Tanıdığım, tanımadığım birçok kişinin “Aaa senin kanalın yok mu!!!” gibi üzülen gözlerle bakmasından usandım.

Yok kardeşim benim YouTube'da bir kanalım yok.

Evet yok.

Oysa ki, isteyen herkesin bir kanalı olabiliyor günümüzde. İster çocuk, ister büyük. İster ünlü, ister ünsüz.

Açıyor YouTube'dan bir kanal gelsin konuklar. Gelsin tarifler. Gelsin makyajlar, gelsin moda, gelsin bilmem ne!!!

Tabii aslında o kadar da kolay değil.

Önemli olan izletebilmek.

Farklı ve dikkat çekici bir yan bulabilmek.

Öyle değil mi?

Mesela annem “Youtube'da kanal açıyorum, ben eski toprağım. Yıllarımı mutfağa verdim. Beş çocuk büyüttüm. Saçımı bu evliliğe süpürge ettim. Bak babanla 60 yıl aynı yastıkta yattım. Ah neler yaşadım neler!” dese.

Hatta bununla da yetinmeyip “Gerçek su böreği nasıl yapılır, minnacık etli dolma nasıl sarılır tüm incelikleri anlatacağım. Annelerin çocuklarına ‘Annem’ demesine sinir oluyorum. Ben beş çocuk büyüttüm. Böyle bir şey demedim. Böyle dememeleri gerektiğini her gün herkesin başına başına vuracağım. Kolay mı 60 yıl bir yastıkta kocamak. Ah neler yaşadık neler babanla?” dese ne diyebilirim ki!

Çok haklı ben de, “Haklısın anneciğim hiç durma aç bir kanal, sen de patlat. Hatta ilk konuk babamı al. 60 yıl nasıl bir yastığa baş koydunuz. Ne kadar kavga ettiniz. 60 yılın 55 yılını kavgayla nasıl geçirdiniz. Bu arada çocukları nasıl büyüttünüz. Düğünler, dernekler” diye başla...


“Sor da sor” derim.

"Yıllardır soramadıklarını sor hatta anneciğim" derim.

Ne diyeceğim başka. Desteklerim anlayacağınız. Sonra annem de bana "Hala bir kanalın yok" der. Bi de terlik atar mı atar?

Şaka bir yana bak Aslıhan Doğan Turan’a, bak Ebru Şallı’ya.

Akıllı kadınlar.

Oturttular eşlerini karşılarını sordular da sordular.

İkisinin yayınlarını da izledim. Çok sevdim.

Artık böyle…

Samimi, olduğu gibi. Eşler de saklanmıyor… Yaşadıklarını anlatıyor. Deneyimlerini paylaşıyorlar.

Mesela ben şimdi Beren Saat’in bir kanal açıp karşısına eşi Kenan Doğulu’yu almasını istiyorum.

Hatta Beren, “Ah Kenancığım biz ne kadar mutluyuz. Neden bizi böyle bunaltıyorlar sürekli bizimle uğraşıyorlar” konulu tatlı bir sohbet gerçekleştirmesini istiyorum.

Gerçekten istiyorum.

Samimiyetimle söylüyorum.

İkisinin hakkında da o kadar sevimsiz cümleler kuruluyor ki! Zaman zaman kızıyorum. Bunların artık bir son bulması gerekiyor.

Millet susar böylelikle öyle değil mi?

Biraz saygı göstermeyi öğrenir.

Bence Beren Saat bunu çok iyi başarır.

Yani diyeceğim odur ki, artık benim de “Kanalın yok mu?” lafından kurtulmam gerektiğinin farkındayım.

Hatta Habertürk Genel Yayın Yönetmemiz Yavuz Barlas ile konuşurken bu gerçek bir kez daha yüzüme yüzeme çarptı.

Artık teknoloji ve sosyal gündemimiz aldı başını gidiyor.

Tamam kabul ettim, sahiplendim. Kolları sıvadım.

Ateş basmıyor mu basıyor.

Ama dur bakalım.

Yapacağız bir hareket.

Evet bu dünyaya karşı tembelim.

Çekimserim.

Eski kafalıyım.

Ama kabul ettim artık. Yıllar yıllar önce sevgili Cüneyt Özdemir'in “Esin aç bi YouTube kanalı. Magazin ile ilgili bu kadar bilgin var. Acayip izlenirsin” dediğinde kalkışsaydım şimdi nerelerdeydim.


Ben kalkışana kadar düşünün on yaşında bebelerin kanalı olmuş.

Neyse düşünceye yaklaştım. Kollarımı sıvadım.

Görüşmek üzere.

Son kararınız mı?

Bizimkiler “La Casa De Papel”den esinlenerek bir film çekiyormuş.

Adına da “La Hay de Maske” demişler.

Önce şaka mı diye baktım. Yok değilmiş.

Karakterlere de İstanbul, İzmir, Sivas, Yozgat gibi şehirlerin adını vermişler.

Ciddi ciddi çekiliyor anlayacağınız.

Şahsen kendi fikrimi direkt, en direkt söylememem gerekirse yapmasanız mı sevgili yapımcı.

Yönetmen, oyuncular.

Bu işe hiç kalkışıp imzanızı, adınızı koymasanız mı?

Bir kez daha mı düşünseniz.

Ne dersiniz.

Açık alanlarında neden olmasın?

Hangi mekan sahibi ile konuşsam kan ağlıyor.

Hatta “Kapalı olan AVM’ler, mağazalar açık bizim koskoca açık alan, bahçesi olan mekanlarımız kapalı” deniyor.

Baktığımız zaman öyle. Günlerdir yazmayan, çizmeyen yok. Hatta sosyal medyada bununla ilgili yüzlerce mesaj dolu.

Şahsen mantık arıyorum ama bir türlü bulamıyorum.

Mesela gece kulüpleri gibi yerlerin açılmama mantığını bir nebze olsun anlıyorum.

Fakat açık alanı olan mekanları anlamıyorum.

Hoş Amerika ve Avrupa’nın bazı yerlerinde gece kulüpleri de açıldı.

Miami’de olan bazı arkadaşlarımın sosyal medyasında gördüğüm kadarıyla gece kulüpleri tıklım tıklım.

Hatta Avrupa’nın birçok yerinde pilot konserler düzenlendi.

Bu anlamda artık bizim de yavaş yavaş bu pilot konser çalışmalarına da geçmemiz gerekiyor.

Ama daha açık alan mekanları açmadığımız için o çalışmalara daha var gibi görünüyor.

Bugün 19 Mayıs

Son zamanlarda:

-Heyecanım yok.

-Canım hiçbir şey yapmak istemiyor.

-Yurt dışında yaşamak istiyorum.

-Artık umudum yok.

-İşim yok.

-Gücüm yok...

Diye söylenen gençlere. Bugün bir kez daha düşünüp bu topraklarda yaşadıkları için şükretmelerini diliyorum. Çünkü bizler Mustafa Kemal Atatürk'ün evlatlarıyız.

Atatürk, bu günü Türk gençliğine armağan etmiştir.

Umudunuzu sakın kaybetmeyin derim.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR