Suna Kıraç bir eğitim gönüllüsüydü. Şu anda da onun ofisindeyiz. Peki Suna Kıraç nasıl bir anneydi ?

İ.K: Hem tatlıydı hemde sertti. Annemle işten uzak kaldığında tatillerde daha yakındık. Burası annemin odası. Odasını olduğu gibi tuttuk. Hiçbir şeyi değiştirmedik. Bu odayı kullanmak bana büyük bir mutluluk veriyor. Annemin buradaki iş azmi ve harareti… O yüzden eve geldiği zaman biraz çekinirdim. Ama tabi ki hafta sonları olsun tatiller olsun çok daha yumuşak anlar yaşayabiliyorduk. Annem deyince benim aklıma hep bir disiplin, sistem, saygı, öğrenim, öğretme ve hep bir düzen vardı. Her şeyin bir zamanı akışı vardı annem için ve biz o akışa uyardık.

Anneniz Suna Hanım, sizden bağımsız düşünen, kendi geleceğini belirleyen ve insanlarla son derece olgun ve kendine özgü bir iletişim kuran bir genç kız diye bahsediyor…

İ.K: İnat bana annemden geçmiş. Bende biraz inatçıyım. İnandığım şeyin peşinden koşarım ve sonuna kadar giderim. Bana bunu annem öğretti. Annem bunu bana hem iş hayatımda hem yaşam mücadelesiyle öğretti. Çünkü inanılmaz bir yaşam mücadelesi verdi. Ve o da bana bir hayat dersi. Kendisinin de belirttiği gibi seçme özgürlüğünü verdi. Beni kendime bıraktı ve o benim için büyük bir şanstı. Benim ortaokul ve lisede özellikle biyolojiye çok ilgim vardı. Hem annemin hastalığından dolayı hemde fen bilimine çok ilgim vardı. Onun için annem üniversiteye gittiğim zaman bana, ne okumak istiyorsan okuyabilirsin diye bir not bırakmıştı. O benim için büyük bir özgürlüktü. Ben üniversitede sevdiğim şeyi okuyabilme şansını yakaladım. Çok şanslıydım. O şansı bende inatla bütün kız çocuklarına verebilme inancıyla çıktım bu yola.



Sizde anneniz gibi dezavantajlı bölgeleri gezerek eğitimde fırsat eşitliği yaşayan kız çocuklarına ulaşıyorsunuz…

İ.K: Eğitim onun için çok önemliydi. Hayat amacıydı. Gerek Koç Lisesi olsun gerek Koç Üniversitesi olsun, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı olsun. Hayatını buna adamıştı. Annemin hep tekrar ettiğimiz cümlesi, “Eğitim yalnızca devlete bırakılmayacak kadar büyük ve karmaşık bir sorun. Bu yüzden elimizden gelen desteği vermemiz gerekiyor” derdi. Ve çok haklı. Elimizi taşın altına koyup desteği vermemiz gerekiyor. Burden çıktı aslında her şey. Biz annemin vefatından üç ay sonra başladık bu projeye. İlk önce bir fikir vardı. Sonra isim ne olsun diye düşündük. Ilk önceliğimiz annemin anılmasıydı. Nesilden nesile devam eden bir yolculuk olduğu için adını Suna'nın Kızları koyalım dedik ve öyle bir yola çıktık.



Suna’nın kızları nasıl bir proje?

İ.K: Burada amaç bütün sivil toplum kuruluşlarını akademisyenleri ve fikirleri olan herkesi bir araya getirerek sorunlara beraber ortak bir çatı altında çözüm bulabilmek. Burada bizim için önemli 5 şey var; Duygusal ve bedensel olarak iyi halde olmaları, öğrenebilmeleri ve öğrenmeye sürekli erişim halinde olabilmeleri, eğlenecek ve dinlenecek vakitlerinin olması, baskı altında yaşamamaları ve kendi hayatlarıyla ilgili kararların içinde bulunabilmeleri. "Suna'nın Kızları" bu 5 şeyi sağlamayı amaçlayan bir yolculuk." Her şeyi gördük aslında sahaya indiğimizde. Daha sadece Urfa’ya gittik. Erken yaşta evliliği çok görüyoruz. Yoksulluk çok arttı. Yoksulluk arttığı için ailelerin kendi dinamikleri değişti ve öyle bir sistemde ilk elekten düşen malesef kız çocukları oluyor. Bize yardım et oluyor. Ev işlerinde yardım et. Aile kardeşlerine yardım et. Bu hala var. istanbul’da burnumuzun dibinde de çocuklar teknolojiye erişim sıkıntısı yaşıyor. İstanbul’un bazı yerlerini biz Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo ile gezdik. Hakikaten inanılmaz yerler var. Burnumuzun dibinde ve farketmiyoruz bile.

Araştırmalarınıza göre bu sorunların temeli nedir?

İ.K: Üç tane temel toplumsal sorun görünüyor. Biri toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yoksulluk ve yapısal şiddet. Mesela resmi nikah oranlarına baktığımız zaman 16-17 yaş grubunda evlenen kız çocuk sayısı oğlan çocuk sayısının 18 katı. Bu mesela çok büyük bir rakam. Verilere baktığımızda 2008 yılında 20-25 yaş grubu kadınların yüzde 44’ü ne eğitime ne de istihdam da var. TÜİK verilerine de baktığımız zaman 2022 kadın verilerinde şirketler üst düzey ve orta kademede yönetici pozisyonundaki kadın oranı erkeklerin 5’te 1’I civarında.



Koç Topluluğu’nda 6 yıldır yönetim kurulundasınız ve anneniz Suna Kıraç’ın vefatından sonra sorumluluklarınız arttı. Sizin hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

İ.K: Bu süreçte öğrenme ve gelişim yolculuğuna çıktım. Koç Topluluğu 100. yılına yaklaştı ve kuzenim Ömer’in başkanlığında ve profesyonellerle hakikaten çok başarılı bir modelle devam ediyor. Bende bu süreçte öğrenebildiğimi öğrenip, elimden geleni yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim. Kendimi geliştirip sorumluluklarımı yerine getirmek için çaba göstereceğim.



İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR