Beren Saat'in uzun açıklamasını okuyunca "Ne canını sıkmışlar kadının" diye iç geçirenlerdenim. Kendisi cümlelerinde olaydan bıktığını açık seçik anlatıyordu zaten ama dışarıdan biri olarak konunun bu kadar büyütülmesine hayret edebiliyoruz sadece. Beren açıklamasını yaptı, çevresinin huzuru için sustuğunu söyledi belki ama bir kısım kan isteyen tayfaya bu cümleler yetmedi tabii. Vay efendim sen nasıl HDP'nin şoförüne üzülürsün de bizim şehitlere nasıl üzülmezsin nidaları yükseldi bu sefer. Öyle ya, kötü bir insansan, altında bir şey arıyorsan Şirinler'i bile suçlayabilirsin herhangi bir konuda. Suriyeli çocuklara yardım ettiğin zaman suçlanıp "Önce ülkendeki aç çocukları doyur" diyen de bu mantıkta. Acınacak halde bir kedi bulduğunda ona ev ararken "Aç insanlar var, işiniz gücünüz hayvanlar" yazan sinirli kadın da! Bu tip konulara sinirlenebilen birinin hayatı insanlara yardım etmekle geçmiş diye düşünebilirsiniz ilk önce ama yok, sadece ortam bulandırmak için sinir bozarlar. Herhangi bir cana yardım ettiğini farkına varmadan sınıflandırırlar kendi kafalarında. Beren'e gelen tepkiler de bu kadar sığ işte. Utanma, sıkılma sevgili Beren Saat, insanımız böyle. Taraf tutmak zorunda hissediyor kendini, nedendir bilinmez. Güçlünün yanında olmak gibi bir psikoloji içinde bir kısım insan. Güç seviyoruz biz, adalet değil. Kan istiyoruz bir de, maalesef barış falan değil.




GOOGLE'A BİLE SİNİRLİYİZ




RahşanGülşan, "Çok tuhaf insanlara dönüştük" diye başladığı dünkü köşe yazısında Google programını telefonuna indirirken karşılaştığı yorumlardan bahsetmiş. Fark etmişsinizdir, yakın bir süre önce Google logosunu değiştirip daha renkli bir hale geldi. İşte bu basit markasal değişimi önce eşcinsellikle ilişkilendirip, sonra markanın PKK sempatizanlığı yaptığına kadar gelmişler. Dünyanın en büyük yatırımlarından biri olan küresel bir şirketin bile bizimle uğraştığını düşünen sinirli insanlar var yani. Logo için seçilen renk skalasına bile tepki verecek hale geldiğimize inanmak zor geliyor. Hemen ardından da sormadan edemiyorum. Bu fikri düşünmeye harcayacak vakti daha yararlı şeylerde kullansanız olmaz mı? Okusanız, araştırsanız, sakinleşseniz, sevseniz, mutlu olsanız daha iyi olmaz mı? Küresel bir şirketin bile bize takmış olabileceğini düşünen insanların akıl sağlığı beni korkutuyor.




Kim bu birileri?




HALİL Sezai gizli evliliği üzerine çıkan dedikodular üzerine "Birileri evimdeki şeyleri gazetecilere söylemiş" diye bir açıklama yaptı. Gizli birileri diyerek arkadaşlarından bahsediyor tabii. Ya da arkadaş bildiklerinden. Hoş onun durumu çok özel değil, ünlülerin başına gelenleri piyasaya yetiştirmeyi marifet bilen insanların sayısı o kadar fazla ki. Magazin dünyasında bu kadar dedikodu nasıl dönüyor zannediyorsunuz. İnsanların evine dinleme cihazı koymuyorlar ya!




Pulbiber geldi




BU dönem yıldızı parlayan şeylerden bir tanesinin bir edebiyat ürünü olması beni şaşırtmaya devam ediyor. Aylık kültür ve fikir dergilerine ne kadar ihtiyaç varmış meğer. Birbiri ardına açılan bu dergilerin satış rakamları ciddi anlamda sevindirici. Hafta sonu bu kulvara yeni katılan Pulbiber'i karıştırdım. Kadın sesinin daha fazla çıktığı bir dergi olmuş Pulbiber. İlk sayıyı kürtaj konusuna ayırmaları da sert girişlerini pekiştirmiş. Sonraki sayılarda ünlü isimlerin küçük hikâyelerini fotoroman olarak çekeceklermiş. Fikret Kuşkan, Akasya Asıltürkmen, Demet Evgar gibi isimlerin oynayacağı fotoromanlar merak uyandırırken, derginin ezberlere, tabulara, eşitsizliğe karşı değinmedik konu bırakmayacağını da anlamış bulundum. Derginin Yazı İşleri Müdürü Özlem Özdemir, Yayın Yönetmeni ise Deniz Durukan. Tabii derginin yayın politikası sadece kadın sorunlarına odaklı değil. Hayata dair her şey Pulbiber'in meselesi olacakmış. Kadınların dilinden ve dünyasından bir bakışla, alternatif bir yaklaşım sunmak amacında olduğunu açıklayan dergi, bana efsanevi Express dergisinin kadın versiyonunu hatırlattı.





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR