Berkin Elvan kardeşimizi kaybettikten sonra göz yaşartıcı, etkili bir mektup yayınlayan Sezen Aksu, daha sonra hızını alamayıp Uğur Dündar’ın Halkın Arenası programına çıkacaktı ama Twitter’da dönen kötü eleştiriler yüzünden hızı kesildi. Referandum öncesinde evet-hayır tartışmalarında “Evet” deyince tepkileri toplayan, hatta canım İzmir’le bile arası bozulan Sezen Aksu görülüyor ki hâlâ tam olarak bağışlanmamış. Kabul ediyorum, Sezen Aksu bu ülke için öyle bir konumda ki, ona süper kahraman yaklaşımında bulunmak çok da tuhaf bir şey değil. Gezi döneminde sokaklarda insanların polis şiddeti gördüğü anlarda onun alana gelip orta yerde polislere “Evladım ne yapıyorsunuz siz, yazık değil mi bu halka” demesini bekledim ben de. Şu an baktığımda süper çocuksu bir bekleyiş olarak gelse de o sinirli dönemde insan sığınacak bir dayanak arıyor normal olarak. E yıllar boyu şarkılarından beslendiğimiz, aşkımızı, kederimizi, kızgınlığımızı, kırgınlığımızı dile getirip paylaşan Aksu’dan doğaüstü bir açılım bekliyor insan o duygu yoğunluğunda. Çok şükür kendisi pek sessiz kalmadı ve yayınladığı mektuplar, konserlerindeki sert ama derinden konuşmalarıyla her zaman Gezi Ruhu’nun yanında oldu. Meşhur “Evet”in ardından benim de kendisinin su katılmamış bir hayranı olarak bir gönül koyma, “Yok artık” deme, “Sende mi Sezen” diye içimden geçirme durumum olmuştu doğrusu... Ama bir yandan da her fikirde uyuşmanın doğaüstü bir şey olduğunu düşünüp boş vermiştim. Aynı aileden kardeşler bile gün gelip fikir ayrılığına düşerken, şarkılarına bayıldığınız bir sanatçı ile ters düşmenin bu kadar abartılmaması gerekiyor sanki. Atilla Özdemiroğlu “Ben bugünleri gördüğüm için hayır dedim, Sezen yıllardır katledilen faili meçhulleri unutamadığı için evet dedi” diyerek olayı bir güzel açıkladı aslında. Çıkıp “Özür dilerim Türk halkı” demesi mi bekleniyor Aksu’nun? Son dönemde söyledikleri, yazdıkları ile çabalayan ve eskisi gibi “önemseyen” bir Sezen Aksu görmek benim için her şeyden önemli. Herkesle barıştığımız bir dönemde Sezen Aksu’yu mu affetmeyeceksiniz yani, Sen Ağlama’nın, Geri Dön’ün, Gülümse’nin, Tutuklu’nun hiç mi hatırı yok?

EN BURUK MODA HAFTASI




YAŞADIĞIMIZ üzücü dönemin American Express sponsorluğundaki MBFWI’a denk gelmesi dönemin tasarımcılar tarafından daha kara hatırlanmasına neden olacak sanırım. Şovları ertelenenler, iptal olanlar derken, protestolarını defilelerinde sergileyenlerde sayıca bir hayli fazlaydı. Defilelerdeki protestoların


kaç tanesi samimiydi, kaç tanesi gerekliydi derseniz buna verecek cevabım yok tabii! Ama gördüğüm


kadarıyla defilesini ilk gün yapanlardan Deniz Berdan bile kendini şanslı hissetmiyordu. Yaptığı harika koleksiyonun heyecanı Berkin’in ölümüyle sona erdi. Emre Erdemoğlu da kreatif direktörlüğünü Alexander Kokoskeriya’nın yaptığı bir defile ile tasarımlarını tanıttı ama fazlası ile buruktu. İnsanlar bir görev gibi defilelere giriyor ve çıkıyor. Tasarımlar hakkında bir kelime edilmiyordu. Hani “Hiç bir şey görecek halim yok”


denir ya, aynen öyle bir durum. Kimsenin gözü bir şey gör müyor, merak etmiyor. Konu her zaman baş tacımız olan moda sektöründe geçse bile...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR