Olayın ilk duyulduğu gün ve Sıla’nın savcılığa suç duyurusunda bulunmaya gittiği günün akşamı Ahmet Kural’ın yaptığı ilk açıklamayı hatırlıyor musunuz?


Yüzündeki iğrenç, alaycı, korkunç çirkin tavrı.


O görüntüyü ve açıklamayı bir değil bir kaç kez izledim.


Empati yaptım.


Kendimi Sıla’nın yerine koydum.


Eğer ben bu adamdan 45 dakika boyunca o çirkin saldırıya maruz kalsaydım.


O evden ve o adamın elinden kurtulmaya çalışsaydım.


Ve bu çirkin açıklamayı da izleseydim ciddi krize girerdim.


Sinirlerim daha da mahvolurdu.


Oysa ki, Sıla adliye önünde ne kadar da güçlü durmaya çalışıyordu.


Ama işte bu açıklama sonrasında ben Sıla’nın yerinde olsam kapı, pencere ne varsa indirirdim aşağıya.


Kesin sinir krizi geçirirdim.


İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİ


Tabii Ahmet Kural bir gün sonra çark etmiş ya da eşi dostu “Kardeşim sen ne yapıyorsun! Daha da kötü oldu bu açıklama” demiş olacak ki sabahına “Sıla ve bütün kadınlardan özür dilerim” deme zahmetinde bulundu. Ama ne fayda iş işten çoktan geçmişti. Çünkü şiddetçi beyimiz hala çirkin imalarını geri çekmemekte direniyordu. Kendisinden bir kez daha nefret ettiğimi huzurunuzda beyan ediyorum. ORTADA ŞİDDET VAR Oysa ki! İkilinin tartışma esnasında belki haklıydı Ahmet Kural. Ancak o şiddeti göstererek haksız oldu. Artık bunu konuşmak yersiz. Bitmiştir. Çünkü ortada bir şiddet var. Şiddet işin içine girdiği anda tartışmanın konusu ne olursa olsun değerini kaybediyor. O yüzden de Ahmet Kural ilk olay duyulduğu an “Ben bir eşeklik ettim. Tüm kadınlardan özür dilerim. Cezam neyse çekmeye razıyım” deseydi büyürdü biliyor musunuz? Bazen suçu kabul etmek büyütür insanı. Hem de hiç olmadığı kadar. HERKES İNANMIŞTI Öyle ki Ahmet Kural “Sevgimiz, aşkımız o kadar büyüktü ki, gözüm döndü, ne yapacağımı bilemedim. Saçmaladım, ne edeceğimi bilemedim. Bizim aşkımızı herkes seviyordu. Ben de farkında olmadan bu noktaya geldim” tadında bir açıklama yapsaydı herkes kanmaya inanmaya razıydı. Bakın, “Kanmaya, inanmaya” diyorum. Cezasız kalsın demiyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın. Çünkü büyük çoğunluk Ahmet Kural’ın aşk dolu bakışlarına da inanmıştı. Sıla’ya gösterdiği şiddet sonrası çok kişi çok büyük bir şok yaşadı. Bunu da böyle bir açıklamaya da hazırdı. Ancak Ahmet Kural o çirkin öfkesi, o çirkin şiddeti, kini, nefreti, egosu, kibri o kadar ağır bastı ki, birçok erkek gibi “Ben yapmadım, ben etmedim, ben hiç bir suçlamayı kabul etmiyorum” diyerek yine üste çıkmaya çalıştı ve şiddet gösterdiği kadını suçlayıcı ifadelerde bulunmaktan geri durmadı. İNSAN SEVDİĞİNE ZARAR VEREBİLİR Mİ? Ahmet Kural’ın eski sevgilisi Naz Çekem “Ahmet Kural’ın alkol problemi var. Alkol alınca değişiyor. Alkol aldığı bir gün durup dururken gelip benim parmağımı kırdı” diyor. Normal bir insan sevdiği insana zarar verebilir mi? Tüm bunlarla anılan Ahmet Kural ile reklam anlaşmasına son veren Yapı Kredi’yi gerçekten kutluyorum. Çünkü ne olursa olsun topluma mal olmuş insanların bu tarz olaylarla gündeme gelmesi, konuşulması markayı da ciddi zorlayıcıdır. Şu insanlardan nefret ettim Malumunuz herkes Sıla ve Ahmet Kural’ı konuşuyor. Hangi ortama girsem bu iki insan ve şiddet konusu konuşuluyor. Ve tabii bildik laflarda havada uçuyor. 1-Dayağı hak eden kadın vardır. 2-Kadın kesin bir şey yapmıştır. 3-Kadın ne yaptı acaba? 4-Erken boşu boşuna dayak atmak. 5-Kesinlikle kadın, adamı çileden çıkartmıştır. Yeter Allah aşkına yeter. Sizin hiç mi vicdanınız yok. Yeter. Soruyorum size. Babanız, annenizi dövse. Ya da ablanızı. Ya da kız kardeşinizi. Yine bu saydığımız şıkları söyleyecek misiniz? Pes! Nefret ediyorum bu algıdan, bu bakış açısından. 1-Kadın dayağı hak etmez. 2-Kavga esnasında bir erkek dayak atmaya meyil ediyorsun o erkek hastadır ve acilen tedavi edilmesi gerekiyordur. 3-Karınızı, kız kardeşinizi, sevgilinizi dövemezsiniz. Böyle bir hakkınız yok. Kimse size bu hakkı vermiyor. 4-Eğer kendinizi kontrol edemiyorsanız kavga ederken kapıyı vurup çıkmak zorundasınız. Ya da gidip tedavi olmak zorundasınız. 5-Eğer bunların hiç birini yapamıyorsanız gidip bir hastaneye yatın. Çünkü tehlike saçıyorsunuz. Kadının düşmanı kadındır Önceki gün bir kadın “Sıla da abartıyor mu? 45 dakika biraz abartı değil mi? Bir insan 45 dakika dayak yer mi? Hiç bir kurtulamamış yani” diye konuşuyordu. Aslında konuşmuyor saçmalıyordu. Tekrar ediyorum ve yine yeniliyorum “Kadının düşmanı kesinlikle kadındır.” Eğer etrafınızda böyle bir kadın varsa ve böyle bir cümle kuruyorsa acilen o kadını hayatınızdan çıkartın. Şiddetin 5 dakikası 45 dakikası yoktur. Şiddet şiddettir. Kadın gücü ile erkek gücü aynı değildir. Ve şiddete maruz kaldığınız zaman size şiddet gösteren adamdan kurtulamıyor olabilirsiniz. Bunun örnekleri çok fazla. Şiddeti söylediği için teşekkür etmek Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, şiddeti açıkladığı için, şiddeti gizlemediği için, hakkını savunduğu için teşekkür ediyoruz. Farkında mısınız? Ben önceki gün düşündüm. Ve benim gibi birçok kişinin Sıla’ya teşekkür ettiğimizi fark ettim. Ne garip. Hakkını arayanı tebrik ediyoruz. Oysa ki, hakkını aramak hak-hukuktur. Hakkını aramayanı kınamamız, şaşırmamız gerekiyorsan hakkını arayana şaşırıyoruz. -Kol kırılır yen içinde kalır. -Kocan o sever de döver de sus otur. -Aman kimse duymasın şiddete uğradığını. -Babam duyarsa kesin kocamı öldürür. Diye diye bu topraklarda birçok kadın şiddeti saklıyor. Hatta birçok kadın da itibarını düşündüğü için gizliyor. Sıla da itibarını, ününü, şöhretini düşündüğü için gizleyebilirdi. Hatta bu konuyu tamamen kapatabilirdi. Ama kapatmadı. Ve biz ona teşekkür ediyoruz. Bu durumdayız yani. Bu konu bile ayrı bir tartışma konusu bilmem farkında mısınız? Tuba seni koruduğu için üzül bence Ahmet Önceki gün tabii bir kaç çatlak kadın sesi çıktı Sıla’yı eleştiren Ahmet Kural’ı koruyan. Ama öyle çok kalabalık değil. Öyle bir kaç kişi. Çok çok azınlık. Onlara üzülmemek elde değil. Onlardan biri de Tuba Ekinci’ydi. Şaşırdık mı? Tabii ki şaşırmadık. Çıkmasa şaşırırdık. Ama bence Ahmet Kural çok ama çok üzülmedi. Hatta şöyle ki kafasını iki elinin arasına alıp “Ah anam ahh ben ne ettim de beni Tuba Ekinci koruyor. Ah anam ahh” diye ağıtlar yakmalı. O derece yani…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR