Fotoğraflar: Kamil ÖZET
- Seba Hanım zor bir hamilelik dönemi geçirdiniz ancak oğlunuz Kerim Seyfi büyüdü . Nasıl geçti o dönem?
Hamileliğin ilk 3 ayında çok mide bulantılarım olduğu hiç yemek yiyemedim ve 40 kiloya kadar düştüm. 17 gün hastanede yatarak serumla beslendim ama dördünce aydan itibaren normale dönmeye başladım. Ondan sonra sadece hamileliğin verdiği olağan sıkıntıları yaşadım. Şimdi siz sorup hatırlatmasanız hepsini unutmuştum çünkü evlat sevgisi her şeyi unutturuyor. Artık Kerim Seyfi 3.5 yaşında oldu, bence şu an anneliğin en keyifli zamanı çünkü paylaşımımız en üst noktada. Öyle ki bütün yaz 7/24 her anımızı birlikte geçirdik, beraber gezme programları yaptık ,oyunlar oynadık filmler izledik. Şimdilerde beni hiçbir yere bırakmıyor. Önceden babasıyla dışarı çıktığımız da ‘bay bay' der, bizi yollardı. Artık bu mümkün değil. Ancak onu uyuttuktan sonra çıkabiliyorum, ondan sonra da zaten benim halim kalmıyor. Dolayısıyla bütün vaktim evimde, oğlumla geçirdiğim bir dönem yaşıyorum. Aslında bundan da pek şikâyetçi değilim, çünkü benim çok evcimen bir yapım var. Evim de oturmayı çayımı, kahvemi içmeyi, kitap okumayı ve film izlemeyi çok seviyorum. Ama bu arada görüşemediğim arkadaşlarımı da çok özledim. Çünkü dostluğa ve insan ilişkilerine de çok önem veren biriyim. Arkadaşlarımın hepsi benim için ayrı ayrı kıymetli. Onlarla vakit geçirmek, sohbet etmek sıkıntılarımı ve mutluluklarımı paylaşmak ruhuma çok iyi geliyor.
- İkinci kez anne olmayı düşünüyor musunuz?
Şu anda öyle bir planım yok ama hayatın insana neler sunacağını bilemeyiz.
- Doğumdan sonrada formunuzu korudunuz, bunu sırrı nedir?
Hamileliğim süresince çok fazla kilo almadım sadece 12 kilo aldım. O yüzden çok çabuk kilo verdim özel bir şey yapmama gerek kalmadı.
- Geçtiğimiz yıllarda bir sosyal sorumluluk projesi için podyuma çıkmıştınız. Nasıl günlerdi? Anneniz sizi podyumda gördüğünde neler hissetti?
‘Çocuklar Aşkı' projesi için podyuma çıkmıştım. Gerçekten benim için çok anlamlı bir proje olmuştu. Bu güzel projenin içinde olmaktan çok mutluyum. Bir kere çok eğlenceliydi, çok eğlendik arkadaşlarla birlikte podyumda yürüdü keyifli saatler geçirdik birlikte çalıştık. Hem de çok anlamlı bir yere gittiği için çok mutlu. Tabii annem de çok onurlandı beni podyumda izlerken. Eğer böyle bir sosyal sorumluluk projesi olursa seve seve tekrar katılırım.
- Uzun süredir davetlerde görünmüyorsunuz? Neler yapıyorsunuz?
Evet birkaç aydır davetlere pek katılmıyorum, az önce de bahsettiğim gibi zamanımın büyük kısmını evde oğlumla beraber geçiriyorum. Vakit bulursam spor yapmaya çalışıyorum. Ayrıca ülkemizin içinde bulunduğu bu tatsız durum beni çok üzüyor. Her gün şehit haberleriyle gözümüzü açıyoruz. Bu vatanın evlatlarını hain saldırılara kurban veriyoruz. Gerçekten çok içim acıyor. Ülkemizin üzerine oynanan bu çirkin siyasi olayların son bulması ve Türkiye'nin aydınlık sabahlara uyanması için tüm içtenlikle dua ediyorum. Bunu da ancak eğitim sayesinde başarabileceğimizi düşünüyorum. Ülkemizin geri kalmış bölgelerine eğitim ve iş imkânı sağlanması şarttır. Atatürk'ün de dediği gibi, ‘Tek umudumuz gençliktedir.' Bende eğitime ve gençlerimize destek vermek adına, kısıtlı imkânlarla okumaya çalışan üniversite öğrencilerine burs sağlamak amacıyla kurulmuş olan ‘Başarım Sensin' derneğiyle 1 yıldır beraberim. Umarım bu anlamda eğitime gençlere ve değerli ailelerine biraz olsun katkıda bulunabiliyoruzdur.
- Türkiye'nin en önemli doktorlarından biri merhum Seyfi Basa'nın torunusunuz. Oğlunuz da onun adını taşıyor. Dedenizden neler öğrendiniz? Onun hangi yönlerini örnek alıyorsunuz?
Dedemin birçok özelliğinden etkilenmiş ve benimsemişimdir. Ama en önemlisi insan sevgisi ve insanları koşulsuz mutlu etme arzusudur. Bir yürekten hüznü giderebilmek, bir çift gözdeki yaşı silebilmek bana göre yaşamanın, insan olmanın en güzel örneğidir. Oğlumu yetiştirirken de, dedemden öğrendiğim bu erdemi mümkün olduğunca ona aşılamaya çalışıyorum. Umarım oğlum da ilerde dedem gibi dürüst, yardımsever, çalışkan, aile değerlerimize sahip çıkan, her koşulda başarılı ve mutlu olmayı becerebilen sevgi dolu bir adam olur.
- Kısa bir sürede olsa dedenizle çalışma imkânı bulmuştunuz. Nasıl bir duyguydu dedenizle çalışmak?
Dedemle çalışmak benim için çok keyifliydi. Çünkü dedem bana çok düşkündü. Ama diğer çalışanlarına çok sert olduğunu hatırlıyorum. Onu çok severlerdi, çok baba gibi görürlerdi. Ama yürüdüğü yeri inlete inlete yürürdü. İş yerinden içeri geçtiği anda, herkesi hazır ola geçişini hatılıyorum.
- Nazara inanır mısınız?
Nazara çok inanıyorum. Zaten nazarın Kuran-ı Kerim'de de yeri vardır. İnanmamak mümkün değil. Nazardan korunmak için her gün mutlaka kendime, oğluma, aileme dua okurum. Bir de çok göz önünde yaşamanın insanı nazara getirdiğini düşünüyorum. Açıkcası bu yüzden hayatım boyunca elimden geldiği kadar becerebildiğim kadar hep kendi halimde ve gösterişten uzak yaşamaya çalıştım. Ancak dönem dönem bulunduğumuz ortam itibariyle göz önünde olduğum zamanlar da oluyor. Ama bunu bir şekilde dengede tutmaya çalışıyorum.
- Annenizle ilişkiniz, annenizin torunu ile arasındaki dialog nasıl?
Annemle çok güzel arkadaş gibi ama beraberinde saygı, sevgi ve hürmetin eksik olmadığı bir ilişkimiz var. Herkes için annesi çok kıymetlidir. Benim için de annem çok kutsal ve kıymetlidir. Hayatta ki en büyük desteğimdir. Allah annelerle, evlatlarını birbirinden hiç ayırmasın diyorum. Annem Kerim Seyfi'ye çok düşkündür. Canının canıdır sonuçta. Onunla oyun oynamak, gezdirmek, onu mutlu etmek, hediyeler almak, torununun büyüdüğünü görmek annem için büyük bir keyiftir.
'Yeni olan her şeye meraklıyım'
- Modayla aranız nasıl? Trendleri takip ediyormusunuz?
Modayla ilgilenmeyi seviyorum, ama sadece giyim, kuşam anlamında değil. Benim yeni olan her şeye karşı bir merakım var, sanırım bu Kova burcu olmamdan kaynaklanıyor. Çağımızın gelişim ve değişim çağı bu anlamda moda bize farklı sektörlerde ki bir çok ürünü sık sık yenileyerek sunuyordur. Kıyafet, teknolojik aletler, otomobil, dekorasyon malzemeleri gibi. Ben bu sayede modanın ekonomik büyümeye ve piyasa rekabetine de büyük ölçüde katkı sağladığını düşünüyorum. Bu arada kıyafet modasına geri dönersek benim için çok kıymetli bir modacı olan Ahmet Eraslan'a değinmeden geçemeyecegim, şu an da üzerimde ki kiyafet de onun eseridir. Ayrıca çok severek taşıdığım gelinliğim de onun ellerinden çıkmıştı. Kendisi bugün yurt dışında yaşasaydı, eminim dünyada çok farklı bir noktada olurdu. Kendine özgü taş işlemeleri, çizimleri ve stiliyle bence doğuştan gerçek bir modacı ve sanatçıdır. Tabii ki yurt dışında da tasarımlarını çok beğendiğim modacılar vardır; Karl Lagerfeld ve Tom Ford gibi...
'Piyano çalmayı bir günde bıraktım'
- Yaşadığınız hayatla ilgili geçmişe dönüp baktığınızda hayat size neler öğretti? Keşkeleriniz neler?
Hayat bana en çok bana sebaat etmeyi öğretti diyebilirim. Her şeyin bir zamanı olduğunu ve ne kadar çabalarsam çabalayım, bazı şeyleri vaktinden önce olduramayacağını gösterdi. Bir noktada buna tevekkül ve teslimiyet de diyebiliriz. Benim çok fazla keşkelerim olmadı. Ama 5 yaşımdan beri çaldığım piyanoyu 1 günde bıraktım, şimdi sadece buna pişmanım.
- Piyanoyu bırakmanızda en büyük etken ne oldu?
Sebepsiz bıraktım, bıraktığımda da 18 yaşındaydım. Derslerim çok ağırdı. Bir gün bırakmak istedim ve bıraktım, sonra da hiç çalmadım. Her ne kadar çalmasam da dedemin bana 5 yaşındayken armağan ettiği antika piyano benim için çok değerlidir. Her zaman evimde baş köşemde durur. Evimdeki eşyalarımın bir çoğu da dedemden ve anneannemden bana kalandır.
- Küçükken piyano çaldığınız zamanlarda müzisyen olmak gibi bir hayalniz var mıydı?
Çocukken birçok şey olmak istiyordum. Oyuncu olmak, şarkıcı olmak, spiker olmak istiyordum. Ama ben Karadeniz kökenli bir ailede büyüdüğüm için biraz mutaassıp bir ailem vardı. Bizde kızlar okudu ama pek çalıştırılmadı. O yüzden ben hep heves ederdim. Özellikle kamera karşısında bir meslek edinmeye çok heves etmiştim.