Sertab Erener, "Artık çocuk doğurmamamız, çoğalmamamız gerekiyor. Fareden beter olduk, onlar bile bizden daha az ürüyor olabilir" diyerek sosyal ahaliyi çıldırtmış.
Özellikle çocuk sahibi olan anne ve babalar ateş püskürmüş.
Söylenmedik söz bırakmamış.
Sertab Erener'in ifadesi yanlış olmuş olabilir ancak şunu özellikle ve açık yüreklilikle belirtebilirim ki, ülkemizde çocuk sahibi olan anne ve babalar çok hassas ve inanılmaz dokunulmazlık istiyor.
Ve sürekli de üremek istiyor.
Ve çocuk sahibi olmayan birisi, çocuk sahibi olan birini çocuğu ile herhangi bir konuda uyarsa ya da eleştirse vay haline.
Sen misin uyaran! Ya da eleştiren.
Başlıyor da başlıyor.
Yok senin çocuğun yok nereden bileceksin!
Çocuk o yapar ne var!!!
Çocuğuma sen kötü bir şey mi söyledin!!!
Falan filan diye uzuyor.
Tecrübe ile sabit.
Çünkü bu konuda anne ve babaların gazabına çok uğradım. Özellikle annelerden yemediğim laf kalmıyor. İlk söyledikleri cümle de, "Çocuğun yok konuşma sen!" tadında oluyor.
Ama bunu öyle bir söylüyorlar ki, sanki çocuğum olmamış ve olamıyormuş gibi bunu da yüzüme vuruyorlar gibi.
Anlayacağınız bazı kadınlara göre; çocuk doğurmadığım için kusurlu ilan ediliyorum.
Kusurlu ne demekse!!!
Bu da ayrıca bir taciz biliyorsunuz. Ama alıştım artık. Umursamıyorum.
Ayrıca da kusurlu da olabilirim. Ne berbat bi kelime. Kusurlu ne demek!
Yani çocuğu olmayana takıyorlar.
Olmuyor da olabilirim ne var bunda.
Ayrıca da size ne!
Kime ne!!!
Size bunu açıklamak zorunda değilim sanırım. Kimse de değil.
Fakat şu var ki, bir saniye bile o duygu gelse ve çocuk sahibi olmak isteseydim inanın doğurur ve birçok kadından daha iyi anne olurdum emin olun.
Çünkü bazı tanıdığım ve duyduğum kadınlar gibi ne ayrıcalık beklerdim ne de çocuğumu bir güç olarak kullanırdım.
Çünkü öyle kadınlar ve adamlar var maalesef. Ve ben de inanılmaz şeyler duyuyor ve şahit oluyorum.
Yani diyeceğim odur ki, anne ve babalar.
Bırakın insanlar düşüncelerini dile getirsin.
Bunda hassas olunacak ya da çıldıracak ya da laf söyleyecek bir durum yok.
Ve evet.
Lütfen bakabileceğiniz, yetiştireceğiniz, geleceğe güzel insanlar bırakabileceğiniz şekilde üretiniz.
Bir kızım oldu. Bir de erkek olsun. Dur bir de şu olsun tadında doğurmanıza gerek yok.
İyi bir eğitim.
Vicdanlı.
Saygılı.
Vatanına, milletine hayırlı olsun gerisi gelir zaten.
Şimdi bu kadına anne, adama baba diyebilir miyiz?
Melisa Döngel'in yaşadıklarını okuyor musunuz?
Korkunç!!!
Düşünün küçük bir kız çocuğunu baba istismar ediyor.
Anne de buna göz yumuyor.
Şimdi bunlar anne ve baba mı yani!
Bunlar çocuk sahibi oldukları için göklere mi çıkartılmalı? Şaha mı kaldırılmalı?
Ayrıcalık mı beklenmeli.
Hadi canım. Geçin tüm bunları.
Bunlar canavar canavar.
Ve Melisa Döngel 17 yaşındaki kardeşini bu canavarlardan kurtarmak için velayetini almak istiyor. Ama yine zorlukla karşılaşıyor bu canavarlar yüzünden.
Allah aşkına bana bunların baba ve anne olduğunu kimse anlatmasın ve savunmasın.
Hatta anneye de babaya da en büyük cezalar verilmeli.
Şu ara bazı tipler birbiri ile şöyle konuşuyor
-Günaydın'a Güno
-Mükemmel'e Mük
-Nişantaşı'na Nişo
-Rümeysa'ya Rü
Diyorlar.
Önce bir durdum. Sonra "Bende mi bir sorun var" dedim.
Anlamadığım için sordum.
Hatta "Anlamadım" dedim.
Bir de "Yok artık nasıl bilmiyorsun, nasıl anlamazsın" diye azar işittim.
Ben de iyi madem dedim bodoslama girdim yeni lügata.
Önceki gün Alaçatı canlı müziğe doydu
-Jolly Joker’de Yıldız Tilbe konserdeydi.
-Melanj’da Mert Davran sahnedeydi.
-Şerefe’de Merve Özbey sahnedeydi.
-Cahide’de Tan şarkılarını seslendiriyordu.
-Hayal Kahvesi’nde de Deniz Seki vardı.
Anlayacağınız vardı da vardı.
Alaçatı bu yaz canlı müziğe doyacak da doyacak.