Tamam kabul korona, üstüne İzmir’de meydana gelen deprem derken milletin ruh hali hiç normal değil. Fakat bazıları var ki, tehlike boyutunda.

Kafa yapılarını, ruhlarını, vicdanları çözmek imkansız. Bu bazıları yaptıkları karşısında “İnsanlık kalmamış” dedirtiyor.

Bir sosyal medya maymunu daha türemiş şimdilerde. Adını bile anmak istemiyorum.

Çünkü amacı zaten adını anmamız.

Adını yazmamız.

Ondan bahsetmemiz.

Çünkü hoşuna gidecek.

Bakın efendim bu sosyal medya maymunu, İzmir’de yıkılan binalarda enkaz altında kalanların yaşadıklarını kurgulayıp paylaşmış.

Bir de müzik döşemiş videosuna.

Amacı 'like' alsın, dikkat çeksin, konuşulsun.

Görüntüyü izleyince “Vah vah” derken buldum kendimi. Gerçekten “Vah vah!”

Ne yaşıyorsunuz siz Allah aşkına?.

Nasıl bir saygısızlık bu. İnsanların acıları ile bu kadar mı prim kazanmaya çalışıyorsunuz.

İnsanların acıları üzerinde tepinmekten başka bir şey değil bu!

Gerçekten böyle bir ruh haline bürünmek, böyle bir vicdansızlığı gözler önüne sermek için ne içiyorsunuz, ne yiyorsunuz, dostlarınızla nasıl sohbet ediyorsunuz?

Nasıl bir aile yapınız var?

Nasıl barınıyorsunuz.

Nasıl başınızı yastığa koyuyorsunuz.

Gerçekten bu tipleri anlamak mümkün değil. Saygı yok, sevgi yok, utanma yok.

Tamam uzun zamandır sosyal medya bu tiplerden geçilmiyor. Amaçları sadece ve sadece kendilerinden bahsettirmek. Tanınmak, konuşulmak.

Ama bu da değil arkadaş.

Bu da değil.

Bir durun.

Bir edep.

Bir yavaş.

Son günlerde en çok duyduğum üç cümle

-Çember daralıyor.

-Etrafımda herkes korona.

-İşin yoksa evden çıkma.

41 sayfa özür mektubu yazsan ne fayda

Sermiyan Midyat hakkında, kız arkadaşı Sevcan Yaşar’ı darp ettiği iddiasıyla “Kasten yaralama”, “Zincirleme tehdit” ve “Zincirleme hakaret” suçlarından sekiz yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Tabii Sermiyan Midyat tüm şiddet gösteren erkekler gibi suçunu kabul etmiyor ve “Uydurma, dedikodu” diyor.

Sevcan Yaşar ise iddiasının arkasında durup geri adım atmıyor.

Önceki gün Mehmet Üstündağ’da okudum. Meğer Sermiyan Bey iddiaları yalanlarken Sevcan Yaşar’a 41 sayfalık bir özür metni göndermiş.

Şiddeti göster sonra özür dile.

Ne fayda!

Olan olmuş, biten bitmiş. Günlerce, aylarca, saatlerce özür dilesen acıttın bir kere kadını!

Kadının kabul etmesi de yine kendi işine gelecek. Kendi ayıbını kapatacak, unutturacak ve hayatına devam edecek.

Ama bu işler öyle olmuyor. Bazı kadınlar geri adam atmıyor ki, helal olsun Sevcan Yaşar’a da. O da atmayan kadınlardan.

Hatta Sevcan, “Uzlaşmayı kabul edersem, her türlü talebimin yerine getirileceğini söylendi bana. Ama ben geri atmadım. Kimse atmasın. Bu, belki benden sonraki kadının hayatını kurtaracak” diyor.

Evet kurtaracak.

Susmayın hanımlar.

Lütfen geri adım atmayın.

Eğer tacize, şiddete uğruyor ve bunu da yürekli bir şekilde açıklıyorsanız ki, zaten açıklamalısınız geri adım atmayın.


Unutmayın bir kez affederseniz gerisi yine gelecektir.

Kadına üretmek çok yakışıyor

Üreten, yeni fikirler geliştiren, çalışan kadınlara bayılıyorum.

Arkadaşım diye söylemiyorum ama Feyzan Cihan’da o kadınlardan.

Üretiyor, boş durmuyor, yeni fikirler geliştiriyor. Hep koşturuyor.

Şimdi de çalışma arkadaşı Melis Ünüvar ile birlikte Graze İstanbul’u geliştirdi.

Catering sektörüne yeni bir soluk getirdi.

Görsel algıya hitap eden estetiği yüksek seçenekli tabaklar hazırlıyor.

Öncelikli olarak Türk malı şarküteri ve peynir kullanımını tercih ederek yerel üretimi desteklemesi ile de dikkat çekiyor.

Hızlı ve yorucu tempolu şehirlerde yaşayan bizleri; ziyaret, kutlama ve buluşmalarımızda “Yanımda ne götürsem” sorunundan kurtarmak amacıyla kurulan Graze İstanbul tabaklarına bir göz atın derim.

Pişman olmayacaksınız.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR