Tabii ki, üzüldüler.


Tabii ki uzun uğraşlar verdiler ayrılmamak için.


Ama olmayınca olmuyor.


Ve sonunda boşanma kararı aldılar.


Ve kısa bir süre önce de resmi bir şekilde boşandı Burcu Esmersoy ve Berk Suyabatmaz.


Ama son yıllarda çirkin boşanan isimlerin yanı sıra harika gözüküyorlardı.


Güle oynaya, sohbet ederek çıktılar mahkeme salonundan.


Burcu Esmersoy ve Berk Suyabatmaz resmi şekilde boşanana kadar parmağındaki alyansı çıkartmadı. Fotoğraflarını silmedi.


Çirkinleşmediler.


Burcu asla yorum yapmadı. Bir tek bana konuştu onu da bu köşede okudunuz zaten.


Ne kadar zarif, ne kadar şık ve ne kadar birbirine saygı duyan ve evlilik kurumuna saygı duyan bir hareket yaptı Burcu Esmersoy ve Berk Suyabatmaz’ın.


Kavga, gürültü ile boşanan, çirkinleşen çoğu insana umarım örnek olurlar.

Billur’un sözlerine alınanlar

-Çocuk dünyaya getirip bakıcılarla büyütenler.


-Çocuğu sadece görevmiş gibi dünyaya getirenler.


-“Bir evlilik bir de çocuk yapayım tamam. Sonra boşanırım” diye düşünenler.


-“Anneyim ben” naraları atarak eşine her türlü isteği yaptıranlar.


-Çocuğu kolunda çanta gibi taşıyanlar.


-Sosyal medya anneliği yapanlar.


-Doğum günü, özel kutlama, davet gibi aktivitelerde çocuğu ile katılıp poz verip daha sonra çocuğu ile ilgilenmeyenler.


Aslında sizlerde şöyle etrafınıza biraz dikkatli baksanız böyle kadınları ve annelerin çoğaldığını göreceksiniz.


İşte tam da bu duyguda olan anneler alındı en çok Billur Kalkavan’ın sözlerine.


Oysa ki, Billur çok insanı bir şeyden bahsediyor.


“Annelik normal bir şey bunu abartmaya gerek yok” diyor.


Mesela Avrupa’da annelik ve çocuk olayı bizim ülkemizdeki gibi abartılmıyor.


Kadın çocuk dünyaya getirir, onu yetiştirir, büyütür, hayırlı bir evlat olmasını sağlar.


Sonra yaş gelip 18’i bulduğunda “Hadi artık kendi ayakların üzerinde dur” der.


Bizim memlekette 30 yaşında hala anne ve babalarının yanında yaşayan, babasından harçlık alan erkekler var mesela.


Çok kez şahit oldum annelerin 30 yaşına gelmiş erkek evlatları için “Çocuk o daha. Evlenmeden ayrı eve çıkamaz” laflarına.


Tamam bu onların kararı eleştirmiyorum. Saygı duymaya çalışıyorum.


Olabilir. Onlar böyle hoşnut.


Ama bu ülkede bir dönem hamileliğe hastalıkmış gibi yaklaşan insanlar vardı.


Bu durum biraz sosyal medya ile kırıldı mesala.


Ama şimdi de anneliği bir başarı öyküsü, bir kraliçelik durumuna çevirenler oluştu.


Yani anne olmak güzeldir, kutsaldır ama hamile kalır, çocuk dünyaya getirir ve büyütürsün.


Gerçekten bunu çok abartmamak gerek.



İlgi daha çok ilgi

Çocukların bu çok şımarma ve ağlama olayından yola çıkarsak bir örnek vermek istiyorum:


Geçen bir toplulukta oturuyoruz.


Ortamda 7-8 kişi büyük. Bir de çocuk var.


Tabii herkes ilk yarım saat çocukla ilgilendi. Sevdi, konuştu, oynadı..


Ama yarım saat sonra bireyler kendi aralarında sohbet etmeye başlayınca çocuk biraz tuhaflaştı.


Çocuk kendisindeki ilginin azaldığını fark edince bağırmaya, çağırmaya, tuhaf hareketler yapmaya başladı.


Ağlamaya başladı yerli yersiz.


Anne, baba tabii “Yapma, etme, dur” demeye başladı.


Gereksiz bir yaramazlığa koyuldu anlayacağınız.


Çünkü o kadar alışmış ki, ilgiye. İlgi azalınca tekrar o ilgiyi toplamak için bu hareketlere ihtiyaç duydu haliyle.


Ki çok haklı.


Çünkü çok sadece bunu öğrenmiş.


Çünkü hep aşırı ilgili alaka görmüş devamını istiyor.


O yüzdendir ki, çocuklarınıza ve kendinize bu zulmü yapmayın.


Akrabalarınız çok fazla ilgi gösterecekse de orantılamaya çalışın ki, çocukların da kafası karışmasın.

Sen anne değilsin nereden bileceksin

Evet bu başlıkta okuduğunuz cümleyi çok fazla duyuyorum.


Özellikle de “Anne olunca anlarsın” gibi cümleleri.


Tamam anne değilim, ama görebilen gözlerim, anlayabilen bir beynim, aradaki farkları ayırt edebilcek bir yeteneğim var.


O yüzden de çok sıkıldım ben artık “Sen anne değilsin anlamazsın” sözlerinden.


Gayette güzel anlayabiliyorum ve görebiliyorum inanın.


Abartmayın anne olmayı ve çocuk yapmayı. Siz abarttıkça çocuğunuza zarar veriyorsunuz inanın.


Sağlık sorunu olmayan her kadın çocuk yapabilir.


Önemli olan geleceği doğru, düzgün, vicdanlı, ahlaklı, haddini bilen bireyler yetiştirmek.


Bunun da tohumu çocuklukta atılır.


Aklınızda olsun.

Dünyaya gelen büyür

Hazır konu açılmışken.


Benim annem bana yıllarca:


Annem: Doğur kızım bir çocuk. Ben: Anne şu an o çocuka bakamam.


Annem: Allah onun rızkını verir. Ben: Verir verirde ben öyle az versin istemiyorum.


Annem: Bak ilerde yalnız kalacaksın. Ben: Anne yalnız kalmamak için bana baksın diye çocuk mu yapılır?


Diye diye geçirdim tüm zamanlarımı.


Ki hala evimizde böyle muhabbet dönüyor.


Ben ise “Dünyaya gelen büyür” mantığında değilim.


Büyür elbet ama nasıl büyür?


Ben hep “Ben çocukken bunları yapmak isterdim. Ama bazı sebeplerden olmadı. Çocuğumda benim yaşadığım sıkıntıları çekmesin” mantığında ilerledim.


Mesela sokakta görüyorum bazı kadınları. Yanında küçük yaşlarında ufak çocuk. Bir de karnında var.


En son metroda gördüm böyle bir anne. Yanında da üç çocuk. Daha yaşları 2 ila 5 arası.


İnanın çok üzülüyorum.


Çünkü o çocuklar illa ki, hep birşeylerden eksik büyüyecekler.


Biz beş çocuktuk. Ben en küçükleriyim. Tamam “Sevgi” çok fazla verildi bize.


Asla eksik değildi. Ki bence “Sevgi” çok önemli, en önemli unsur.


Ama diğer bazı çok şeyimiz de eksikti.


O yüzdendir ki, “Dünyaya gelen büyür. Allah rızkını verir” demeden önce iyi düşünün. Özellikle 3-5 çocuk yapanlar.


Onun geleceğini ayarlayıp mutlu olmasını sağlamak sizin sorumluluğunuz.





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR