türkiye'de ki birçok ünlü restoran markasının arasında yer alarak hizmet verirken başarılı olma riski yok mu?




Örneğin Newyork'ta her gün binlerce restoran açılır, kapanır. İstanbul'da her ay binlerce restoran açılıp kapanıyor. Bunun için gıda sektöründe ilk öğrendiğim şey Allah affeder, müşteri affetmezdi. Bu negatifin daha hızlı yayıldığı bir sektör. Bakıldığında sektörün pirleri var ve bu sektördeki pastadan bir pay alacaksınız. Biz o pastadan pay almıyoruz, o pastayı büyüterek pastadan pay alıyoruz. İstanbul'a yılda on milyon turist geliyor, Paris'e bir çelik yığınını görmeye doksan milyon turist gidiyor. İstanbul'un hakkı daha bu değil. On yıl içinde bence talep artacak. Bu tarz mekanlara Orta Doğu ülkelerinden, Asya'dan, Avrupa'dan gelen turistler talep ediyorlar. Ben çok fazla risk görmüyorum. Ama bu masraflarla Boğaz'dan başka bir yerde açmazdım bu mekanı. Amaç ticari bir gelir elde etmek değil buradan markayı doğurmak. Buradan doğacak markanın dünyaya yayılmasını düşünmek lazım.






- Sizin gibi birçok iş adamı son zamanlarda bu sektörde atılımlar yaptılar, nedenini neye bağlıyorsunuz? Bu sektörde açık mı var?




Evet gıda sektöründe büyük bir boşluk var. Tabiki lokal markalarımız var. Doğuş Grubu birçok markayı satın alarak bence çok doğru bir iş yapıyor. Doğuş Grubu'nun yapısı ve Ferit Şahenk'in kişisel yapısı tüm bu lokal diye adlettiğimiz ülkemizin önemli markalarını toplu halde dünyaya taşıyabilecek vizyona ve ekonomiye sahip. Ben yakınen Ferit Şahenk'i tanıdığım için inanıyor ve güveniyorum ki; Ferit Bey, markalarımızı dünya markası haline getirecek. Ben bu sektörde bir boşluk olduğunu biliyor ve uzun zamandır içinde yer almayı planlıyor ve arzuluyordum.




- Siz mutfağa girer misiniz?




Ben mutfaktan çıkmam. Herşeyin bir parça içinde olmaktan keyif alıyorum. Açıldığı günden beri en az iki üç saatimi burada harcıyorum. Biraz hassas bir yapım var hata toleransım düşük. Bu yüzden mutfakta da her alanında yer alıp önerilerimi, fikirlerimi arkadaşlarımla paylaşıyorum. İyi bir ekibimiz var.




- Mekanınız ile ilgili dostlarınızdan ve müşterilerinizden nasıl yorumlar aldınız?




Burası bir ay içinde sosyal meydada kendini ispat etti ve duyurdu. İkinci günden itibaren bir hareketlilik yaşandı. Gelen müşterilerin memnuniyeti %95'lerin üzerinde. Yeni açılan bir mekan olduğumuz için eksiklerimizi anca üç ay içerisinde oturtacağımıza inanıyorum. Burada birde steakhouse açıyoruz.




- Sizin bu sektöre girmek istediğinizde eşinizin tepkisi nasıl oldu?




Eşim Çiğdem Hanım yaptığımız işte lider olma arzumuzu bildiğinden ilk başta kesinlikle itiraz etti. Çünkü bundan sonra yaptığımız yer, iş bizim ailemizden çalıyor. Bizim hayatımızdan, birbirimizle olan zamanımızdan çalıyor. Ama önemli değil. Bunları yaparken bir misyonu da yerine getiriyorsunuz. Ülkemize farklı bir marka, olgu kazandırıyorsunuz. Bunun yaşattığı ayrı bir keyif, ayrı bir zevk.




- Siz sosyal sorumluluk projelerinde her zaman ön plana çıkıyorsunuz. Son olarak Çapa Derneği'ne destek olmak için Kanuni Sultan Süleyman rolünü üstlendiniz. Neler hissettiniz?




Bunu ilk kabul ederken çok zorlandım. Olayın gerçekleşmesinin ardından vakfımızın başkanı Özlem Cankurtaran'a bir mail yolladım. İyiki beni zorlamışsın dedim. Hatta küçük bir espriyle de; gazetede manşette çıkan Sultan Süleyman halindeki fotoğrafımı kastederek düşünsene sen bana bu kadar ısrar etmeseydin büyük bir kıskançlıkla başka bir Sultan Süleyman'ı izleyecektim. Hırsımdan çatlayacaktım, dedim. Hizmet ettiğiniz amaç ulvi bir amaç olduğu için lezzeti çok farklı. Sokak çocuklarının barınaklarını yeniliyorsunuz. Onlar bizim çocuklarımız. Ve onların topluma kazandırılıyor olması hepimizin borcu. Özellikle belirli bir varlığa sahip iş adamlarımızın borcu. Onun için Çaba, bir araya gelmezleri birleştirdi. Orada provalar için harcanan zamanın bedeleni ödesek belkide biriken paradan daha fazla para birikecek diye bir espride yaptım fakat önemli olan o değil. Önemli olan biz sizler için bir çaba sarf ediyoruz. Bunun bizlere verdiği hissiyat herşeyden çok daha önemli. İş toplantılarına giderken bu kadar keyifli ve motive gitmiyoruz.




- Çocukkken hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı?




Ben hangi işi yaparsam yapayım; çok zevk alarak yapıyorum. Hayalini kurduğum bir meslek yoktu. Çünkü biz aile olarak hep kendi mesleğimizle motive edildik. Yarınlarda baba mesleğini yapmak üzere yetiştirildik. Ben üçüncü jenerasyonum. Oğlum da dördüncü jenerasyon olarak bu işte. Allah kısmet ederse bu kurum bir dünya markası olsun arzusuyla hareket ediyoruz.



- Başarılı bir iş adamı olarak genç girişimcilere iş hayatıyla ilgili ne gibi tüyolar verebilirsiniz?




Geçenlerde İstanbul Teknik Üniversitesi ve Koç Üniversitesi'nde bir konuşmam oldu. Biliyorsunuz benim bir spor adamı kimliğim de var. Spor adamı ve iş adamı kimliğimle birçok toplantıya davet ediliyorum ama gitmiyorum. Bu üniversitelere büyük bir keyifle gidiyorum. Çünkü onlar Türkiye'nin koyduğu 2023 yılı vizyonunu oluşturacak olanlar. Onlara sadece bir kelime, bir mesaj bile verebilirsem kendimi çok mutlu adlediyorum. Onlar benim için bitti, eğitimi aldım ve hayata hazırım düşüncesinde olmamalılar. O bitiş değil zorluğun, gerçek hayatın başlangıcı. Teori ile pratiği birleştirmeniz lazım. Diplomanın değerini arttırmak için bir beş sene daha çabalamak gerekiyor. İlk beş on senenizi 24 saat çalışarak geçirmelisiniz. Ben çocuklarımın doğumuna ve büyümesine şahit olamadım. Eminim bu markaları oluşturan abilerimiz, arkadaşlarımız da aynı süreçlerden geçti. Bir çalışmak, çalışmak, çalışmak... İki yaptığınız işi severek yapmak, üçüncüsü de yaptığınız işe para kazandırıcı bir yenilik katmak.




- Bu yoğun iş temposunda stresinizi atmak için neler yapıyorsunuz? Nasıl dinlenirsiniz?




Biz çalışırken dinlenen bir aileyiz. İnsanların mutlu ayrılıp olumlu tepkiler vererek sosyal medyada birbirleriyle paylaşması bizi dinlendiriyor. Çalışırken gördüğünüz başarı sizi dinlendiriyor zaten. Üstüne para kazanmaya da başarsanız mükemmel oluyor.




- Sizin bir diğer yönünüzde spora olan tutkunuz. Geçtiğimiz aylarda Fenerbahçe Kulübü'ndeki yöneticilik görevinden istifa ettiniz. İlerleyen yıllarda teklif gelse tekrar yönetici Ya da başkan olarak görev alır mıydınız?




Gelecekle ilgili yapmam dediğim birçok şeyi yaptım, yaparım dediğim birçok şeyi yapmadım. Bu yüzden gelecekle ilgili yaparım, yapmam diye bir yorumda bulunmayacağım. Çünkü o dönemin konjektörü ve şartları neye taşır bilemiyorum. Bulunduğum üç dört yıllık süre içinde bunu yapmayı tercih etmem diye düşünüyorum. Bana Fenerbahçe inanılmaz şeyler öğretti, inanılmaz şeyler kattı. Milyonlarca insanın teveccühü beni bambaşka bir noktaya taşıdı. Çok şükür ben teveccüğü hayatımda yaşadım. Fenerbahçe seyircisinin bana göstermiş olduğu teveccühü hiçbir zaman unutamam. Futbolun değişmesi gerekiyor. Bu ortamlarda bunun bir parçası olmayı arzu etmem açıkçası. Futbolun eğlence, keyif ve birleştirici noktasına inanlardanım. Ben Fenerbahçe yöneticisiyim, kızım fanatik Galatasaraylı. Eğer biz el ele gidip o maçtan keyif almıyor, arkasından esprilerle birbirimizi kızdıramıyorsak; arkadaşlarıma mesaj atıp onlarla gırgır geçemiyorsam, artık bu bir spor olmaktan çıkmış; bir savaş, harp haline geldiyse bu benim içinde bulunmayı tercih edeceğim bir ortam değil. İleride ne olur bilemem. Bu vesileyle Sayın Başkan Aziz Yıldırım'a beni bu işin bir parçası yaptığı için teşekkür ediyorum. Tüm Fenerbahçelilere beni yüreklerine aldıkları için teşekkür ediyorum.





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR