Moda sokaklarında, soğuktan burnum palyaço burnu gibi kıpkırmızı olmuş bir halde, koşturuyoruz. Adını daha önce duymadığım bir mekanı arıyoruz.

25 yıldır kaldırımlarını aşındırdığım sokaklarda daireler çiziyoruz resmen. Her köşesi birbirine benzeyen bir labirentin içinde peynir arayan farelere döndük...

Soğuk kulaklarımı öyle ısırıyor ki aradığımız mekanın adını unutmuş, “Midas'ın kulakları neden eşek kulağı oluyordu ya?” diye düşünürken yakalıyorum kendimi.

Keşke Züleyha'yı dinleyip, Google Map'i açsaydım! “Ben Moda'yı avucumun için gibi bilirim” diye bol keseden salladım ama sanırım avucumun içinde kayboldum.

Mekanın yeri için arkadaşların yolladığı 'konum'a şöyle bir bakıp, “Haa şeyin yanıymış!” diye kurduğum cümleyi öğelerine ayırıp kafamda paralasa haklı kız!

Mekanı bulup bir şeyler yiyeceğiz ardından da Atos, Potos, Aramis ve Dartanyan'la buluşacağız. Görevimiz Tehlike'de Ethan Hunt'a yeni görevini bildirip kendini imha eden mesaj gibi hissediyorum. Eğer bu berberin önünden bir kez daha geçersek kendi kendimi imha edeceğim.

“Ben mi büyüğüm Moda mı!” iddiamdan Moda'yı tebrik ederek vazgeçip gün boyu kurduğum en aklı başında cümleyi kuruyorum: “Züleyha, bi Google'a mı baksak gelmiş olmalıyız...”

KONAKTAKİ HAVALI BAR

Moda'da tramvayın geçtiği caddenin üzerinde, telefonda mavi bir nokta olarak yanıp sönüyoruz...

Tam bu sırada en son “10 dakikaya oradayız” deyip 1 saattir ortalarda görünmemezi üzerine meraklanıp bizi arayan arkadaşlarımız yolun karşısındaki bembeyaz konağın önünde el sallıyor. İyi de biz buradan daha önce geçmedik mi?

Koskoca 'peyniri' nasıl görmemişiz!

Konağın kapısında ünlü oyuncu İlker Ayrık karşılıyor bizi... Gevrek gevrek gülüp, “Ya burası mıydı?” falan gibi manasız bir şeyler söylüyorum.

İlker Bey sağolsun bizi içeri davet ediyor.

Moda'nın ortasındaki o bembeyaz konak, bizim labirentteki 'peynirimiz' Rita!

Tiyatro, sinema ve TV'de birçok başarılı yapımdan tanıdığımız İlker Ayrık ve eşi Senem Hanım'ın önümüzdeki günlerde açılacak olan yeni mekanı...

Konaktan içeri adım atar atmaz havalı bir bar karşılıyor bizi.

Soğukta dolap beygiri gibi mekanın etrafında dört dönerken donan kulaklarımı ısıtmak için bir içki iyi gelir diye düşünüp bara doğru yanaşırken İlker Bey üst kata çıkan merdivenleri gösteriyor...

Misafir umduğunu değil bulduğunu yermiş diye içimden geçirip üst kata çıkıyorum.

Ve itiraf etmeliyim ki bulduğum umduğumdan çok daha lezzetli çıkıyor:)

LEZZETLİ YEMEK İYİ MÜZİK

İlker Ayrık'la eşi Moda'daki mekanlardan biraz daha farklı, şık ve lezzetli bir bar restoran açma hayaliyle yola çıkmışlar.

İnsanların lezzetli mezeler ve yemekler yiyip güzel kokteyller içebileceği, gecenin ilerleyen saatlerinde de iyi müzikle dans edebilecekleri bir mekan...

Rita bütün bunları karşılayacak bir yer olmuş bence.

Tattığımız her şey birbirinden lezzetliydi. İnsanı yormayan, bir dostun evindeymiş hissi veren sıcacık bir ortam da cabası...

Biz o akşam şanslı bir azınlıktık.

Rita önümüzdeki günlerde misafirlerini ağırlamaya başlayacak. Rita'yı neredeyse her eve bir tane düşen 'sanal gurme'lerden, 'influencer'lardan, blogger'lardan önce keşfettiğim için kendimi Indiana Jones gibi hissediyorum...

Benden tavsiye yolunuzu Moda'ya düşürüp bu lezzetli şansa siz de sahip olabilirsiniz...

Üç Silahşor ve bir ben...

En son bale izlediğimde 'Üç Silahşor'lar muhtemelen henüz tanışmıyorlardı.. Yıllar yıllar önce şimdi yerinden yeller esen Atatürk Kültür Merzeki'nde bir galaydı sanırım. “Sanırım” diyorum çünkü tek hatırladığım bir baletin elleri üzerinde sahnenin bir başından diğerine uçan bir balerin...

'Üç Silahşor' balesinin Mastercard'ın 'Paha Biçilmez İstanbul' projesi kapsamında gerçekleştirilecek prömiyeri için davet aldığımda aklıma tütüsüyle havada süzülen o balerin geldi..

Bu uzun ayrılığın nedeninin bale değil ben olduğumu düşündüm. Öyle ya bale orada duruyordu ama ben ona gitmiyordum...

Alexandre Dumas'nın ölümsüz kahramanları Atos, Potos Aramis ve Dartanyan'la sahnede buluşacak olma fikrinin de gazıyla Kadıköy'ün yolunu tuttum.

İlker Ayrık'ın mekanı Rita'daki lezzetleri Üç Silahşor'un İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından Süreyya Operası'ndaki

ilk gösterisi için arkada bıraktım...

Müziği 19. yüzyılın en önemli opera bestecisi Giuseppe Verdi tarafından bestelenen Armağan Davran ile Volkan Ersoy tarafından yeni bir anlayış koreografiyle sahneye taşınan Üç Silahşor balesinin daha beşinci dakikasında baleyle aramızdaki 20 yıllık soğukluk yerini neşe ve coşkuya bırakmıştı.

DÖVÜŞ SAHNELERİ NEFİS

Dartanyan'da Erhan Güzel, Atos'ta Batur Ülkü, Protos'ta Oliver Spence, Aramis'te Nuri Arkan, Constance'ta Büşra Ay, Lord Buckhingam'da Olcay Tunçeli, Karliçe'de Gisem Atik Tunçay, Milady'da Melike Koper ile Rochefort'ta Ömer Erenler bitmek bilmeyen bir enerjiyle sahnede dans ederken bizde oturduğumuz yerde onlarla beraber havalara uçuyorduk sanki...

Eserin müzik düzenlemesin yapan, orkestrayı yöneten Bujor Hoinic ve orkestrasının kusursuz müziğinin coşkusu Süreyya Operası'ndaki bütün koltuklarda hissediliyordu.

250 parça kostüm ve 8 tablodan oluşan dekoruyla görsel bir şölen sunan Üç Silahşor balesi özellikle dövüş sahnelerinde oyuncuların başarısıyla seyirciden büyük alkış aldı o akşam.

18-20 ve 22 Aralık 2018'de ve 2-4 Nisan 2019'da yine Sürreya Operası'nda, 28 Mart 2019'da ise Zorlu PSM'de olacak olan Üç Silahşor'un cesaret, aşk, aksiyon ve komediyi danslarıyla seyirciye iliklerine kadar hissettiren sanatçıların kusursuz performanslarını kaçırmamanızı tavsiye ederim.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR