Uzun süredir Diyarbakır’a gelmiyordum.
Bundan aylar önce sanatçı Ahmet Güneştekin, “Diyarbakır’da Hafıza Odası sergisine hazırlanıyorum. Sergi zamanı belli olunca haber vereceğim. Gelir misin?” dediği zaman “Gelmez olur muyum hiç” diyerek koşa koşa gittim.
İyi ki gitmişim. Kadim şehir Diyarbakır’ı nasıl da özlemişim.
Ve tabii bu güzelim şehirde bir defa daha yeni eserlerin de dahil olduğu Ahmet Güneştekin’in “Hafıza Odası” adlı sergisine tanıklık edecektim.
O büyülü atmosferde, geçmişle yüzleşecektim.
Daha önce bu köşede “Ahmet Güneştekin’in ‘Hafıza Odası’ Diyarbakır yolunda” diye bir yazı yazıp Güneştekin’in çok heyecanlı olduğunu anlatmıştım.
Haklıymış. O atmosferde, o sergiyi gezmek, hissetmek acayip bir histi.
Çok güzeldi.
Ve aşırı etkileyiciydi.
Pilevneli Galery tarafından, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde Diyarbakır Keçi Burcu’nda açılan sergi gerçekten görülmeye değerdi.
Eğer imkanınız varsa hiç üşenmeyin. Gidin, görün, keşfedin ve düşünün.
Harika atmosferde, ülkemizin en güzel şehirlerinden birinde, o güzelim duyguyu hissedin.
Benim kalbim Keçi Burcu Surları’nda kaldı.
Size de aşırı tavsiye ederim.
Peki gelelim sergiye. Ve en merak edilen soruya; “Ahmet Güneştekin neden Diyarbakır’da sergi açtı?”
Sizi bilmiyorum ama bu soruya aşırı sinirleniyorum.
Çünkü Ahmet Güneştekin dünyanın çeşitli yerlerinde sayısız sergiler açtı. Hatta siz hiç sayısız kere “Neden New York, neden Bakü” diye bir soru duydunuz mu?
Hiç sanmıyorum.
Fakat kaç gündür, sürekli “Neden Diyarbakır” sorularından ben daraldım.
Bir kere Batman doğumlu ancak çocukluğunun büyük bir bölümünü Diyarbakır’da geçiren bir sanatçının kendi topraklarında, kendi evinde bir sergi açması kadar doğal başka bir şey olabilir mi? Tarihin bir dönemine tanıklık etmiş şimdi de bunu yansıtmak istiyor. Anlatmak istiyor. Tarihe ışık tutmak istiyor.
Doğalı bu değil mi zaten hanımlar-beyler!!!
Evet anlıyorum artık memleketimizde sürekli bir şey kaşınıyor, illa mevzu hep bir noktaya getirilmeye çalışılıyor. Tamam artık bu kaçınılmaz oldu bu memlekette.
Ancak sanat zaten tarihe tanıklık etmek, gün yüzüne çıkartmak değil midir?
Çok üzgünüm. Memleketim adına bir şeyleri aşamıyor olmaktan üzgün ve yorgunum.
Ancak Diyarbakır’da Ahmet Güneştekin sergisi ile umutlandım.
Umudumu da kaybetmek istemiyorum.
Ve sizlere Ahmet Güneştekin’in serginin açılışı sonrası gala yemeğinde yaptığı konuşmasında “Neden Diyarbakır” sorularına verdiği en açıklayıcı yanıtı aktarıyorum;
“Biz sanatçıların görevleri vardır. Bizler tarihin tanıkları ve aktarıcılarıyız. Sanat eserleri tarih boyunca bir sonraki nesillere belge olarak kalır. Dünyada çok örneği vardır. ‘Hafıza Odası’ sergisi Türkiye’nin son 100 yılını belgeliyor. Bunları aktarmak istedim. Ve burası benim mahallem. Bu coğrafya benim doğduğum yer. Evet ben Batmanlıyım. Ama ailemin işleri nedeniyle çocukluğumun bir kısmı burada geçti. Ben çocukluğumda bir şey yaptığım zaman ilk aileme gösterir ve onlardan onay alırdım. Beğenildiği zaman da çok mutlu olurdum. Şimdi de yaptığım işleri aileme göstermek için buradayım. Sanat sözünü söyler ve tarihe söz bırakır...”
Bundan güzel anlatılabilir miydi başka?
Bu sebeptendir ki, sizler de sergiyi gezin, görün, düşünün derim.
Hafıza Odası Diyarbakır bence Ahmet Güneştekin’in en en iyi sergisi. Eserlerin güzelliği, mekan, enstalasyon daha ne kadar iyi olabilirdi bilmiyorum. Müthişti.
İlgilenenlere sergi 31 Aralık’a kadar tarihi Keçi Burcu Surları’nda açık kalacak.
Hafıza Odası neyi anlatıyor
"Hafıza Odası" bir yokluğa tanıklık ediyor. "Hafıza Odası" sanatsal hatırla(t)ma biçimlerini araştırıyor ve başka türlü sesi hiç duyulmadan kalacak, tamamen unutulacak olanların silinmiş seslerini duyulur kılma yollarını gösteriyor. Ahmet Güneştekin’in çalışmaları epistemik direniş tarzlarını göstererek resmi söyleme meydan okuyan karşı hafızalara yer açıyor, geçmişin parçalara ayrılmış hatıralarıyla dayanışma geliştiriyor.
Sanatçının nesne yerleştirmelerinden ve videolarından oluşan "Hafıza Odası"nda bu eserler sessizlikleri ve eşsizlikleri, görülmemişlikleriyle bir yokluğa tanıklık ediyor, bu yokluktan ortaya çıkan tarihi anlatıyor ve yokluğun, noksanlığın, inatçı bekleyişiyle bugünün peşini kovalamasını, hatırlanıp anlatılmadıkça bu hafıza alanına talip olmaktan vazgeçmeyeceğini daima hatırlatma görevi yapıyor.Sanatçının mitolojiyi ve ikonografik unsurları kullanarak yeni bir anlatı olanağı oluşturduğu boyutlu çalışmaları, heykelleri ve kırkyamaları da sergilenecek işler arasında yer alıyor.
Diyarbakır’a gideceklere üç-beş tüyo
-Ciğer yemeden dönmeyin. Her yerde ciğer çok güzel elbet ancak “Ciğerci İbo”nun bir başka benden söylemesi.
-Bol bol kuru dolma yemeği ihmal etmeyin. Çünkü aşırı güzel.
-Diyarbakır’ın meşhur Kadayıfını yemeden olmaz. Aman Allah’ım o nasıl güzel bir lezzet. Yemeğe doyamamak. Tatlı sevmeyeni bile baştan çıkartır.
-Her yemek sonrası tabii ki halay çekmeniz gerekiyor. Ki zaten çekmeden duramıyorsanız. İlla birinin küçük parmağına yapışmak istiyorsunuz. Çünkü memlekette ciddi halay çekiliyor. Ve evet çok eğlenceli.
Hem o kadar yemeğe gayet de iyi geliyor.
-Surlar içinde dolanırken ve tarihi camileri, yerleri, köşeleri, bucakları gezerken sizlere sürekli bir şeyler ikram edilecek. Geri çevirmeyin. Çok üzülüyorlar.
-Kuyumcuları gezin. El emeği, göz nuru 24 ayar altın takımları inceleyin. Tabii altın fiyatı ortada. Alabilirseniz şahane. Alamazsanız da üzülmeyin. İnceleyin.
-Dört Ayaklı Minare'ye gidin. Rivayete göre dilek dileyip altından yedi kere geçmek gerekiyormuş.
-Meryem Ana Kilisesi’ni de ziyaret edin derim.
-Ulu Camii inanılmaz etkileyici.
-Eski Diyarbakır sokaklarında kaybolmayı da ihmal etmeyin. Dar sokaklar sizi hemen içine çekiyor. Çok etkileyici.
-Sülüklü Han’a gidip kahve için. Eğer şarap içmek istiyorsanız da hizmetleri var. Ancak iki kadehten fazla vermiyorlar. Sülüklü Han’ın en büyük kuralı.
-Lahmacun Merkezi diye bir yer var. Aman Allah’ım o nasıl güzel lahmacun öyle. Ben böyle bir lahmacun yemedim. 25 gram hamur olarak hazırlanıyor incecik. Hamuru bildiğin kağıt. Yedikçe yemek istiyorsunuz. Böyle bir incelik ve lezzet yok.
-Diyarbakır’ın gece hayatı da pek meşhur. Ve insanları çok güzel eğleniyor. Bu arada gece hayatında artık sadece kadın guruplarını da görmek mümkün. Ben aşırı mutlu oldum. Kadınlı-erkekli guruplar da var elbet. Ve çok keyifli eğleniyorlar.