Türk filmleriyle çok aram yok. Dram sevmeyince, şiveli durum komedilerinden hiç hazzetmeyince ortada çok da seçenek kalmıyor. Müzikte hiç ileri gidemedik diyoruz ama sinemanın son dönemdeki durumu da çok farklı değil. Son günlerde rekor kıran filmlere bakınca Cem Yılmaz’ın o modern esprileri nasıl tutuyor acaba diye düşünüyorum şahsen. Rekorlu filmlere bir bakıyorsunuz hâlâ Kemal Sunal uzantısı taşıyan tekmeli tokatlı komediler. Demek ki insanların yıllardır aynı müziği dinlemeye bayılmaları gibi, aynı tarz filmlere gittikleri de bir gerçek. Halk bunu istedikçe vermesinler mi yani, versinler. Ama zamanında Kemal Sunal ve Şener Şen’in harika örneklerini çekip bitirdiği bir tarzın da fazla suyunu çıkarmasalar diyor insan. Başka bir tarz yok mu diyor içinden. Romantik komediydi, modern hayatlar üzerine kurulu durum komedileri de izlemek istiyor insan. Tam bunları söylediğim bir dönemde A. Taner Elhan’ın ‘Kadın İşi’nin gösterime girmesi çok iyi oldu. Galasına gittiğim filmden güzel hisler besleyerek çıktım. Bir kere yönetmenin oyuncu seçimi inanılmaz başarılı. En yukarıdan en aşağıya kadar isimleri taradığınızda filmde sırıtan hiçbir kare yok. Yan oyuncuların bile sağlam tutulması filmi güçlendirmiş. Gülay rolü Meltem Cumbul’un en beğendiğim rolü oldudoğrusu. Bu filmle tanıdığım Filiz Ahmet çok iyi taşıdı karakterini. Esra Dermancıoğlu’na ise bayıldım. Filmin enerjisi ondan geçiyordu, sanki katalizör gibi girdiği her sahne komikti neredeyse. Başrollerin “en güzeli” Özge Ulusoy ise bir hayli doğal yorumuyla puanları topluyor. Ben arkadaş sohbetlerimizde Özge’ye çok gülerim, bu halini beyazperde yansımasında koruduğu için mutlu oldum. Ferit Aktuğ ile birlikte o kadar güzel bir çift olmuşlardı ki, onların ayrı bir romantik komedisi bile çekilebilir. Ve son olarak İşler Güçler’in Sadi Celil Cengiz’ini de unutmamak gerekir. Filmin komedisini veren isimlerin başında geliyordu. Aslında acıklı bir hikâyesi olan filmden umut dolu çıktığınızı söyleyebilirim. Film boyu sürekli gülümser bir halde olmanız da cabası. Alttan alta sistem eleştirisi yapması ve Gezi Parkı olaylarının filme entegre edilmesi de artı hanesine yazıldı. Böyle Türk filmine can kurban.




Riri değil Didi




Altın Küre ödül törenini izlemek üzere Los Angeles şehrine giden Didem Soydan bir süredir de plaj yayınıyla bizi mest ediyor. Bikinisiyle Venice Beach’te verdiği doğaçlama pozlar bir harikaydı doğrusu. Bir kısım insanlar bu mevsimde mayolu pozlar verilmesini abartılı bulup söylenmeye başladı tabii, durur mu.Milletin Rihanna’sının pozlarını baş tacı ederiz ama bizden biri olaya el atınca hemen bir kulp bulmaya bayılırız. Ayrıca fotoğrafların plajda verilmesi de pek manidar! Plaja bikini ile gitti diye suçlayacağız neredeyse genç modeli. O kadar büyük bir şuur kaybı yaşanıyor ki günümüzde, başımıza ne gelse şaşırmayacak duruma geldik.




Yeni Deniz




Deniz Seki’nin 14 kilo verdiğini ispat edercesine verdiği mutlu pozlar gazetelerdeydi. O pozları görünce aklıma geldi de umarım yeni bir hayatın başlangıcı olur Deniz Seki için. Bir kere onun şarkılarını duymayı özledik. Minileri üzerine çekip sahnede “kadın kadın” esmesini özledik. Dokunaklı bestelerini özledik. Biz bekliyoruz, şarkıları hazır olunca o bir güzel ortaya döker herhalde.




Cihangir’deki Pera




Sıraselviler’den Cihangir’e doğru inerken merdivenlerle yoldan ayrılıp bu sayede ayaküstü olmaktan kurtulan Sim-Pera’yı Can Bonomo’nun menejeri Ece Çelebioğlu’nun doğum günü sayesinde tanıdım. Mekân işleyiş olarak mahalle barı tadında kurulmuş, rahat bir yer. İş çıkışı uğrayalım da bir şeyler içelim dileğinizi rahatlıkla yerine getirebilir. Fakat gecenin DJ’i olmadığı için bilgisayarlarının hafızasında ne varsa onu çaldılar ve bize büyük eziyet ettiler o gece. Mekânın müşterilerinin hepsi arkadaş olduğu için müzik konusu ikinci plandaydı. Çalınan her şarkıya dans edebilecek ayrı ayrı gruplarımız hazır bekliyordu ama kimse tek bir şarkıda birleşip kopamadı bu yüzden. Başka günlerini takip etmek lazım galiba, kafa bir DJ ile bir hayli eğlenilebilecek bir mekân.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR