Önemli müzik insanı Murat Beşer'in derin bilgisini konuşturduğu ‘Yoldan Çıkmış Simalar' kitabı bu sıralar elimin altında. Kitapta bahsedilen yoldan çıkmış simalar ise dönemin önemli rock solistleri ya da müzisyenleri değil de Türkiye'de müziğin yayılmasını sağlayan değerli karakterler. Müzik aşkından taviz vermemiş plakçı, gitarist, yapımcı, kafe-bar işletmecisi gibi insanlara müzik zevki aşılamış, rock müziği seven, birçok insanın hayatında derin izler bırakmış gizli kahramanlar kitabın sayfalarında. Türkiye'de insana müzik zevki aşılayan bu insanalar arasında benim asıl mesleği doktorluk olan abim Gökhan Budak'ın da olması ayrı bir gurur. Benim popçuluğumu onun rockçılığına karşı doğmuş bir direniş hareketi olarak nitelendirmek de mümkün. O hayatımda olmasaydı popta takılıp kalacak, rock'ın glam, indie, garage gibi tavırlarını fark etmeden yaşayıp gidecektim kesin. Kendisi edebiyat dersinde öğretmenin verdiği serbest sunumun konusunu AC/DC'den seçerek milli müfredata metal müziğini sokan ilk roker sıfatına bile sahip. Diğer bir kahraman Emek Sineması'nın yanındaki plakçı dükkânında çalışan Remix İhsan ise istemediği adama albüm satmayan karakterli biri. 1989 yılında fonda çalan Avustralyalı Oil on Canvas'ın müziğini beğenip satın almak isteyen Sinan Çetin'e grubun CD'sini satmamış mesela. Çetin, CD'yi alabilmek için araya arkadaşlarını sokmuş ama nafile. Günümüzün para için takla atan insan tipini gördükçe o dönemin insanlarına sarılasım geliyor. Kitapta, okuyunca sarılmak isteyeceğiniz 35 kişinin hikâyesi var işte, yolunuz rock müziğiyle bir yerde kesiştiyse hoşunuza gidecek.




POPÇULAR DIŞARI




Kabul etmek gerekir ki kitabın pop müziğini ezen, sert bir tavrı da mevcut. Aslına bakarsanız bir nevi ırkçılık içeriyor bile diyebiliriz. O dönemin sinirli rocker'larının şimdinin sinirli vegan'larından pek bir farkı yok. Kitapta disko müziğinin yükseldiği günlerden "O lanet günler" diye bahsedilmesi olayın özü. Abim Gökhan'dan bahsettiği bölümde beni "Pop müziğine yönelen alakasını piyasa şarkıcılarına duyduğu hayranlıkla ifade eder" cümlesiyle anlatıp Madonna hayranlığıma laf atılıyor falan. Valla Pentagram'ın albümüne isim olmuş "Popçular dışarı" saldırısına bizzat maruz kalmış biri olarak çok da önemsemedim tabii. O konser gününü hiç unutmam. Sertab Erener ve Levent Yüksel'le gittiğimiz konserde Harbiye Açıkhava'yı dolduran metalcilerin hep bir ağızdan ve sinir içinde bizim olduğumuz bölüme "Popçular dışarı" sloganı atması, o sıra henüz 20 yaşında olduğum için beni oldukça korkutmuştu. O gün bugündür bu düşmanlığın sebebini anlayamamışımdır. Hayatımda karşılaştığım ilk faşist ortamın bir heavy metal konseri olduğunu yıllar sonra anlıyorum. Bu vahşi tavrın nedenini hâlâ çözemedim. Artık metalciler de yaşlandı, pamuk kıvamına geldi ama hâlâ bu kavganın nedenini bir türlü soramıyorum.




Bana çirkin diyene bakar mısınız?




Tam olarak köklerini kurutamasak bile hayvanlara zarar verenleri sosyal medyada teşhir etmenin bir şekilde farkındalık yarattığını düşünüyorum. Evde yapılan zulümleri çözemeyiz belki ama bu caniler sokaktaki kameralara yakalanmamak için o kadar rahat hareket edemiyorlardır artık. Aynı şekilde ünlülere "Çirkinsin, yaşlandın artık, kocan senin nasıl suratına bakıyor" vs. kıskanç yorumLAR atanları ifşa edeceğimiz "Bana çirkin diyene bakar mısınız" diye toplu halde güleceğimiz köşeler mi yapsak acaba? Toplu halde dalga geçilince bu insanlar kötülüklerinden vazgeçer mi? Onlar için bir nevi şeytan çıkarma ayini olur mu bu durum, tek derdim o. Hayatlarındaki olumsuzluğu başkalarından çıkarmaktan bıkmadılar, bıkmayacaklar. Ve işin kötüsü katlanarak çoğalıyorlar.





İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR